Yazar Can:Tutukluların verdiği mücadele ‘Zindan edebiyatı’nı doğurdu 2022-03-15 20:43:28   İSTANBUL - Politik tutukluların cezaevini mücadele durağı olarak gördüğüne işaret eden yazar Fırat Can, ayrıca tutukluların verdiği direniş ile yaşadıklarının “zindan edebiyatı” doğurduğunu ifade etti. Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Kültür Sanat Komisyonu, “Barış Sanat Buluşmaları” kapsamında Mezopotamya Kültür Merkezi’nde (MKM) söyleşi düzenledi. “Zindan edebiyatı” başlığıyla yapılan söyleşinin moderetörlüğünü gazeteci Reyhan Hacıoğlu yaparken, yazar Fırat Can ile Şahabettin Demir katılımcı olarak yer aldı. ‘MAZLUM DOĞAN’IN VERDİĞİ MÜCADELE IŞIK OLUYOR’ Söyleşide ilk olarak söz alan yazar Şahabettin Demir, Kürt Özgürlük Hareketi’nin yaşanan hukuksuzluklara yönelik verdiği mücadele nedeniyle binlerce insanın katledildiğini, ayrıca binlerce insanın da cezaevine atıldığını ifade etti. Cezaevinde bulunan tutukluların de amansız bir mücadele verdiğini belirten Demir, “Tutukluların yaşadıklarını okuyunca ya da duyunca sanki çağlar öncesinde yaşadığı vahşetleri öğreniyormuşuz gibi bir duyguya kapılıyor. Aynı zamanda verdiği mücadele de aynı şekilde bir hissiyat yaratıyor. Örneğin Mazlum Doğan’ın verdiği mücadele ışık oluyor. Diyarbakır’da 5 Nolu Cezaevinde yaşananlar ortada duruyor. Ancak tutuklular cezaevini yaratıkları sanatsal çalışmalarla cezaevini müzeye çevirdiler. Yazdığı şiir, resim ve kitaplar bunun sağlanmasına neden oldu. Cezaevinde üren yüzlerce tutuklu var” diye konuştu. 'ANLAM ARAYIŞINI KAZANDIRDI’ İktidarların halkları savaşa sürüklediğini dile getiren Demir, ayrıca muazzam bir kültürel soykırımın devam ettiğine dikkat çekti. Buna karşı taş atan çocuklara onlarca yıl ceza verildiğini anımsatan Demir, “Buraya atılan arkadaşlar cezaevinde yatmıyor. Hem tarih hem mitolojik hem de edebiyat gibi diğer bütün alanlarda okumalar yapıyorlar. Sistemin okullarında, üniversitelerinde hiç duymadığımız, öğrenmediğimiz şeyleri cezaevinde okuyup öğrenip üzerine saatlerce konuşabiliyoruz. Bizi yok etmeye çalışan sisteme ve hiyerarşik düzene karşı savaşım veriyoruz. Bu paradigmanın bize sunduğu ve kabul gördüğü böylesi bir zihniyet devrimdir. Sayın Abdullah Öcalan, savunmalarında gösterdiği yolda topluma birçok şey kazandırdı. Kimi insanlar onunla okuma ve yazmayı öğrendi. Özellikle anlam arayışı açısından çok şey kattığını dile getirmek isterim” diye kaydetti.  ‘ÜRETİMLER İLGİ GÖRMÜYOR’ Anın önemine de değinen Demir, “Soykırımın kıskancından geçiyoruz. Kapitalist modernite denen sistem, her alanda şiddetini sürdürüyor. Bazen bir kalem bile almanızı engelliyor. Ayrıca içerde üretilen birçok eser, dışarıda yeterince okuyucuya ulaşamıyor. Birçok zorluğa rağmen bir üretim sağlanıyor ancak yeterince ilgi görmediğini dile getirebilirim. Çünkü şöyle bir de ortaya çıktı; artık herkes sanal medya üzerinden bir şeylere ulaşıyor” diye belirtti. ‘TARİHE TANIKLIK YAZILIYOR’ Cezaevinde bir irade savaşının verildiğini belirten Demir, bu zorlu savaşa karşı üretim ile yanıt olduklarını kaydetti. Tutuklu yazarların tarihe yaptığı tanıklığını dile getirmek üzere üstüne düşen yazma misyonunu yerine getirdiğine işaret eden Demir, “Çünkü senin iddian çok büyük. Bunu yazmak zorundasın. Çünkü senin paradigmada sen de mücadele yolunda bir köprü görevini görüyorsun. Başkasının gözünden dünyayı görmek halini ortaya çıkarmanın aracı olarak edebiyat duruyor. PKK Lideri Abdullah Öcalan’ına verilen ‘ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası’ dünyada sayın Öcalan’la başladı. Bir halkın sahiplendiği bir liderinin maruz kaldığı ve ona uygulanan tecride karşı verilen mücadele de  edebiyat konusu olmaması gerektiğini bilinci gelişmesi gerektiğini düşünüyorum. Köklü bir geleneğin ardılarıyız. Onun için bu bir son değil, bir başlangıç olarak ele alınmalı” dedi. AKADEMİK ALAN Cezaevi edebiyatının tarihine ve önemine değinen Demir, Kürt tutukluların bu edebiyatı farklı bir evreye taşıdığını dile getirdi. Demir, tutukluların ortaya çıkardığı üretimle cezaevini akademik bir alana çevirdiğini dikkat çekti. Sistemi eleştirme hususlarında ilk ele aldıkları hususun özellikle ilk çağda yaşananlar olduğunu söyleyen Demir, “Zindan sanatı çok eski bir gelenektir. Biz neden tutuluyoruz? Neden kapatılıyoruz? Buna yanıt olarak kültür cevabı ortaya çıkıyor. Dilimiz de yasaklanıyor. Ayrıca bize anadilimiz ile gelen mektuplar için bizden ayrıca para alıyor. Kürtçe savunma yaptığında ayrıca bu ücret alınıyor. Bu tür durumlara değinmek, bu durumların yol açtığı sorunları betimlemek kendi başına önemli bir husustur” ifadelerini kullandı. PAPATYAYI KOPARDILAR Ardından söz alan yazar Fırat Can, “Cezaevi” ile “Zindan” kavramının toplum tarafından ne şekilde tanımlandığına dikkat çekti. Politik tutukluların cezaevini “cezaevi” olarak tanımlamadığını söyleyen Can, tutukluların buraya bir mücadele durağı gözüyle baktığını dile getirdi. Bu nedenle politik tutukluların zindan dediğini ve bu nedenle içinde bulundukları cezaevini avantanja çevirdiğini belirtti. Cezaevlerinde bulunan tutukluların birbirlerinin kişiliğinin gelişimi açısından ciddi bir mücadele verdiğini, bu durumun özgürlük arayışına katkı sunduğunu ve müthiş bir karakteri ortaya çıkardığını belirtti. Bu durumla “kapatılma” hali ve isteğini boşa çıkardığını belirten Can, “Cezaevinde bulunduğum sırada betonun kenarında papatya çıkmıştı. Onu yaşatmak için halı sahaya gittiğimizde çoraplarımızın içine giren toprağı dibine koyuyorduk. Bu durumun gardiyanlar tarafından fark edilmesi ardından koğuşa baskın oldu. İlk yaptıkları şey ise o papatyayı koparmak olarak oldu. İşte ‘bir papatyaya bunu yapanlar devrimcilere ne yapmaz’ diye düşünmeye başlıyorsun” şeklinde ifadelerde bulundu. ‘YAZDIĞIM KİTAPLARIMI BANA YASAKLADILAR’ Tutukluların verili sisteme karşı radikal bir direniş sergilediklerini dile getiren Can, bu durumun aynı zamanda edebiyatın konusu da olmaya başladığını belirtti. Var olan direniş halinin ortaya çıkmasını sağlayan tutukluları yazmaya karar verdiğini vurgulayan Can, sözlerini şu şekilde devam etti:  “Zindanda bütün duygular abartılır. Bu yaşanan yoğunlaşmadan ötürü olduğunu söyleyebilirim. Ayrıca değinmek istediğim bir husus daha var; zindana atıldıktan sonra da seni rahat bırakmıyorlar. Her alanda sorunlar çıkarmaya çalışıyorlar. Yazdığın notları, kitapları, mektupları alıyorlar. Bir anne için çocuğunu ilk eline alması nasıl bir duygu ise kitaplarını eline alan zindandaki yazar için de benzer bir duygunun var  olduğunu düşünüyorum. Benim de kitaplarım bana yasaklandı. Hata bir ara bir savcıya bu durumu anlattım. ‘Biri çocuğunuzu dokunmanıza izin vermemesini nasıl değerlendirirsiniz’ diye sordum. ‘Böyle bir barbarlık olmaz’ dedi. Ben de aynısının bana yapıldığını ifade ettim.” Söyleşi konuşmaların ardından, soru ve cevap bölümüyle devam etti.