Karayılan: Türkiye Yeni Osmanlıcılık hayallerini hayata geçirmeyi amaçlıyor 2022-04-21 10:24:49 HABER MERKEZİ - Türkiye’nin sınır ötesine yönelik saldırılarla Yeni Osmancılık programını hayata geçirmeyi amaçladığını belirten Murat Karayılan, KDP’nin Kürt karşıtı stratejiye destek vermemesi çağrısı yaptı.    Türkiye’nin, Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) ortaklığında Federe Kürdistan Bölgesi’nin Zap, Metîna ve Avaşîn bölgelerine yönelik başlattığı saldırılara dair Fırat Haber Ajansı’nın (ANF) sorularını yanıtlatan PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan, Türkiye’nin Misak-ı Milli sınırlarını kontrol altına almayı amaçladığının altını çizdi.    YENİ OSMANLICILIK PROGRAMI   Karayılan, sınır ötesine yönelik saldırının sıradan olmadığını belirterek, “Türk devleti 2016’dan bu yana yeni bir konseptle hareket ediyor, kendisine bir stratejiyi esas almış. Bu stratejinin amacı şudur; Kürdistan özgürlük mücadelesinin önüne geçmek için onlara göre, Türkiye küçülmemeli ve Türkiye’yi büyütmeye karar vermişler. Bu çerçevede Misak-ı Milli sınırlarını askeri, siyasi, ekonomi ve her alanda kendi kontrolleri altına almayı hedeflemişler. Aynı zamanda bu yolla Irak ve Suriye’yi de direkt bir işgalle değil de kendi himayeleri altına almak istiyorlar. Bu biçimde de Yeni Osmanlıcılık programını hayata geçirmeyi ve Türkiye’yi de bölgenin en büyük devleti haline getirmeyi amaçlıyorlar. Konseptlerinin özünde bu var. Bu temelde uzun bir süredir bizimle savaşıyorlar. Sadece askeri değil, siyasi, toplumsal ve kültürel alanda, her alanda Kürt halkına saldırıyorlar. Rêber Apo’nun üzerinde dünyada benzeri görülmeyen bir işkence uyguluyorlar. Her şeyi olağanüstü biçimde ele alıp üzerimize geliyorlar” dedi.   GARÊ SALDIRISI    Sınır ötesine 23 Nisan 2021’de başlatılan saldırıları hatırlatan Karayılan, “Bilindiği gibi 2021 yılında da Güney Kürdistan’da gerillanın konumlandığı bölgeleri ya da bir başka deyişle Medya Savunma Alanları’nı işgal etmeyi hedeflediler. Bundan dolayı daha kar yerdeyken, sürpriz bir şekilde Garê’ye saldırdılar. Biliniyor; o dönem hezimete uğradılar. Daha sonra da kapsamlı bir biçimde Zap, Avaşîn ve Metîna’ya saldırı gerçekleştirdiler. Onlar burayı işgal etmeyi ve oradan da Garê ve Kandil’e ulaşmayı önlerine koydular. Üç aylık bir plan çerçevesinde her yeri işgal etmeyi hedeflediler. Ancak hezimete uğradılar, yenildiler ve planları tutmadı” diye konuştu.    ‘OPERASYON DEĞİL SAVAŞ’   Türkiye’nin yenilgiyi hazmedemediğini, gizli ve geniş çerçevede diplomatik ve askeri hazırlık içerisinde 17 Nisan’da yeni bir saldırı başlattığını belirten Karayılan, “Aslında 14 Nisan’da başladı demek daha doğru, çünkü öncesinde hava saldırıları 3 gün sürdü ve bu alanlar bombalandı. Askeri literatürde buna ‘yumuşatma’ deniliyor. Hedeflerin yumuşatılması için hava saldırıları gerçekleşti. Ardından da 17’yi 18 Nisan’a bağlayan gece hem güney hem de kuzey yönünden karadan da saldırdılar. Havadan indirme yöntemiyle de kapsamlı bir işgal saldırısına giriştiler. Bu bir operasyon değil, bu büyük bir savaş. Hiçbir devlet böyle kolay kolay birbirleriyle savaşmaz. Ukrayna’da bile böyle cephelerin olduğuna, sürekli savaşın yaşandığı bir nokta olabileceğine inanmıyorum. Bu büyük bir savaş. Soykırımcı Türk devleti daha önce de tekniği, kimyasal silahları kullanıyordu. Ancak şu ankine baktığımızda tekniğe daha fazla ağırlık verdiğini görüyoruz. Baktığınızda; aynı anda helikopter, savaş uçağı, keşif uçağını uçuruyor, karadan saldırıyor ve sınır karakollarından da bölgeye obüs topları atıyor. Kısacası sürekli bombardımanı ve mutlak işgali hedefliyorlar” şeklinde konuştu.    ‘TOPLUMDA ALGI YARATILIYOR’   Stratejik bölgelere yönelik saldırıların olduğunu ve savaşın şiddetleneceği uyarısında bulunan Karayılan, “Bunlar sınırsız bir şekilde tekniğe başvuruyorlar ve bu şekilde sonuç almak istiyorlar. Tarihi bir savaş yaşanacak. Tabii düşman özel savaş yürütüyor, işte bilmem hedeflediğimiz yerleri aldık ve sadece bir teğmenimiz öldü falan diyor, fakat gerçek böyle değil. Öyle görünüyor ki, düşman bu savaşta ağırlığı en çok teknoloji ve propagandaya veriyor. Gerçekleri hiç söylemeyerek kamuoyunu kandırmak ve Türkiye toplumunda bir algı yaratmak istiyor. Şüphesiz bu savaş, faşist soykırımcı rejim için önemli. Onlar için bu hayati bir mesele. Erdoğan ve Bahçeli, şayet bu savaşı kaybetse sadece kaybetmekle kalmayacaklar, aynı zamanda cezaevini de boylayacaklar. O kadar fazla hırsızlık ve suça karışmışlar ki yargılanmaktan kurtulamayacaklar. Bu yüzden de Türkiye’nin bütün imkanlarını seferber etmişler. Riskleri göze alarak başarılı olmak için içeride ve dışarıda ellerinden geleni yaptılar ve daha da yapacaklar” ifadelerini kullandı.    ‘STRATEJİK BİR SAVAŞ’   Savaşın sadece PKK ile Türkiye arasında olmadığını vurgulayan Karayılan, devamında şunları söyledi: “Bazı çevreler bunun aksini dile getiriyor. Hayır, burada büyük bir yanlışlık söz konusu. Bu savaş bir strateji temelinde yürütülüyor. Bu stratejinin birinci hedefinin PKK olduğu doğrudur, fakat hedef sadece PKK değildir. Diğer hedefleri de vardır. Kürt halkının bütün kazanımlarını tasfiye edecek hedefleri vardır. Ondan sonra da Arap halkını etkileri altına alabilecekler, onları da kontrol altına alarak bölgede güç kazanacaklar. Sadece Kürdistan dağlarını değil, Hewlêr’i ve Bağdat’ı da etkileri altına almayı başaracaklar. Şüphesiz ilk hedef PKK’dir, fakat esasında Kürt halkının kazanımları hedefleniyor. Bundan dolayı bu savaş, Kürt halkı için stratejiktir, Kürt halkı açısından ölüm-kalım savaşıdır. Onlar da 6 yıl önce, 2016’da Çelê‘ye (Çukurca) gelip, ‘Bu savaş ölüm-kalım savaşı ve Türkiye’nin istiklali savaşıdır’ dediler. Evet, belki Türkiye için böyledir, zira onlar o kadar da cahil değiller. Ancak biz de bunun bizim için ölüm-kalım savaşı olduğunu biliyoruz. Biz sadece PKK için değil, Kürt halkı için bunu söylüyoruz. Şayet bunlar başarılı olursa bütün Kürdistan’ı soykırım siyaseti altına alacaklar. Bunun dışında bu kadar şeyi göze alamazlar.”   TÜRKİYE HALKI NEDEN AÇ?   Türkiye’nin tüm imkanlarının savaşa seferber edildiğine işaret eden Karayılan, sözlerini şöyle sürdürdü: “Şimdi Türkiye halkı neden aç? Türkiye zengin bir ülke, ancak bütün gelirleri gizliden veya açıktan savaşa yatırdılar. Şimdi onlara ‘siz bu kadar harcama yaptınız ama kazanamadınız da’ diyorlar ve onlar hakkında soruşturmalar başlatacaklar. Bu yüzden faşist Erdoğan ve Bahçeli iktidarlarını sürdürmek, Kürdistan’da faşist sistemin egemenliğini güçlendirmek için bize karşı başarılı olmalı. Bu onlar için önemli. Fakat bizim için bu çok daha önemli; çünkü mesele ölüm-kalım meselesidir. Bu halkımız için de Arap halkı için de bölge halkı için de önemli. Yeni Osmanlıcılık hayalleri peşindeler ve kimseyi dinledikleri yok. Bir kez daha Osmanlı topraklarına geri dönmek istiyorlar. Bu öyle gizli bir plan değil. Her gün Kerkük için ‘Aslında bizimdi, ancak bizden aldılar’ demiyorlar mı? Bir hesapları var, böyle olmazsa şu anda Başika’da askerleri ne arıyor? Kerkük’te bu kadar hazırlığı niçin yapıyor? Stratejileri tutarsa Kürt statüsünün tehlikeye gireceği, ortadan kalkacağı açıktır. KDP yetkililerinin hoşuna gitsin diye de onlara ‘sizler Kürt yönetimisiniz’ diyorlar. Siz nerenin Kürt yönetimisiniz? ‘Kuzey Irak Kürt Yönetimi’ veya ‘Kuzey Irak Kürtlerinin Başbakanı’ ifadesini kullanıyorlar. Ne Türkiye içinde ne de dışında Kürtleri tanımıyorlar. Hele Kürdistan’ı hiç tanımıyorlar. Hakikatleri bu. Kendilerini bu konseptle örgütlemişler ve bu savaş da bu temelde sürüyor.”   KDP’NİN ROLÜ    KDP’nin saldırılardaki rolüne değinen Karayılan, “Geçtiğimiz sene KDP, Türkiye’nin bu stratejisini destekledi, arka çıktı. Bir işbirliği yürüttü. Bunu nasıl yürüttü? Gerillayı kuşatmaya aldı, ambargoya tabi tuttu. Diğer yandan da istihbarat paylaşımına gitti, istihbarat örgütleriyle çalıştı. Bunun dışında gerilla hattına pusu kurdular. Xelîfan’da iki kere gerillanın şehadetine yol açan saldırılarda bulundular. Geçtiğimiz yıl bu çerçevede bir işbirliği gerçekleşti. Fakat öyle görünüyor ki Türkiye bununla yetinmiyor, bunun için de en üst düzeyde KDP yetkilileriyle görüşmeler gerçekleştirdiler. Öyle görünüyor ki KDP bu yıl, bu son saldırılarda bir adım daha ileriye gitti. Yani geçen seneye göre biraz daha ileriye gitti” dedi.    KÜRT KARŞITI İLİŞKİ   Karayılan, şöyle devam etti: “Şimdi biz bunu söylediğimizde KDP’ye iftira atmıyoruz. Belki KDP yetkilileri bunu söylemiyorlar ancak hakikat budur. Türk devletiyle her görüşmelerinde Türk devletinin kendisi bunu açıklıyor. Örneğin, Almanya’nın Münih kentinde Kürt halkının düşmanı Hulusi Akar ile görüştüler. Ardından da Hulusi Akar, ‘Biz bütün konularda ve PKK meselesinde hemfikiriz, ortaklığımızı sağlamışız’ dedi. Aynı biçimde Erdoğan da birçok kez aynı şeyleri söyledi. Son olarak da baktık, görüşmedeler. Zaten görüşme olduğunda önce hava saldırısı, ardından kara saldırısı başladı. Bu öyle gizli saklı bir şey değil. Biz onların böyle bize karşı, Kürt karşıtı bir ilişki içinde olmalarını istemiyoruz. Bunun sonunun ne olacağını bilmiyorum. Şu ana kadar gerillayla çatışmaya girmedikleri doğrudur, fakat dünden bu yana güçlerini topluyorlar; Dêrelok ve Şêladizê gibi bölgelere güçlerini takviye ediyorlar. Acaba ne yapacaklar? Ne olacak? Bunun başka bir aşamaya evrilip evrilmeyeceğini bilmiyoruz, bu konuda bilgi sahibi değiliz. Tabii tehlikeli bir durum söz konusu. Şu ana kadar direkt bir çatışmanın olmaması için; bazen bir temas olduğunda bu Kürt’ün Kürt’le savaşı olmasın diye gerçekten birçok defa girişimlerde bulunduk. Ben şahsen de şunu söyleyebilirim; ben bunun için çok çalıştım ve bütün yönetimimiz de bu şekilde çalıştı. Biz hep önüne geçmek istedik ve şu anda da bunun önüne geçmeye çalışıyoruz.   TÜRKİYE’NİN PROJESİ    2017’de Şengal’de, Xanesor’da saldırdıklarında arkadaşlarımız, YBŞ’li arkadaşlar şehit düştüğünde, o zaman da ‘karşı saldırıda bulunmamız’ için üzerimizde baskı vardı, fakat yönetimimiz bunu durdurdu. Oradaki arkadaşlara kalsaydı, kapsamlı bir karşı saldırı gerçekleştireceklerdi. Ardından 2020’nin sonbaharında Zêbarî bölgesine büyük bir güç gönderdiler. Oradaki tepelerde arkadaşlar vardı. Baktık çatışma çıkacak, onlar yer yer ateş de açtılar, ancak arkadaşları oradan geri çektik. Kamuoyu daha iyi biliyor; geçtiğimiz yıl 5 Haziran’da savaş niyetiyle Metîna’nın tepelerine büyük bir güç çıktı, kısa bir temas oldu ve çatışma yaşandı. Oradaki birlikler kendi güçleriyle o tepelere yerleşmediler; biz kendi güçlerimizi geri çektik. Neden? Çünkü Kürt’ün Kürt’le savaşı yaşanmaması için. Bunda hiçbir hayır yoktur, kimse kazanmayacak. Bu Türk devletinin projesidir. Türk devletinin amacı, bu savaşı Kürt’ün Kürt’le savaşına dönüştürmek ve bu şekilde projesinde başarılı olmak. Biz böyle bir şeyin olmasını istemiyoruz. Fakat her şeyin bir sınırı var. Bunun için de halkımız, Kürt yurtseverleri, Kürt siyasetçileri, aydınları, sanatçıları sorumluluklarına sahip çıkmalı. Bu böyle gitmez. Biz fedai bir gücüz, kimseden korkumuz yok. Biz bunun Kürt’ün Kürt’le savaşına dönüşmesini istemiyoruz.”   MESUT BARZANİ’YE MEKTUP    Geçtiğimiz yılın Sonbahar aylarında KDP Genel Başkanı Mesut Barzani’ye mektup gönderdiği bilgisini paylaşan Karayılan, ancak verilen cevapta çözüm olmadığını söyledi. Karayılan, KDP’nin Türkiye ile işbirliğini ilerlettiğini ifade ederek, “Güney Kürdistan topraklarında bulunan Türk devletine ait güçlerin yerlerinden çıkıp güney tarafından bizim güçlere saldırmasına izin verdiler. Türk devleti ilk gün güçlerini havadan oraya indiremediği için Şêladizê’nin arka tarafından bulunan Sîrê üssündeki güçlerini harekete geçirdiler. Aynı şekilde Bamernê’deki güçleri helikopterle sevk ettiler. Bu durum, işbirliğini daha ileriye götürdüklerini gösteriyor. Şüphesiz bu KDP’nin onayıyla gerçekleşiyor. Daha önce içerideki bu güçler istihbarat toplayıp devletleri için çalışmalarda bulunuyorlardı, fakat öyle aktif bir şekilde müdahale etme veya operasyonel bir güç olma gayesinde değillerdi. Aralarında, onların izni olmadan oradaki güçlerin hareket edemeyeceğine dair anlaşmanın bulunduğuna inanıyorum. Şu anda da güçler hareket ettiğine göre, demek ki onlar da bunu onayladılar. Bu konu bizim için önemlidir. Neden? Çünkü gerillayı hem güneyden hem de kuzeyden ablukaya aldığında bu durum Türk devletine büyük bir fırsat verecektir. Sîrê üssündeki güçlerin yerinden çıkıp güneyden hareket etmesi, Türk devletinin bu saldırısında sonuç alması için önemli bir fırsat verdi. Bu şekilde dört bir taraftan gerillayı çembere almayı planlıyorlar. Biz böyle bir şeyin olabileceğini düşünmemiştik. Ancak pratik olarak verilen cevap böyledir” şeklinde konuştu.    KÜRT KARŞITI STRATEJİ    KDP’nin Türkiye’nin Kürt karşıtı stratejisine destek vermemesi gerektiğinin altını çizen Karayılan, şunları ifade etti: “Bu işte ne çıkarları var, bunu bilmiyoruz. Fakat Kürt’ün geleceği konusunda tehlike büyüyor. Çünkü onlar Kürdistan’ın stratejik yerine yerleşmek istiyorlar. Türk devleti girdiği yerden çıkmaz, bunu kendi medyalarında açıkça söylüyorlar. Milyonlar harcayıp yol yapıyorlar, kimse artık onları oradan çıkaramaz. Peki niye böyle yapıyorlar? Belki ‘PKK olduğu için geliyorlar’ diyebilirler. Ben de şunu söylüyorum; destek vermeyin, bakalım gelebilecekler mi? Geçtiğimiz yıl da böyle bir tartışma vardı. Biz düşman Zap, Metîna ve Avaşîn hattını işgal edemez, dedik. Pratikte bu söze sahip çıktık, değil mi? Propaganda yapmıyoruz, bu yükün ağırlığıyla konuşuyoruz. Burada ucuz propagandalarla mübalağa yapmıyorum. Ben hakikatle yüz yüzeyim. Biz bu düşmanın hakkından gelebiliriz. Kısacası KDP, Türkiye’nin bu ırkçı stratejisine arka çıkmaktan vazgeçmeli. Türk devletinin bu stratejisi bütün Kürtlere karşıdır.”   KDP’YE SESLENDİ   KDP’ye seslenen Karayılan, “Savaş Kürt-Kürt savaşına dönüşmesin. KDP Türk devletinin Kürt karşıtı işbirliğine son versin. Bu siyasetini bıraksın. İsteğimiz budur. Ve bu her yurtsever Kürt’ün isteği olmalıdır. Bu hususta söyleyeceklerim bunlardır. Bu halkın vicdanını temsil eden kimselere; sanatçı, yazar ve gerçek siyasetçilere çağrı yapıyoruz. Tüm Kürdistan halkına çağrı yapıyoruz; savaşın Kürt-Kürt savaşına dönüşmesine izin vermeyin, önünü alın. Tarihsel bir dönemdeyiz, bu tarihsel dönemde de kendimize inanıyoruz ve kazanacağız diyoruz” dedi.    ŞENGAL’E SALDIRILAR   Irak’ın Şengal’e yönelik saldırılarına da değinen Karayılan, “Şengal’de Irak devleti, Türk askeri olmamalıdır. Êzidî halkı şu ana kadar 74 fermandan geçirilmiş. Ve yalnız bırakıldı. Irak askeri de orada vardı, yalnız bıraktılar. Şimdi halkın bu güçlere inancı zayıflamış, kendi gücünü oluşturmak istiyor. Bunu neden öyle hedef haline getiriyorlar, insan anlam veremiyor. Yani bunların tamamı Türk devletinin teşvikiyle oluyor. İşte duvar yapıyorlar. Acaba duvar kime karşı örülüyor? Kimlerin arasına örüyorlar? Yani görünüyor ki Irak devletinin bu hususlarda yanlışları var. Özellikle Mustafa Kazımi başbakan olduktan sonra Irak hükümeti, Irak halkının, Arap halkının temsilinde çok fazla yetersizlik yaşıyor. Mesela Irak hükümeti, Kazımi’den önce Türk devletine resmi olarak dedi ki, ‘Başika boşaltılmalı’. Türk devleti dikkate bile almadı. Boşaltmadı, oradaki askerini arttırdı. Siz de gördünüz, Türk devleti bundan önce iki Iraklı generali şehit düşürdü. Bizim aracımız öndeydi, bizim aracımıza vurmadılar. Bilinçli olarak Irak’ın resmi askeri aracını vurdular. Peki Kazımi Türkiye’ye karşı ne yaptı? Daha sonra Erdoğan’ın karşısında gidip bir asker gibi durdu. Yani açıktır ki Irak halkının iradesi temsil edilmiyor. Cumhurbaşkanı, yine Sadr kendi tepkilerini gösterdi. Bunlar Irak halkının temsili açısından önemli şeylerdir. İyi şeylerdir kuşkusuz. Ama mesela başbakan neden bir açıklama yapmıyor? Peki fiili pratikteki olan o değil mi? Gerçekten insan şaşırıyor. Mesela orada nasıl Êzidîleri vuruyor, Êzidîlere karşı operasyon yapıyor? Bu birlik değildir” ifadelerini kullandı.