Beştaş: İnandığımız reçete demokratik ulus düşüncesidir 2022-04-23 20:31:56   ANKARA - İktidar ve “küçük ortağının” cumhuriyetin ikinci yüzyılına yeni bir inkar konseptiyle girmeye çalıştığını vurgulayan HDP Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, “Bu kıyametin içinde bizim inandığımız reçete demokratik ulus düşüncesidir” dedi.   Hakların Demokratik Partisi (HDP) Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş,  Meclis’in 23 Nisan özel oturumunda konuştu. Geçen yıllar içinde, temsil edilmesi gereken halk iradesi ve yaşam için kader birliğinin adeta iktidarların insafına bırakılarak eşit yurttaşlık hayalleri hepten gasp edildiğini dile getiren Beştaş, “Bunu takiben merkez-yerel yönetim dengesi bozulmuştur. Bu tablo, geçmişin devasa bir yıkıntısı olarak önümüzde tüm yakıcılığıyla durmaktadır” dedi.   ‘YÜZ İKİ YILDA NE DEĞİŞTİ?’   Aradan geçen yüz yıl içinde bir sorunun orta yerde durduğuna değinen Beştaş, “Yüz iki yılda ne değişti? Evet, şüphesiz bizler ve dünya çok değişti. Siyaset, toplum sosyolojisi ve teknoloji dönüştü. Çok uzağa gitmeden ‘blockchain’ gibi teknolojiler üzerinden gelişen merkeziyetsiz yapılar sınırları anlamsız kılmakta, ulus devlet ve kapitalizmin tüm ezberlerine meydan okumakta, deyim yerindeyse artık finans kapitali sarsmanın eşiğindedir. Böylesi bir fotoğrafta kısa süre önce başlayan Ukrayna işgali ve bu işgal paralelinde yürüyen Atlantik-Pasifik hattındaki kıyasıya satranç oyunlarıyla NATO'nun dönüşü kapitalist modernite dediğimiz aygıtın ekonomik-politik tahayyüllerinin neler olacağını bize gösteriyor. Türkiye, son derece akışkan olan bu küresel değişikliklerden tabii ki azade değildir. 2023'le yeni bir yüzyıla girerken bazı siyasi, sosyal ve toplumsal anlayışları ya terk edecek ya da zamanın ruhuna yenilmiş, hikâyesini kaybetmiş bir ülke olarak yola geriden, son derece krizli ruh hâlleri ve bitmek tükenmek bilmeyen eksen kaymalarıyla devam edecek” şeklinde konuştu.   ‘TÜM DEĞERLER İNKAR SİYAETİ ALTINDA’   Yüzyıllık süre boyunca cumhuriyetin antidemokratik bir karaktere sahip olduğunu ifade eden Beştaş, var olan cumhuriyetin demokratik olmadığının altını çizdi. Beştaş, “Ortada sembolik bir demokrasi var ama toplumdan yana değil; ortada sorunlar var ama yönetenler görmekten ve çözmekten yana değil; ortada farklılık, çok seslilik var ama hepsi tehlike olarak görülüyor. Birçok şey söylemek mümkün ve hepsinin çıktığı tek bir kapı var, o da inkar. Evet, tüm kimlikler inkâra dayalı devlet aklı altında eziliyor. Tüm değerler inkâra dayalı siyaset altında görünmez kılınmak isteniyor. Tüm zenginlikler inkâra dayalı siyaset altında yoksullaştırılıyor. Görüyoruz, hukuk ve adalet -hiç olmadığı kadar- iktidarın komplolarını yürüten yargı sisteminin vesayeti altındadır. Yargı âdeta testere misali yurttaşlık kurumu başta olmak üzere öteki kimliğe tabi her özneyi devre dışında bırakmaktadır. Görüyoruz, komploların devlet felsefesi hâline getirildiği, küresel risklerin ve değişimlerin okunamadığı yeni dünya düzeni kurulurken yüzyıl öncesinin devlet refleksleriyle hareket edildiği bir çağ yangınındayız” şeklinde konuştu.   ‘İNANDIĞIMIZ REÇETE DEMOKRATİK ULUS’   Beştaş’ın konuşmasının devamı şöyle: “Gelinen aşamada iktidar ve küçük ortağının cumhuriyetin 2'nci yüzyılına yeni bir inkâr konseptiyle girmeye çalışması tesadüf değildir. Özellikle Aleviler ve Kürtler başta olmak üzere halklara dönük tahammülsüzlüğün nirvanaya ulaşması, demokratik siyaset yürütenlerin tutuklanması, kadın düşmanları, cezaevlerindeki şiddet, şeffaf hâle gelen işkence ve milyonların âdeta vatandaşlıktan çıkarılmasına dönüşen kayyum rejimi bunun göstergelerindendir. İşte, bu kıyametin içinde bizim inandığımız reçete demokratik ulus düşüncesidir. Demokratik ulus, tüm bu sosyal, siyasal, ekolojik ve ekonomik krizlere karşı geliştirilmiş toplumcu bir politikanın adıdır. İnançları, halkların birliğini, toplumsal cinsiyeti, özgürlük ve dayanışmayı esas alır; çok dilli, çok kimlikli, çok inançlı ve çok kültürü içeren, ötekileştirmeyen demokratik bir cumhuriyetin ulus hâlidir   EN BÜYÜK AMACIMIZ ADALET   HDP olarak her şeyin politikayla başladığına inanıyoruz ve ‘Demokrasi politikanın ahlaki yüzüdür’ diyoruz. Herkesin diline doladığı, içinde politikanın olmadığı soyut demokrasi değil, toplumsal sorunlara çözüm olacak hakiki demokrasi istiyoruz çünkü günümüz dünyasının bayrağı demokrasidir; gençler ve kadınlar bu bayrağın taşıyıcılarıdırlar. Bu özel günün ve burada hazır bulunanların huzurunda açıkça söylemek isterim ki demokrasinin bugünkü tanımı devletin kötüye kullanılmasıdır. İktidar bloku demokrasiden hazzetmiyor, bunu görüyoruz; siyasal muhalefet de demokrasiden korkuyor. Tam da burada üçüncü yol olarak diyoruz ki; ‘demokrasi insan özgürlüğünü garanti altına alıyorsa demokrasidir.’ Aynı şekilde, adalet bizim en büyük amacımızdır. Adaletten yoksun her politika yaşam siyasetinin ihlalidir.   İHTİYACIMIZ OLAN DEMOKRATİK CUMHURİYET   Laik, sivil, özgürlükçü ve inanç özgürlüğünü gözeten, farklı kimlik, dil ve kültürleri kapsayan, toplumsal müzakereden yana bir Anayasa demokratik bir çıkışın başlangıcı ve ruhudur. Biz halklar bahçesi HDP olarak kimlikleri yok sayan, bizleri katı tanımlara hapseden, toplumsal sorunlarımızı çözmek yerine daha da kutuplaştıran, kriz ve kaoslarla ayakta kalmaya ant içmiş, doğayı düşman ilan etmiş, hükûmetlerin halka değil halkın hükûmetlere hesap verdiği bir cumhuriyet istemiyoruz. En köklü ve hayati sorun olan Kürt sorununu çözmeyen, çözemeyen bir cumhuriyet istemiyoruz. Bizim ihtiyacımız, demokratik bir cumhuriyettir. Çünkü bu ülkede Kürtler, Türkler, Aleviler, Sünniler, Ermeniler, Süryaniler, Araplar, Çerkezler, Lazlar, Romanlar, Pomaklar; kadınlar, gençler, emekçiler ve en çok da çocuklar kendi geleceğini güvende hissetmiyor, yarınlarına umutla bakamıyor.   ÇOCU İŞÇİ SAYISI 2 MİLYON ÜZERİNDE   23 Nisanda ne yazık ki çocukların kutlayabileceği bir bayramdan biz söz edemiyoruz. Cezaevlerine atılan, şiddete ve cinsel istimara uğrayan, sokakta, tarlada çalıştırılan, ana dilinde eğitim göremeyen çocuklar bu ülkenin kanayan yarasıdır. TÜİK verilerine göre Türkiye'de ekonomik faaliyette çalışan 720 bin çocuk işçi bulunmaktadır. Nitekim İSİG Meclisine göre kayıt dışı çalıştırılan çocuklar göz önünde bulundurulduğunda çocuk işçi sayısı 2 milyonun üzerindedir. Spesifik bir örnek vermek istiyorum: İzmir Barosu 2020 yılında çocuk istismarı suçu için 1.078 avukat görevlendirdi, bu sayı 2021'de 1.470'e çıktı.   (kapatıldı) Neymiş? Demek ki çocuklar risk altında, demek ki çocuklar her alanda risk yaşıyor. Özellikle vurgulamak gerekiyor, Meclisin, çocukların yaşam hakkı ve ana dilde eğitim hakkı başta olmak üzere tüm haklarını güvence altına alan bir ortamı yaratmamış olması en büyük demokrasi ayıbıdır.   ÇOCUK HAKLARI DAİMİ KOMİSYONU KURALIM   Bu konunun siyasetüstü tutularak parlamentonun adım atması, çocuklara karşı hepimizin tarihî bir sorumluluğudur. Buradan çağrı yapıyorum, açık çağrı; gelin, Meclis’te çocuk hakları daimî komisyonunu önce bir kuralım, ikinci bir adım olarak da çocuk hakları bakanlığının kurulması için yasal süreci başlatalım. Nüfusun üçte 1'ini oluşturan çocuklara dair bir çocuk hakları siyaseti yoktur. Biz çocukların istismara uğramadığı, yoksulluğun kader kılınmadığı, sağlıklı şartlarda eğitim ve barınma hakkından yararlanabildiği bir ülke istiyoruz. Yüz yıl önce bugün, çocuklar için bayram olarak hayal edilmişti. Yüz iki yıl sonra bunun hâlâ neden bayram olamadığını tartışmak acı vericidir. Bayram olarak açılan bir Meclis’in bugün işlevsizleştirilen sıradan bir binaya çevrilme hikâyesine dair söz kuruyoruz; işte ülkenin özeti bu.   YAŞAMIN ÖNÜNE TECRİT KOYANLARA HAYIR   Bizler, silahlara her dakika milyon dolar harcayan ve her dakika yüzlerce çocuğu açlıktan ya da iyileştirilebilir hastalıklardan öldüren bir dünyaya ve bu sisteme ‘Hayır’ diyoruz. Bir çocuk mamasına erişemediğimiz bu zalim zamana ‘Hayır’ diyoruz. Hiçbir yere varmayan yürüyen merdivenlerle övünenlere, kitapsız kütüphaneler, çocuksuz kreşler ve eğitimsiz üniversiteler açanlara, nehirsiz köprü yapanlara, kendinden olmayan herkesi düşman görenlerin, bir ayakkabı kutusundan rejim yaratanların karşısındayız. Biz yaşamın önüne tecridi koyanlara ‘Hayır’ diyoruz. Denir ki: ‘Affı olmayan yegâne günah, umuda karşı işlenendir.’ Bu ülkedeki çocukların umuduyla oynayan bu günahkâr sisteme ‘Hayır’ diyoruz.   DİRENMEK HAKTIR   Ezilen halkların düşünürü Fanon lösemi olup gencecik yaşta ölmeden önce şunu der: ‘Önemli olan inandığımız fikirler için elimizden gelenin azamisini yapıp yapmadığımızdır. Eğer en başta bir amacın hizmetkârı değilsek, halkın adalet ve özgürlüğünün sevdalısı değilsek, yeryüzünde bir hiçiz demektir. Yaşamı belirleyen husus çabalarımızdır, döktüğümüz terdir; bizler yaptıklarımızdan ibaretiz.’ Evet, bu bilinçle yüzyıldır direniyoruz ve İnce Memed'in Çukurova'dan dediği gibi ‘Direnmek haktır’ diyoruz.”