Dörtlerin koğuş arkadaşı: Direnmekten başka yol yok 2022-05-16 09:02:07 MARDİN - Diyarbakır 5 Nolu Cezaevi’nde işkence ve zulme karşı büyük bir direniş olduğunu vurgulayan Kürt siyasetçi Ferhan Türk, “Kürtler direnebildiklerini dünyaya gösterdi” dedi.  Türkiye tarihinin en karanlık dönemlerinden biri olan 12 Eylül Askeri Cuntası’nda işkence, kötü muamele, cinayet ve idamların merkezi haline gelen Diyarbakır 5 No'lu Cezaevi, PKK’nin öncü kadrolarının direnişiyle tarihe geçti. İşkence ve kötü muameleye karşı direnişin sembolü “Dörtler”, 40 yıl önce 17 Mayıs 1982 yılında bedenlerini ateşe verdi. Ferhat Kurtay, Eşref Anyık, Mahmut Zengin ve Necmi Öner’in Diyarbakır Cezaevi’nin 33’üncü koğuşunda gerçekleştirdikleri eylemleri sırasında “Ateşi gürleştirin, su döken ihanetçidir” sözleri tarih sayfalarına kazındı.    Kurtay, Anyık, Zengin ve Öner, eylemleriyle Diyarbakır 5 Nolu Cezaevindeki direnişin simgeleri olarak tarihe geçerken, geride ise eylemlerinin amacını özetleyen “Bu eylem, mutlaka halka ulaştırılmalı. Eylem, Mazlum arkadaşın eyleminin devamıdır. Bizler Mazlum’un ardıllarıyız, eylem doğru anlaşılmalı. İhanet, teslimiyet ve baskılara karşı konulan bir eylemdir” sözleri kaldı.   Dörtler ile birlikte 5 Nolu Cezaevi’nde tutulan ve ağır işkencelerden geçen Kürt siyasetçi Ferhan Türk, Dörtler’i ve o günleri anlatarak, bugüne taşınan direniş ve mücadeleyi değerlendirdi.      CESUR VE İNANÇLIYDILAR   Dörtler ile birlikte kaldığını ve Ferhat Kurtay ile dışarıda iken de çalışmaları olduğunu belirten Türk, “Ferhat mütevazı, cesur ve bilen bir arkadaştı. Benim yanıma ilk geldiğinde, ilk tanıştığımızda elektrik mühendisiydi. Köylere elektrik çekiyordu. O dönem tanışmıştık ve elektrik işlerinde kendisine yardımcı oluyorduk. Ferhat’ın inancını, düşüncesini, yoldaşlığını, insanlığını ne kadar anlatsak da eksik kalıyor” dedi. Cezaevinde oldukları sırada Necmi Öner’in koğuş sorumluları olduğunu kaydeden Türk, “Çok temiz bir arkadaştı. Sorumlu olduğu için gardiyanlarla ilişkileri vardı. Ama gardiyanlarla ilişkisi olan diğer tutuklular gibi değildi. Bize yol gösteriyordu” diye anlattı. Mahmut Zengin’in ise cezaevine konulduğu sırada halen 18 yaşına girmediğini, çocuk yaşta olduğunu dile getiren Türk, Eşref Anyık’ın da mütevazi ve inançlı olduğunu söyledi.   KİŞİLİK HEDEF ALINDI    Cezaevinde büyük bir vahşet olduğunu ifade eden Türk, “Açık şekilde ‘Allah’tan sonra biz geliyoruz. Buranın Allah’ı biziz. Kimi öleceğine kimin yaşayacağına, kimin ceza alacağına biz karar veririz. Bizim üstümüzde kimse yok. Çünkü bizim çok fazla yetkimiz var’ diyorlardı. Bu da psikolojik bir yöntemdi. Doğru söylediklerini düşündürüyordu. Teslim almaya çalışıyorlardı” şeklinde konuştu.    Kendi koğuşlarının kalabalık olduğunu ancak daha sonra dağıtıldığını belirten Türk, tutukluların teslim alınmasına dönük girişimlerin arttığına dikkat çekerek, “Öyle bir hale getirmek istiyorlardı ki, bunu söylüyorlardı. Dışarıya çıktığımızda ailelerimizin, dışarıdakilerin yüzüne bakamayacak hale getirmeye çalışıyorlardı. Kişilik ve karakter bırakmak istemiyorlardı” şeklinde anlattı.   ‘DİRENMEKTEN BAŞKA YOL YOKTU’   Çok ağır işkencelerden geçtiklerini ve Ferhat Kurtay’ın her defasında kendilerine hakim olmalarını istediklerini dile getiren Türk, aralarında geçen bir sohbetlerde teslim olmamayı ve baskı altındaki günlerin geçeceğini konuşarak birbirlerine güç vermeye çalıştıklarını söyledi. “Direnişle baskıların önüne geçeceğimizi tartışıyorduk” diyen Türk, koğuşlarındaki ranzaların tahta olduğunu belirterek, Dörtler’i karar almaya iten süreci şöyle anlattı: “Ranzaları üst üste koyarak barikat kurmayı tartışıyorduk. Çünkü direnişçilerin direnmekten başka yolu yoktu. Her içeri girdiklerinde zaten baskı vardı. Zaten yemek yoktu. Herkes iskelet gibi olmuştu. Ama direnmeye de şans tanımıyorlardı. Dörtler de bu nedenle bir araştırmaya girerek, ne yapacaklarını planladılar. Bizden de gizlediler.”   O GÜNÜ ANLATTI    Dörtler’in, eylemlerini gerçekleştirecekleri günün sabahında koğuştaki herkesin toplandığını söyleyen Türk, “Kendimize mukayyet olmamız gerektiğini söyledi. Mahmut su dağıtıyordu. Su da azdı. Bana ‘içecek misin’ diye sordu. İçmeyeceğimi söyledim. O da ‘iç iç. Sonra Mahmut’un (Zengin) suyunu içmedim diye pişmanlık yaşama’ dedi. Bunun üzerine ‘Mahmut Heval’in hatırına içeceğim’ dedim. Olayın akşamında nasihatler verdiler. Moralleri yerindeydi. Sanki o gece bir şey olmayacakmış gibi. Hiç belli etmediler. Programlarını hazırlamışlardı. Uzun zamandır da hazırlıklarını yapmışlardı demek ki. Kendilerini nöbetçi olarak yazmışlardı. Eylemlerini yapacakları saati ayarlamışlardı. Saat 4 gibi kalktığımda tufan kalkmıştı. O güne kadar slogan atılmazken, sloganlar atılıyor, camlar kırılıyordu. Gardiyanlar, kapıları açmaya yanaşmıyorlardı. İsyan ettiğimizi düşünüyorlardı. Ben baktım Ferhat yok yerinde, anladım birinin Ferhat olduğunu. Gidemedim üstlerine. Mahmut’un sesini duydum anladım kendisini yakmış. Bu sırada arkadaşlar söndürmek isteyince, ‘Bu bir eylemdir. Kendi isteğimizle yaptık. Kim su dökerse ihanetçidir’ sözleri yükseldi. Sonra Adnan Yılmaz bıraktıkları notu gördü ve okudu” diye anlattı.    SU ONLARIN ATEŞİYLE ISINDI   Türk, eylemin ardından gardiyanların içeri girdiğini ve su döktüklerini, koğuşun altının tamamının su ile dolduğunu belirterek, “Su onların ateşiyle ısınmıştı. Kalorifer gibi olmuştu. Soğuk olması gerekiyordu. Nasıl ısınmıştı bu su şaşırmıştım” dedi.   BÜYÜK ÖLÜM ORUCU KARARI    Yaşananların ardından tek tek tutukluların alınarak ajanlaştırmaya çalışıldığını anımsatan Türk, kabul etmeyenlere koğuşun önünde işkence edildiğini söyledi. Bu nedenle bir arkadaşlarının işkence görmektense ölmeyi tercih ederek bileklerini kestiğini ve ranzanın altına girdiğini dile getiren Türk, “Arayıp buldular. Kan ranzanın altından akıyordu. Neden yaptığını sorduklarında işkence görmemek için yaptığını söyleyince bıraktılar” sözleriyle işkencenin boyutunu anlattı. Sonrasında Kemal Pir ve arkadaşlarının mahkemede ölüm orucu kararı aldıklarını dile getiren Türk, “Bu kararın ardından işkence yine vardı ama azalmıştı” ifadelerini kullandı.    ‘BÜYÜK BİR DİRENİŞ VARDI’   İmkanların kısıtlı olmasından dolayı Mazlum Doğan’ın eyleminden çok sonra haberleri olduğunu belirten Türk, Dörtler’in eylemi, Kemal Pir ve Akif Yılmazların ölüm orucuna girmesiyle devletin tutukluların kararlılığının farkına vardığını vurguladı. Buna rağmen tutukluların kararlılığının ölçülmeye devam edildiğini ifade eden Türk, peş peşe gelen eylemlerin ardından devletin kararlılığın ciddiyetini anladığını söyledi. Yumuşamayı fark ettiklerini belirten Türk, “Ama ruhları rahat durmuyordu. İşkence yapmak istiyorlardı” dedi. Direnişin işkencenin önünü kestiğini belirten Türk, büyük bir direniş verildiğine dikkat çekerek, “Eylemler devam etti ve başarılı oldu” diye belirtti.    KÜRTLERİN DİRENİŞİ GÖRÜLDÜ    Tutuklular gibi ziyaretçilerinin de işkence ile karşı karşıya kaldığını hatırlatan Türk, yapılan eylemlerin dışarıda da etkisini gösterdiğini ifade ederek, “Bu direniş olmasaydı, Kürtler üzerindeki baskılar başarılı olacaktı. Kürtlere dönük darbe başarılı olacaktı. Tahminim Kürtler kendilerinden vazgeçerlerdi. Bu eylemler olunca Kürtler dünyaya da ‘hakkımız, hukukumuz, insani haklarımız var. Hakkımız için direnebiliyoruz, elimizden ne gelirse yapacağız’ diye gösterdiler. Bu halkın insani değerleri, varlığı bu eylemler sayesinde ayakta kalabildi diyebiliriz” ifadelerini kullandı.   KÜRTLER HER YERDE DİRENİYOR   Bugün de büyük bir vahşetin yaşandığına dikkat çeken Türk, sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu vahşetle başarılı olacaklarını sanıyorlar ama Kürtler yolunu tanımış. Millet olduğunu, hakları olduğunu, kimliği, dilinin olduğunu biliyor.” Kürtlerin basite alınacak bir nüfusa sahip olmadığına değinen Türk, Kürtlerin yeri geldiğinde devlet için “kardeş”, yeri geldiğinde ise “ortak” diye anıldığını, ancak baskı ve işkencenin eksik olmadığını vurguladı.    Türkiye’nin KDP işbirliğinde Federe Kürdistan Bölgesi’nde sürdürdüğü saldırılara dair Türk, AB, ABD ve Rusya’nın da Kürtlerin mücadelesinin haklı bir mücadele olduğunu bildiğini ancak menfaatlerine göre hareket ettiklerini söyledi. Kürtlere her türlü yaklaşımın menfaat temelli olduğunu dile getiren Türk, sözlerini “Her şeye rağmen Kürtler her yerde direniyor. Umut ediyorum ki; bir gün Türk halkı da ‘Kürtlerle neyin kavgasını veriyoruz’ diye düşünür” diye noktaladı.    MA / Ahmet Kanbal