BM'ye mektup gönderen Bookchin: Türkiye’ye Finlandiya ve İsveç tavizi verilirse felaket olur 2022-05-31 09:41:43   ANKARA - Rusya’ya yaptırım uygulayan ABD ve Avrupa’nın Türkiye’ye göz yummasını “ahlaksızlık” olarak nitelendiren gazeteci-yazar Debbie Bookchin, “PKK'ye atanan bu ‘terörist’ yaftası aslında Erdoğan'a, Kürtlere dünyanın dört bir yerinde saldırma ve öldürme lisansı veriyor” dedi.    Türkiye’nin Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) işbirliğiyle 17 Nisan’da Federe Kürdistan Bölgesi’nin Zap, Metîna ve Avaşîn bölgelerine yönelik başlattığı saldırılar devam ederken, geçtiğimiz günlerde AKP'li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan Kuzey ve Doğu Suriye'ye saldırı sinyali verdi. Kongra Star öncülüğünde onlarca kadın ve kadın örgütü, 16 Mayıs’ta Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreterliği ve Kadın Birimi’ne, AKP-MHP iktidarının Federe Kürdistan Bölgesi, Şengal, Kuzey ve Doğu Suriye ile Mahmur’a yönelik süren saldırılarına ilişkin açık mektup gönderdi. Türkiye’nin saldırılarını BM Sözleşmesi ile gerekçelendirmesine tepki gösteren kadınlar, gerekli mekanizmaların devreye girmesini istedi.   Mektupta imzası bulunan 75 kadından biri olan gazeteci, yazar ve The Next Revolution'ın editörlerinden aynı zamanda ABD'de çalışma yürüten Rojava İçin Acil Durum Komitesi üyesi Debbie Bookchin, yazdıkları mektup ve ABD ile batılı devletlerin saldırılara karşı ikili tutumuna dair Mezopotamya Ajansı'nın (MA) sorularını yanıtladı.    Geçtiğimiz günlerde BM'ye açık bir mektup yazarak, Türkiye’nin Kürtlere yönelik saldırılarını durdurmak için çağrı yaptınız. Neden böyle bir mektup yazma gereği duydunuz?   Türkiye'nin Kürtlere karşı saldırıları ve bu saldırılardaki yükseliş, artış demokratik bir ülke olduğunu iddia eden hiç bir ülke için asla kabul edilebilir değil. O nedenle bu mektubu yazmamız gerekliydi. Bu anlamda ‘Birleşmiş Milletler’e artık harekete geçmeniz gerekiyor’ deme ihtiyacı hissettik. En nihayetinde kuruluş gerekçeleri dünyada barışı sağlamak. Öyle iddia ediyorlar. Bu nedenle de Türkiye'nin bu davranışının katiyen kabul edilemez olduğuna dair net bir açıklama yapmalarının zamanı geldi ve geçiyor. Bu açıklamayı yaparlarsa dünya liderleri üzerinde bir etkisi olmasını umarak yazdık o mektubu.    Mektubu neden BM'nin Kadın Birimi’ne yazdınız?   Dünyadaki tüm kadınların birbirleriyle dayanışma içinde olması son derece elzem. Türkiye'nin ve vekaleten Türkiye adına savaştırılan çetelerin halihazırda işgal etmiş olduğu Efrîn, Serekaniye gibi yerlerde şiddeti en ağır hissedenler kadınlar oldu. Bu kadınlar kaçırılmalara maruz kaldı, tecavüze uğradılar, fidye karşılığında kurtulabilenler oldu, köle olarak satılanlar oldu, cinayete ve infazlara kurban gidenler oldu. Elbette bütün bunlar erkeklere de oldu, ama savaşlarda ilk hedef alınanlar her zaman kadınlardır. Bu nedenle bu şiddetin meşrulaştırılmasının karşısında durmamız, bunu vurgulamamız ve ifşa etmemiz hayati önem taşıyor. Bu mektubun dünyadaki tüm kadın hareketlerini de dayanışma göstermek anlamında harekete geçirmesini umuyoruz.   Çağrınızda bahsi geçen mekanizmalar nelerdir, neden aktifleştirilmiyorlar? Aktifleştirilmesi halinde Ortadoğu'da yaratılan sorunlara nasıl etkisi olur?     Suriye'nin geleceği konusunda Rojava halkının da müzakere masasında yer almasının sağlanmasını hedefliyoruz. BM'nin de bu anlamda bir rolü var ve bu rolü oynaması için baskı kurmaya devam edeceğiz.   Birleşmiş Milletler'in bölgeye bir barış gücü göndermesini kimsenin beklediğini sanmıyorum. Bu kesinlikle olmayacak. Bununla birlikte Birleşmiş Milletler hala çok önemli bir ahlaki otoritedir ve durumla ilgili açıklamaları diğer liderleri etkileyebilir. Yani en azından bir açıklama yaparak, Türkiye'nin bundan sonraki saldırılarına karşı çıkmalarını umuyoruz. Bunun yanı sıra dünya liderlerini de Kürt halkının haklarına saygı duymaya teşvik etmelerini de umuyoruz ki bu da Rojava'yı etkileyen ambargoların tamamen sona erdirilmesi, bazı bölgelerde uçuşa yasak hava sahaları oluşturmak anlamına gelir. Bunun dışında Türkiye'nin saldırganlığından nasibini alan Kuzey Irak, Türkiye'nin kendi halkına baskı yaptığı Bakur'a da dikkat çekmek istiyoruz. Tüm bu mekanizmalar çalıştırılarak Suriye'nin geleceği konusunda Rojava halkının da müzakere masasında yer almasının sağlanmasını hedefliyoruz. BM'nin de bu anlamda bir rolü var ve bu rolü oynaması için baskı kurmaya devam edeceğiz.   ABD ve Avrupa'nın sorumluluğuna değinmek istiyorum. ABD ve Avrupa ülkeleri bunu durdurmak yerine neden derinleştirmeyi seçiyor?   Acı gerçek şu ki; Türkiye bir NATO ülkesi. 1952'de NATO'ya katılarak fiilen terörist olan katil bir diktatörlük, askeri bir sanayi kompleksi olarak hiçbir NATO ülkesinin yapmadığı eylemler yaptı ve geri kalan NATO ülkeleri ise buna karşı durmakta çok isteksiz davrandı. Çünkü Türkiye NATO'nun ikinci en büyük ordusuna sahip. Bu durum, şartları her ne kadar zorlaştırsa da imkansızlık gibi bir durum yok. Örneğin; Fransa'dan Macron gibi batı demokrasisinin beş büyük lideri gidip Erdoğan'a, "Hayır, bunu yapamazsın, Kürt halkının yaşamlarını bu şekilde feda edemezsin, buna daha fazla katlanmayacağız’ derlerse, Erdoğan geri çekilmek zorunda kalacaktır. Dolayısıyla bu liderlerin doğru olan şeyi yapmak için ahlaki davranmaları gerekiyor. Kürt halkının hayatını, silah ticareti ve diğer ticari anlaşmalarının önüne koymaya başlamaları gerekiyor. Ahlaki bir tavır almalarının ve silah satışından elde ettikleri askeri kazançları Kürt halkının hayatına mal etmekten vazgeçmeleri gereken zaman ise çoktan geldi.    BM'ye yaptığınız çağrıdan bir sonuç alabildiniz mi? Bu çağrıya cevap verilmemesi durumunda bir eylem planınız var mı?   Bildiğim kadarıyla henüz bir yanıt almadık. Ama biliyoruz ki Birleşmiş Milletler çok yavaş işleyen bir mekanizma. O nedenle henüz bir yanıt almamış olmamız şaşırtıcı değil. Önemli olan nokta şu oldu; biz bu mektubu BM Kadın Örgütü’nün yanı sıra bu örgüt içerisinde bazı çok önemli kadın figürlere de gönderdik ayrıca. O nedenle bir noktada, bir cevap alacağımıza inanıyoruz. Ancak alamasak bile baskı kurmaya ve dayanışma örmeye devam etmek zorundayız. Çünkü ABD ve Avrupa'da kendisini solcu olarak tanımlayan, bu gibi hareketlere dahil olan herkesin bilmesi gereken bir gerçek; Kürt Kadın Hareketi’nin dünyadaki en önemli hareket olduğudur. Ve bu hareket, kendine kadın özgürlükçü ve feminist diyen herkesin tüm çabalarını ve dayanışmasını hak ediyor. Çünkü tüm dünyadaki kadınların önünü açıyorlar.     *Küresel anlamda dört bir yandan saldırıların durdurulmasına yönelik çağrılar gelirken, Türkiye Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan Rojava’ya yönelik yeni bir saldırı sinyali verdi. Bu yayılmacı politika batı tarafından neden görülmüyor? Ukrayna savaşı nedeniyle Rusya'ya yaptırımlar uygulanırken, Türkiye'ye neden herhangi bir yaptırım uygulanmıyor?     Rusya’ya yaptırım uygulayan Batı’nın Türkiye’nin saldırılarına göz yumması ikiyüzlülüğün zirvesidir. ABD’nin de Batı Avrupa'nın da karşı tavır alıp iddialı bir şekilde konuşmaması ahlaksızlığın en üst seviyesidir.   Gerçekten söylenebilecek tek şey var, bu utanç verici bir durum. Batı'nın Rusya'yı Ukrayna'yı işgal ettiği için eleştirmesi, ancak Erdoğan Rusya ile aynı şeyi yaparken; özellikle de Rojava'da demokrasi, ekolojik ve feminist örgütlenmenin tabana ve topluma yayıldığı bir yerde ezmeye çalışmasına göz yumması ikiyüzlülüğün zirvesidir. Bunun yanında şöyle bir gerçek de var. Rojava hiçbir zaman Türkiye'ye yönelik bir saldırı gerçekleştirmedi. Yani Erdoğan, Rusya'nın yaptığının aynısını yapıyor ve meşru müdafaa bahanesini başka bir egemen halka saldırmak için araçsallaştırıyor. ABD'nin ardından Batı Avrupa'nın da buna karşı tavır alıp iddialı bir şekilde konuşmaması yalnızca ikiyüzlülükle açıklanabilir. Ahlaksızlığın en üst seviyesidir. Bütün bunlar yine gelip Türkiye'nin bir NATO ülkesi olduğu gerçeğine dayanıyor. Ama böyle bir bahane olamaz. Bütün bu liderleri baskı altına almalı, seslerini çıkarmaya zorlamalı ve yaptırım uygulamalarını sağlamalıyız. ABD son derece ikiyüzlü bir ülke ancak Orta Doğu ve jeo-politika anlamında da çok etkili bir ülke ne yazık ki.   Erdoğan'ın açıklaması üzerine ABD, bir açıklama yaptı ve Türkiye'yi ikna etmeye çalışacaklarını söyledi. Bu açıklama sizce yeterli mi? Zira Türkiye'nin bu operasyonlarının DAİŞ'i canlandıracağı gibi bir gerçek de var. Yeni bir operasyon olması durumunda ABD'nin ve DAİŞ'e karşı koalisyon ülkelerinin tepkisi ve pozisyonu ne olur?   Artık bütün dünya Türkiye'nin DAİŞ, DAİŞ'in de Türkiye olduğunu biliyor. Türkiye, DAİŞ'in desteklenmesinde ve büyümesinde çok büyük rol oynadı. Şu ana kadar birden fazla kez DAİŞ'in tekrar ortaya çıkma girişimlerinin olduğu vakalar gördük. Batı'nın Türkiye'ye körü körüne bağlılığının önüne kendi güvenliğini koyması gerektiğini düşünüyorum. Asıl endişem, Ukrayna'yı savunarak bir arada tuttukları NATO'nun, Finlandiya ve İsveç'in üyelik süreciyle birlikte Türkiye'ye bazı tavizler vermesi. Bunun sonu bir felaket olur. Ama korkarım ki bu olacak. O nedenle biz ABD vatandaşlarının, Biden yönetimini, sözde liderleri ve Avrupa'yı da Kürtlerin hayatlarının ve geleceklerinin  çıkarlarından ve yapacakları herhangi bir anlaşmadan daha değerli olduğunu açıkça dile getirmeleri için baskılaması her zaman olduğundan daha da acil ve elzem.    Uluslararası kamuoyu Erdoğan'ın saldırılarından haberdar mı? Batı medyası bu konuyu işliyor mu? Uluslararası kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi ve bir tutum alması sağlanabilirse bu, bir şeyleri değiştirir mi?   İnsan haklarını önemseyen her bir birey için şu an sesini yükseltmenin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha vurgulamam gerektiğini düşünüyorum. Türkiye'nin bir yeni hamlesini beklemek değil, sokaklarda olmak gerekiyor şu anda. İster Brüksel'de, ister Berlin'de, ister Washington'da olalım. Milletvekilleriyle irtibat kurmak, harekete geçilmesini talep etmek, bu durumun kabul edilebilir bir şey olmadığını anlatmak zorundayız. Kürt halkının hakları için ayağa kalkmaları, tavır almaları ve ahlaki olanı yapmaları için gerekirse onları utandırmalıyız. Bekleyemeyiz. Bunu şimdi, şu anda yapmak zorundayız.   Avrupa'da uzun süredir sürdürülen bir “Öcalan'a Özgürlük” kampanyası var. Benzeri bir çalışma ABD'de de var mı?   Üzgünüm ama bunun cevabı hayır. Benim de içinde bulunduğum Rojava İçin Acil Durum Komitesi gibi bir kaç küçük grup ve HDP'ye, Kürt sorununa hassas bir kaç kişinin bireysel çabaları dışında bu durum ABD'de yeterince bilinmiyor. Aynı şey ‘Öcalan'a Özgürlük’ kampanyası için de geçerli ve bu çok büyük önem arz ediyor. Bundan önemli bir şey olamaz. Çünkü bu çatışmaya barışçıl bir çözüm bulunması için Sayın Öcalan'ın ada hapishanesinden çıkarılması gerekiyor. Burada sayıları çok olmayan Kürt topluluklarının ve destekçilerinin de harekete geçmesi gerekiyor. Örneğin; New Jersey'de sayıları pek çok yere göre daha fazla ve New Jersey'de bu soruna empatiyle yaklaşan liberal kongre üyeleri ve senatörler var.    Öcalan'ın özgür olması neye bağlı? Öcalan'ın özgürlüğü Ortadoğu'daki sorunları çözebilir mi?   Öcalan'ın özgürlüğü, Ortadoğu'daki sorunların çözümü anlamında olmazsa olmaz bir gereklilik arz ediyor. Öcalan, Kürt halkının kalbi, ruhu, Kürt halkının sesi. Kürt halkı için konuşuyor. Şunu biliyoruz, daha önce Sayın Mandela örneğinde de gördük ki kimse bir hapishanenin içinden müzakerede bulunamaz. Sayın Öcalan da Kürt halkının Mandela'sıdır. Mesajının insanlara ulaşması acil önem taşıyor. Aynı şekilde PKK'nin yasaklı listeden çıkarılmasının da dünyanın her yerindeki kurtuluş hareketlerinin önceliği haline gelmesi için şu andan daha iyi bir zaman olmadığını düşünüyorum.   PKK'nin, yasaklı listesinden çıkarılması üzerine çalışmalar yürütülüyor. PKK'nin listeden çıkarılması Kürtlerin statü kazanması anlamında neyi değiştirir? Bu durum Ortadoğu ve dünya siyasetini nasıl etkiler?     PKK'ye atanan bu ‘terörist’ yaftası aslında Erdoğan'a, Kürtlere dünyanın dört bir yerinde saldırma ve öldürme lisansını veriyor. PKK’nin bu listeden çıkarılması her şeyi bir gecede değiştirir. Bunun da zamanı çoktan geldi de geçiyor.   Burada konuştuğumuz her şey bir gecede değişir. Çünkü sizin de bildiğiniz gibi PKK'ye atanan bu ‘terörist’ yaftası aslında Erdoğan'a Kürtlere dünyanın dört bir yerinde saldırma ve öldürme lisansını veriyor. PKK'nin listeden çıkarılmasının zamanı çoktan geldi de geçiyor. ABD'de yaşayan bizler PKK'nin neden bu listede olduğunu dahi anlamıyoruz. PKK hiçbir dönemde ABD'ye karşı bir eylem gerçekleştirmedi. Bu topraklarda hiçbir saldırıda bulunmadı. Daha da önemlisi, şunu hatırlamak ve hatırlatmak gerekiyor. PKK senelerdir savunma pozisyonunda. Barış görüşmeleri için defalarca tek taraflı ateşkes yaptı. Dolayısıyla Türkiye'nin, Kürdistan'ın dört parçasında Kürtlerin peşine düşmek için 'terör' bahanesini kullanması çok çirkin ve PKK'yi bu listede tutan tüm ülkeleri de, Kürtlere karşı işlenen bu soykırım girişimi suçuna suç ortağı yapıyor.   Belçika Yüksek Mahkemesi, PKK'nin ‘Terör örgütü değil iç çatışmadaki bir taraf olduğu’ kararını verdi. Bu karar sizce diğer karar verici kurumları da etkiler mi?   Bu kararın bunu yapacağını kesinlikle ummuştum. Belçika kararı, çok önemliydi ama Paris'te toplanan Halk Mahkemesi gibi PKK'nin ‘Terör örgütü değil iç çatışmada bir taraf olduğu’na karar veren başka organlar da oldu. Bütün bu kararlar elbette çok önemliydi. Bir fark yaratmasını umuyor insan. Ancak bence sonuç olarak bu, mahkemelere değil bize, halklara bakıyor. Her birimiz, kendi ülkemizin hükümetlerini PKK'nin listedeki konumunu gözden geçirmeleri ve nihayetinde de PKK'yi listeden çıkarmak için harekete geçmeleri için baskılamak ve ikna etmek durumundayız.   *Ortadoğu'da Öcalan'ın fikriyatıyla yeni bir sistem kuruldu. Rojava'da kurulan bu sistemde babanız Murray Bookchin'in de katkıları var. Keza Öcalan ana ideolojik metinlerinde Murray Bookchin’i sıklıkla referans veriyor. Siz de bu sistemi yerinde inceleyebildiniz. Bu sistemin hayata geçirilmesi bölge ve dünya halkları için neyi değiştirir?   Öncelikle babamla ilgili güzel sözleriniz için teşekkür ederim. Babamı yazdığı onlarca kitapla ilgili en çok mutlu eden şey 20 ayrı dile çevrilmiş bu kitapların Türkçe'ye çevrilmiş olmasıydı. Sayın Öcalan'la Demokratik Konfederalizm projesi üzerine yazışmaları da O'nu çok mutlu ediyordu. Demokratik Konfederalizm düşüncesi şimdiden insanların fikirlerini hayal dahi edilmeyecek düzeyde değiştirdi. Benim için Rojava'da bulunmak yaşadığım en sıra dışı tecrübelerden biriydi. Çünkü Demokratik Konfederalizm'in pratiğe geçtiğinde neleri değiştirebileceğini kendi gözlerimle görmüş oldum. Örneğin; kadınların yaşamlarında kökten değişikliklere sebep oldu. Kadınlar hayatın her alanında liderler haline geldi. Ekonomi, siyaset, kooperatifler, o güzelim Mala Jin evleri ve topluluklarındaki diğer kadınlara öncü ve öğretmen olma hali. O nedenle şu anda yapmamız gereken, daha fazla insanı bu konuda bilgilendirmek, özellikle kendini solda konumlandıran insanları, onlara Demokratik Konfederalizm'in ne olduğunu, neden önemli olduğunu, yalnızca Orta Doğu'da değil tüm dünyada nasıl model olabileceğini anlatmamız gerekiyor.     *Bu tip bir bilgilendirme durumu için görev biraz da gazetecilere düşmüyor mu? Bu anlamda batılı meslektaşlarınıza bir mesajınız var mı?   Batılı gazeteci meslektaşlarımın biraz daha temel araştırma yapıp, kendilerini biraz güncellemelerini diliyorum. Kürtler basitçe söylemek gerekirse, herkesin sahip olduğu hak ve özgürlükleri istiyor. Bu onları ayrılıkçı bir örgüt yapmaz.   Batılı gazeteci meslektaşlarımın biraz daha temel araştırma yapıp, örneğin PKK'nin ayrılıkçı bir örgüt ya da bir ‘terör örgütü’ olduğu gibi aynı eski açıklamaları tekrarlamayı bırakıp, kendilerini biraz güncellemelerini diliyorum. Örneğin; Bakur'da Kürtlerin ayrı bir devlet istediğine dair saplantılarından vazgeçmeleri gerekiyor. Kürtler basitçe söylemek gerekirse herkesin sahip olduğu hak ve özgürlükleri istiyor, kendi kaderini tayin hakkı istiyor, kendi kentlerini ve kasabalarını yönetme hakkı istiyor. Bu onları ayrılıkçı bir örgüt yapmaz. Bu çarpıtmaların ve gerçek dışılıkların, gerçekleri doğru anlaması ve aktarması gereken gazeteciler tarafından defalarca tekrarlanması son derece rahatsız edici ve çok ciddi sonuçları var. Bu nedenle sürekli olarak New York Times gibi yayınların Orta Doğu editörlerine mektuplar göndererek, sahadaki muhabirlerini bu konuda güncellemelerini, eğitmelerini rica ediyorum. Bu muhabirler ve editörler, gücü elinde tutan bazı liderlerle, iktidardakilerle yakınlaştıktan sonra onların ağzıyla konuşmaya başlıyorlar ne yazık ki. Yapıyor olmaları gereken bu liderleri zorlayacak son derece zor bazı soruları sorabilmek. Bu anlamda Kürt mücadelesiyle ilgili gazeteciliğin daha çok geliştiğini görmek istiyorum. Batıda bu anlamda iyi iş çıkaran birkaç isim var ancak batılı meslektaşlarım genel olarak iyi bir iş çıkarmıyorlar.   Öcalan'ı babanız sayesinde mi tanıdınız? Öcalan'ın fikriyatı sizi nasıl etkiledi?   Öcalan'ın kitaplarını okumanın olağanüstü bir yolculuk olduğunu ve fikirlerinin gerçekten önemli olduğunu ve sadece Kürt halkı için değil, gezegenin geleceği açısından da çok derin bir etkisi olabileceğini söylemeliyim. Örneğin; Öcalan'ın tüm çalışmalarına nüfuz etmiş olan sosyal ekoloji ve kadın özgürlükçü felsefe. Bu düşünceler yalnızca Kürtler için değil, tüm dünya için gerekli. Daha önce de söylediğim gibi babam Öcalan ile yazışıyor olmaktan dolayı çok gurur duyuyordu ve bu durum özellikle yaşamının son günlerinde ona çok fazla neşe verdi. Benim için Öcalan’ın fikirlerini okumanın güzelliğinin yanı sıra bu fikirlerin pratiğe döküldüğünü görmek çok sıra dışıydı. Bu nedenle Rojava'da geçirdiğim günler benim için çok sıra dışıydı ve bu düşüncelerin yaşaması, nefes alması, filizlenmesi gerekiyor. Martin Luther King'in ABD'de çok rağbet gören bir sözü vardır. Şöyle diyor, ‘Evrenin ahlaki eğrisi, adalete doğru eğilir.’  Bu elbette çok güzel bir alıntı, mücadelemiz çok uzun bir zaman alsa da sonunda kazacağız anlamına geliyor ve bunun Kürt meselesi açısından da kesinlikle doğru olduğunu düşünüyorum. Çünkü Türkiye'nin Kürtlere karşı yürüttüğü 40 yıllık kontrgerilla faaliyeti, Kürt hareketini sadece daha güçlü hale getirdi ve daha da güçlenmeye devam edecek. King'in bu sözü bir anlamda tehlikeli de. Bazen insanlar 'Nasıl olsa sonunda kazanacağız' diye düşünme hatasına düşebiliyor. Ama gerçek şu ki, savaşmadan, mücadele etmeden kazanmayacağız. Bu da hepimizin bu mücadele içinde yer alması gerektiği anlamına geliyor. Öcalan'ın sesinin duyulması gereken zaman geldi ve her birimiz bunun için çaba sarf etmeli. Evrenin ahlaki eğrisinin adalete doğru eğilmesi için mücadele etmek zorundayız ki sonunda özgürlük kazansın.   Son zamanlarda ne üzerine çalıştığınızı sormak istiyorum.   New York'ta son birkaç yılımı Rojava İçin Acil Durum Komitesi ile çalışmalar yaparak geçirdim. ABD'deki en büyük örgütlenme şu anda bu. Okuma grupları, eğitim grupları ve paneller gerçekleştiriyoruz. Çok sevgili arkadaşım David Graeber ile de bu anlamda çok güzel çalışmalar gerçekleştirdik. Burada örgütlenme çalışmaları yapıyoruz, insanları bilgilendiriyoruz. Üyelerimizin bölgelerindeki milletvekillerini arayıp durumu anlatmalarını sağlıyoruz. Bazı taleplerimiz oluyor. Özellikle ‘Öcalan'a Özgürlük’ kampanyası anlamında. Kişisel anlamda ise babamın beş kitabının yeniden basılması üzerine çalışıyorum. Babamın, bin sayfalık bir müsveddesini buldum. Felsefe tarihi üzerine yazmış ve daha önce hiç yayımlanmamış. Bu çalışmayı insanlarla paylaşmak için çalışıyorum. Bunun yanı sıra binlerce sayfa yazı ve ses kayıtları var, yine babama ait. Bunlar üzerinde çalışıyorum ve şu an tüm bunlar bütün günümü alıyor. Sorduğunuz için teşekkür ederim.   Bana daha önce batılı meslektaşlarıma bir mesajım olup olmadığını sormuştunuz. Kürt meslektaşlarıma, özgür basına da bir mesajım var.   Bu mesaja aracılık etmeyi çok isteriz.   Yaptığınız işi çok dikkatle takip ediyorum ve hepinize teker teker hayranım. Onlarca yıldır gazetecilik yapan bir insan olarak ne kadar zor bir şey yapıyor olduğunuzu görüyorum. Biliyorum ki güç sahibi insanlara zor sorular sormak, onları eleştirmek, hele de Türkiye gibi bir ülkede büyük cesaret istiyor. Bunu yakın zamanda helikopterden atılan iki köylüyle ilgili haberi ortaya çıkardıkları için tutuklanan dört arkadaşınızda acıyla tecrübe ettik tekrar. Çok uzun yıllar gazetecilik yaptım ama bunun sonucunda tutuklanma tehlikem hiç olmadı. Sizler bunu her gün yapıyorsunuz. Bu sizleri çok sıra dışı gazeteciler yapıyor. Sizler benim kahramanlarımsınız. Yaptığınız işi okumanın bizlere ne kadar ilham verdiğini anlatamam. Her birinizi içtenlikle ve sevgiyle selamlıyorum. Sizle konuşmak benim için bir onurdu. Gelecekte de irtibatta kalalım.   MA / Gözde Çağrı Özköse