Ulugana: Barzani ailesi iş birliğine gidiyorsa demek ki Türkiye’nin projesini onaylıyor 2022-05-31 10:51:10   ANKARA - Türkiye'nin Misaki Milli sınırlarına dönme talebine dikkat çeken Dr. Sedat Ulugana, "Şeyh Abdülselam Barzani’yi ‘Sizin Musul’da ne işiniz var’ dediği için astılar. Barzani ailesi bugün Türkiye ile stratejik iş birliğine gidiyorsa demek ki bu projeyi onaylıyorlar" dedi.    Türkiye’nin Kürdistan Demokrat Partisi’nin (KDP) desteğiyle Federe Kürdistan Bölgesi’ne yönelik 17 Nisan’da başlattığı saldırılar devam ederken, AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, Kuzey ve Doğu Suriye’ye saldırı sinyali verdi. AKP’nin saldırı planları kamuoyunda seçim öncesi stratejik bir hamle olarak değerlendiriliyor. Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliği için girişimleri sürerken, iktidarın iki ülkenin üyeliğine “evet” deme karşılığında Kuzey ve Doğu Suriye’ye saldırı pazarlığını öne sürdüğü belirtiliyor. Osmanlı’dan bu yana bölgede devam eden saldırılar ile AKP’nin savaş politikalarına dair Mezopotamya Ajansı’na (MA) değerlendirmelerde bulunan tarihçi Dr. Sedat Ulugana, Musul ve Halep’e yönelik saldırıların Misak-ı Milli projesinin de bir parçası olduğuna dikkat çekerek, Barzani ailesinin de bu projeye “onay” verdiğini ifade etti.   İNGİLTERE VE FRANSA HAMLELERİ   Osmanlı devleti sınırlarının 20’nci yüzyılın ilk çeyreğinden sonra Anadolu’dan ibaret olmaya başladığı dönemi hatırlatan Ulugana, Anadolu’nun Kürdistan coğrafyasının kuzeyini kapsamadığını hatırlatarak, Lozan antlaşması ile Kürdistan’ın tamamen ilhak edilmesine dair politikalar üretildiğini ifade etti. Ulugana, “İngiltere, Güney Kürdistan’daki petrol yataklarının, Fransa ise Rojava’daki gaz yataklarının kendilerine kalması için Kuzey Kürdistan’ı Kemalistlere feda ettiler” dedi.   Osmanlı’nın jeopolitik konumunu Kırım Savaşı sürecinde Rusya ve İngiltere’ye karşı kullanmaya çalıştığını belirten Ulugana, Türkiye’nin bu avantajından yararlanma çabalarının ise yakın tarihte daha da öne çıktığını söyledi.   NEO-OSMANLICILIK   Sağ cenahın dile getirdiği Neo-Osmanlıcılık politikalarına değinen Ulugana, AKP-MHP iktidarının Neo-Osmanlıcılık politikalarının daha farklı biçimlerde işletilmeye çalışıldığına vurgu yaparak, İstanbul merkezli büyük bir İslam imparatorluğunu ön gören SADAT ve benzeri yapıların devreye sokulduğuna dikkat çekti. Ulugana, “AKP-MHP iktidarı bu planlarına Sudan, Somali, Tunus, Lübnan ve Mısır’ı da dahil etmeyi planlıyordu ancak Ortadoğu’da İslamcı siyaset yani İhvan hareketi projesi çöktü. Şimdilerde AKP-MHP iktidarı Turancı bir yordamla Neo-Osmanlıcılık mefkuresinin peşinden gidiyor ancak bu ayakları yere sağlam basan bir proje değildir. Turancılıkla Arap halkıyla bağ kuramazlar. Zira Osmanlı kimliği Arap halkı nezdinde müspet ya da olumlu bir kimlik değil. AKP-MHP, buna rağmen çabalıyor” ifadelerini kullandı.   MİSAK-I MİLLİ PROJESİ   AKP-MHP’nin ilk etapta Misak-ı Milli sınırlarına ulaşmaya çalıştığının altını çizen Ulugana, “Misak-ı Milli sınırları içerisinde Halep ve Musul vilayetleri var. Halep vilayeti, bütün Rojava’ya Musul vilayeti ise bütün Güney Kürdistan’a tekabül ediyor. AKP, bu iki bölgeyi de ele geçirmeye çalışıyor. Güney Kürdistan’daki hükümetin tavrı bu meselede belirleyici olacaktır. Onlar bu meselenin çok farkındalar mı, bilemiyorum. Mele Mustafa Barzani’nin abisi Şeyh Abdülselam Barzani’yi bu nedenle astılar. ‘Sizin Musul’da ne işiniz var’ dediği için astılar. Ancak Barzani ailesi bugün Türkiye ile stratejik iş birliğine gidiyorsa demek ki bu projeyi onlar da artık onaylıyorlar. Kaldı ki Güney Kürdistan halkının ve peşmergenin büyük bir kısmının bu projeye karşı olduğunu görüyorsak, bu iş birliğinin esası, ailesel çıkarlara dayanıyor demektir” diye konuştu.   NATO PAZARLIĞI VE RUSYA   Türkiye’nin Finlandiya ve İsveç ile girdiği NATO pazarlığını hatırlatan Ulugana, bu pazarlığın arka planında aslında Türkiye ile Rusya’nın bir pazarlığının söz konusu olduğunu ifade ederek, “Rusya, Finlandiya ile İsveç’in NATO’ya dahil olmasını engellemesi karşılığında Türkiye’ye Rojava’da yeni yerler sunmuş olabilir. Elbette Türkiye hem Rusya’dan hem de NATO’dan tavizler koparmaya çalışıyor. Şayet Türkiye, Rusya’dan yana bir tutum sergileyerek Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya girmemesi konusunda diretirse batılı devletlerin ve doğal olarak NATO’nun Türkiye’ye karşı tavrı çok sert olacaktır” dedi. Ulugana, sırf bu yüzden ilerleyen süreçlerde batılı devletlerin Türkiye’nin işgal saldırılarına karşı durabileceğini ifade etti.   Ulugana, devamında şunları söyledi: “Türkiye eğer Rusya’dan değil de NATO’dan taviz bekliyor ve olası işgallerine göz yumulmasını bekliyor ise o zaman Rusya da ‘Minbiç’te ben varım. Tel Rıfat’ta ben varım ve hava sahasını kapatıyorum’ diyebilir. Amerika’dan ve batı medyasından gelen açıklamalar da Türkiye’nin daha çok Rusya’dan bir taviz koparma çabası içerisinde olduğunu gösteriyor. Tam olarak ne olduğunu görmek için biraz beklemek gerek ancak AKP’nin bu süreçte tamamen Kürt otonomilerini yok etme üzerine politikalar uygulamaya çalıştığının da farkında olmak gerek.”   KİMYASAL SİLAH   2016 ve 2018 yılları arasında Milli Güvenlik Kurulu’nda (MGK), “biz kısmi bir Kürt soykırımı yapabilir miyiz” tartışmalarının yaşandığını dile getiren Ulugana, “İçinde bulunduğumuz dönem itibariyle böyle aleni imha operasyonlarının yapılması zorlaştı. Onun yerine toplama kampları olarak kullanılan F tipi cezaevleri geliştiriliyor ya da işgal saldırılarında kimyasal silahlar kullanılıyor. NATO’nun kimyasal silahlar konusunda sesini çıkarmamasının nedeni Türkiye ile çıkarlarına dönük ilişkileridir. Türkiye ile yapabilecekleri güçlü ve karlı bir pazarlık için Kürtleri gözlerini kırpmadan satarlar” ifadelerini kullandı.   OSMANLI VE SAFEVİLER   Türkiye’nin saldırılarına karşı İran’ın ilerleyen süreçte tavrının kritik olacağına değinen Ulugana, Türkiye ile İran’ın ontolojik bir sorunu olduğunu ifade ederken, “Sünni dünyasını temsil eden Osmanlı ile Şia dünyasını temsil eden Safeviler cihan hakimi olmaya çalışan iki emperyal güç. Bu iki gücün çatışması yüzyıllar sürdü. Bu savaşın coğrafyası ise Kürdistan’dı. Bu savaş Kürdistan’ın yerle bir olmasına, siyasal ve sosyal coğrafyasının parçalanmasına neden oldu. Bu savaşlar olurken onlarca Kürt mirliği bir türlü yan yana gelemedi” sözlerini kullandı.   Ulugana, Kürtlerin o dönemde 3’üncü yol siyasetini uyguladığına dikkat çekerek, bu konudaki görüşlerini şu cümlelerle aktardı: “Kürtler Mervaniler’den sonra imparatorluk olma şanslarını kaybetti ve sonrasında büyük bir imparatorluk kuramadı. Yirmi beş kadar irili-ufaklı mirlik, 1100’lü yıllardan 1850’li yıllara kadar Kürt siyasasını temsil etti. Bekaları gereği kâh Osmanlıları kâh Safeviler ile ittifaklar kurdular. Bazen savaş esnasında bile savaşın gidişatına göre mevzilenerek bu iki emperyal gücün arasında yarar sağlayan bir siyaset izlediler. 1850’lere kadar bu şekilde devam eden bir süreç var. Sonrasında ise Osmanlı ile İran devletlerinin arasındaki savaşların kesin bir şekilde bitmesiyle birlikte Osmanlı, Kürt mirliklerini tasfiye etti” şeklinde ifade etti.   ‘3’ÜNCÜ YOL KÜRTLERİN KADİM SİYASETİDİR’   Tarihin tekerrür ettiğini vurgulayan Ulugana, İran’ın bütün kuşatmalar ve ambargolara rağmen hala emperyal bir güç olduğunu ifade etti. Ulugana, “İran, Irak siyasetinde, Suriye savaşında aktif rol oynuyor, Rusya ve Çin’le ittifaklar geliştiriyor. AKP’nin radikal sünni İslami geleneğini ise kendisine bir tehlike olarak görüyor. İran bu anlamda AKP-MHP Türkiye’sinin bu coğrafyada hakim olmasını istemez ve bu bağlamda Kürt hareketinin de zayıflamasını istemez. Bir zamanlar savaştığı ve hala üyelerini idam ettiği Kürt hareketinden bahsediyorum.  Ez cümle şunu görmek gerekir. Kürtler Rojava'da 3’üncü yolu denedi ve kazandı. Kürtlerin kadim siyaseti yine başarıya ulaştı. 3’üncü yol Kürtlerin kadim siyasetidir” diye aktardı.   ANTİ EMPERYALİST PARADİGMA   “Kürtlerin tarihsel ahlaki geleneğinde emperyal bir güç olmak yok” diyen Ulugana, Kürtlerin savaşçı bir halk olduğunu, son 2 bin yıldır topraklarından kopmamak için savaştığının altını çizerken, “Moğollar geldi geçti, İskender geldi geçti. Birçok cihan hâkimi Kürdistan’a saldırdı ancak Kürtler geri adım atmadı. Kürtler doğaları gereği kolay kolay bir yere saldırmaz. Bunu Selahaddin Eyyubi de şu şekilde ifade eder: ‘Ben kocaman bir Eyyübi İmparatorluğu kurdum ama ne yaptıysam kendi aşiretimi Arap çöllerine getiremedim. Dağları bırakıp gelmediler.’ Dağlı kavim Kürtlerin başkasının toprağında kolay kolay gözü olmaz. Kendi toprakları ile kurmuş oldukları bağlar güçlüdür. Başka coğrafyaları Sömürgeleştirmeye yönelik bir tavırları yoktur. O nedenle bugün de Kürt siyasetinin paradigması anti emperyalisttir, devletlerden çok halkları esas alır.    İSKENDER DE MOĞOLLAR DA YENİLDİ   AKP-MHP’nin güçlü bir Kürt paranoyası olduğunu ve kendi bekası için Kürtleri büyük bir tehlike olarak gördüklerini ifade ederek, “Kürtlerin dövülmesini istiyorlar” diyen Ulugana, buna karşın Kürt coğrafyasının dışarıdan gelen saldırılara karşı geçmişten bu yana çok güçlü bir pozisyonda olduğunu aktardı. Ulugana, “Bu coğrafya Kürtleri İskender’den korudu. Bütün Ortadoğu’yu yerle bir eden Moğollar Kürdistan’da yenildi. Tarih bundan pek bahsetmez. Kürtlerin en büyük müttefiki dağlık coğrafyalarıdır” vurgusu yaptı.   BARZANİ AİLESİNİN DURUMU   Barzani ailesinin Kürtler yerine parayı tercih ettiğini ifade eden Ulugana, 40 milyon Kürt’ün asıl servetinin özgürlük beklentisi olmasına rağmen Mesud, Mesrur ya da Nêçirvan Barzani’nin servetinin Türkiye ve diğer ülkelerdeki banka hesapları olduğunu belirtti. “Kürdistan bugün onlar için ailesel bir servetin korunması için kullanılan güçlü bir aksesuar oldu” diyen Ulugana, YNK ve Goran Hareketi’nin de KDP’nin yürüttüğü siyasetten farklı olmadığına dikkat çekerek, “Onların meselesi de KDP’ye düşen petrol gelirinden kendilerine daha az pay düşmesidir. Tam da bu noktada Güney Kürdistan’daki yurtsever duyguları gelişkin ama paravan KDP-YNK iktidarı tarafından açlık ve şiddetle terbiye edilen halk gerçeği karşımıza çıkıyor. Kuzey Kürdistan’daki Kürt siyasetinin ise bu noktada halkın kazanımlarını öngören kaygılarla siyaset icra etmesi Kuzey Kürdistan’da olduğu gibi Güney Kürdistan ve Rojhilat Kürdistan’ındaki halka da umut olacaktır. Şahsi çıkarlarını düşünen partilerin ise Kuzeydeki Kürt hareketine karşı düşmanlığı da Güney Kürdistan’daki halkın Kuzey’deki Kürt siyasetine duyduğu sempatiden kaynaklanıyor” dedi.   ‘AKP KAYBEDECEK’   Türkiye’de de yoğun baskı araçları kullanan AKP-MHP iktidarının demokratik bir seçimle seçilmeyeceklerinin altını çizen Ulugana, “Oy farkı da çok fazla olacak. Çalabilecekleri bir miktar değil. İlk seçimde kaybedecekler ancak son şanslarını deniyorlar. ‘Kürtlere saldırırsak milliyetçi-ulusalcı kitle etrafımızda kenetlenir. Rojava’ya girersek nasıl oy alabiliriz’ düşünceleriyle çabalıyorlar. Ancak Türkiye kamuoyunun azımsanmayacak bir kesimi bunların farkındadır” diye belirtti.   MA / Fırat Can Arslan