Av. Tuncer: Kutuplaştırıcı dil tabiri hafif kalıyor, düşmanlaştırıcı bir dil var 2022-06-08 09:05:56   İSTANBUL - AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kullandığı dil için “ayrıştırıcı” ya da “kutuplaştırıcı” tabirinin hafif kaldığını çünkü düşmanlaştıran bir dil olduğunu belirten avukat Gülizar Tuncer, bu dilin ise özellikle kadınları hedef aldığını söyledi.   AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 1 Haziran’daki grup toplantısında Gezi Parkı eylemlerine katılanlara “sürtük” diyerek hakaret etmesinin yankıları kamuoyunda yer bulmaya devam ediyor. Kadınlar başta olmak üzere toplumsal ve siyasal muhalefetin yanı sıra kendi çevresinden de tepkiler gelirken, yapılan suç duyurularında Erdoğan’ın "Hakaret" ile "Halkı kin ve düşmanlığa tahrik veya aşağılama" suçlarından cezalandırılması istendi.    Avukat Gülizar Tuncer, Erdoğan’ın demokratik haklarını kullananlara yönelik hakaret ve hedef gösteren açıklamalarını değerlendirdi.    DÜŞMANLAŞTIRICI BİR DİL    Yapılan açıklamaların bir anlayışın ürünü olduğunu belirten Tuncer, Erdoğan’ın toplumun geneline yönelik “kutuplaştırıcı ve ayrıştırıcı dil” kullandığı tespitinin yetersiz olduğunu çünkü “düşmanlaştırıcı” bir dil kullanıldığına dikkat çekti. Tuncer, “Erdoğan’ın kullandığı dil artık son evredir. Hakaret ve küfür noktasına vardırdı. Sürekli bir şiddet dili kullanıyor. Bunu özellikle de kadınlara karşı yapıyor. Kendisi gibi olmayan, düşünmeyen ve yaşamayan herkese yönelik ‘pislik, çöpçü, çapulcu’ daha da ötesi ‘cibilliyetsiz, Ermeni dölü’ şeklinde akla hayale gelmeyecek söylemlerde bulunuyor”  ifadelerine yer verdi.     Gezi eylemlerine katılanlara yönelik sarf edilen hakaretlere işaret eden Tuncer, “Devletin resmi verilerine göre, Gezi’ye 11 milyon kişi katıldı. Bu rakamın çok üstünü düşünmeliyiz. Toplumun büyük çoğunluğuna yönelik bir hakaret var. Tek adam diktatörlüğü, ucube rejim kurumsallaştıktan sonra bu dilde giderek, şiddet dozu artmaya başladı. Kadını toplumsal yaşamdan koparan, eve tıkmaya çalışan, çocuk yetiştiren, ev işleriyle ilgilenen ve erkeğin malı olarak gören bir anlayış söz konusu” dedi.     AMAÇ ŞERİATI GETİRMEK    Söz konusu anlayışın temelinde “şeriat devleti kurma” olduğunu söyleyen Tuncer, SADAT’a işaret ederek, 22 ülkede örgütlenen, başında da Erdoğan’ın olduğu bir yapılanma olduğunu belirtti. SADAT gibi birçok paramiliter yapı olduğunu vurgulayan Tuncer, “Devletin askeri, polisi ve bekçisi var ama bunlarla yetinmiyor. Bir de üstüne milis güçler var. Geleceğe dönük talepleri Taliban rejiminden farklı değil” diye belirtti.   KADINA ‘ÖZEL’ SALDIRI   Kadınların toplumsal mücadele dinamikleri içerisinde en önde durduklarını belirten Tuncer, “Dolasıyla kadın özgürlük mücadelesine dönük de bir saldırıdır. İnsanların yaşam alanlarına, özel hayatına dönük bir saldırı söz konusudur. Bu son hakaretler de son evre olarak ele alınmalıdır. Parklarda yoga yapan, otobüste şort giydiği ya da erkek arkadaşı ile sarıldığı için saldırıya uğrayan kadınlar var. Bunlar, bu anlayışın ürünü. Bir bütün olarak kadına bir saldırı var. Kadınların hep ezik ve eve hapsolmasını istiyorlar” dedi.    Kadına yönelik her alanda bir saldırı olduğunu ve AKP’nin bunu “ahlak” adı altında meşrulaştırmaya çalıştığını dile getiren Tuncer, buna ilişkin şunları söyledi: “Konserlerin yasaklanması da bu yönlü oldu. Toplum nezdinde küçük düşürmek istiyorlar. Onlara göre kadınlar sahneye de çıkmamalı. Kendileri dışında herkese düşman gözüyle baktıkları için bunu yapıyorlar. Kapı komşunuza sizi boğduracak bir düzeye getiriyorlar. Bunu hedefliyorlar. Bir zamanlar Endonezya’da insanları ‘komünist’ diye öcüleştirdiler. İnsanlar kapı komşusunu boğazlamaya başladı ve bu şekilde askere ve polise dahi ihtiyaç duymadılar. Şimdi AKP kitlesine verilmek istenen mesaj da bu.”   BİLİNÇLİ POLİTİKANIN ÜRÜNÜ   Erdoğan’ın ifadeleri prompterdan okuduğunu dolayısıyla üzerinde düşünülmüş bilinçli bir politika olduğuna dikkat çeken Tuncer, “Kitleyi bir tebaa, sürü gibi görüyorlar. AKP tabanı da ‘Reis ne söylese haklıdır’ gözüyle bakıyor. Sürekli bağıran, çağıran ve höyküren bir adam. Böyle bir güç timsali. Devletin gücünü göstermek için bin odalı saraylarda yaşıyor. Gemiler, uçaklar… Talan ettikleri memleket, kazandıkları paralar, harcadıkları ve yurt dışına çıkardıkları paralar var. Bu ihtişam ve gösterişin yanında halka ise ‘Siz de öbür dünyaya hazırlık yapın’ diyen bir anlayış söz konusudur. Bütün kitle iletişim araçları ellerinde bulunuyor, kitleyi çok kolay manipüle edebiliyor” diye belirtti.    BİAT ETTİRİLMEK İSTENİYOR   Erdoğan’ın hakaretine değinen Tuncer, “Buna hakkı yok. Demokratik haklarını kullanan insanları yıllardır suç işlemiş olarak gösterdi. Şimdi ise hakaret ediyor. Onlar, insanların öldürüldüğü ve yaralandığı süreçte ‘Polise emri ben verdim’ dedi. Öldürme ve yaralama emrini verdiğini itiraf etmiş oldu. Biz kadınları nefret objesi olarak göstermeye çalışıyor. Erdoğan, ‘Bakın bu açık saçık kadınlar ahlaksız, suçlu’ deyip hedef gösteriyor. Bunlara, ‘dilediğiniz gibi davranabilirsiniz’ demek istiyor. Toplumsal mücadelede yer alan kadınlar hedef haline getiriliyor. Tüm bunlar üzerinden kadınlar biat ettirilmeye çalışılıyor. Adalet Bakanlığı verilerine göre, Erdoğan 2014 ile 2020 tarihleri arasında 160 bin kişiye soruşturma, 38 bin kişiye dava açtı, bunların bini çocuk. Birçok kişi ve çocuk tutuklandı. Bu eleştiri hakkına yönelik bir saldırıdır.  Yargı, bugün yürütmenin ‘emir eri’ gibi çalışıyor. Şiddet aygıtı haline getirildi. ‘Cumhurbaşkanına hakaret’ diye bir suç yok. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) ve uluslararası sözleşmeler Cumhurbaşkanı’nın özel güvencelere sahip olmaması gerektiğini ifade ediyor. Tam tersine siyasiler daha çok eleştiri alabilir. Bu eleştirinin dozu şiddetli de olabilir” ifadelerini kullandı.    İKTİDAR VE ANA MUHALEFET AYNI ANLAYIŞTA    Tuncer, toplum üzerinde bir korku mekanizmasının sürekli devrede tutulduğuna dikkat çekerek, bunun ise “terörizm” olduğunu ifade etti. Tuncer, devamında şunları söyledi: “‘Bunlar çöp, işe yaramaz ve cehennemlik’ demek istiyor. Cihat ilan ettiklerinde bizi asıp kesmelik olarak görüyorlar. Böyle bir anlayış var. Bunu halka empoze etmeye ve yaygınlaştırmaya çalışıyorlar. Yıllardır yapmaya çalıştıkları şey aslında tam olarak budur. Resmi muhalefet de aynı anlayışta. Aynı devlet aklından besleniyorlar. Sınır ötesi operasyona koşa koşa ‘evet’ dedi. ‘Mehmetçiğin ayağına taş değmesin’ diyor. Ancak çıkıp ‘Mehmetçik oraya niye gidiyor’ diye sormuyor?   Resmi muhalefet Türkiye’nin sınır ötesi saldırılarını onaylıyor. Konu Meclis’e gelmeden onaylıyor. Çıkıp, ‘Bizim burada ya da orada Kürt kardeşlerimizle ne sorunumuz var?’ demiyor. Kılıçdaroğlu’nun tepkileri bireysel ve pasif tepkiler.  Halkın sokağa çıkmasını, tepkinin toplumsallaşmasını istemiyor. Direnişin gelişmesi ve yaygınlaşmasını istemiyor. O da onlardan farklı değil. Bir yanıyla sokağa çıkanları da hedef gösteriyor. Çünkü kendisi çıkmıyor ve kendisi de sokaktan geri çekmeye çalışıyor. Sokakta yoklar.     TOPLUMSAL MUHALEFET SOKAKTA   Her hakkı engellenen toplumsal muhalefet ise tüm baskılara rağmen sokaklarda olmaya devam ediyor. Türkiye, artık kanun devleti bile değil. Polis devletini aşan uygulamalar var. Keyfilik hat safhaya çıkmış. Buna rağmen demokrat, devrimci kesimler sokaktan ayrılmıyorlar.”    MA / Mehmet Aslan