Kriz derinleştikçe mülteciler daha fazla hedef oluyor 2022-06-19 09:07:27   URFA - Ülkedeki krizlerin derinleştiği süreçlerde mültecilerin daha fazla hedef gösterildiğine dikkati çeken Urfa Barosu Göç ve İltica Merkezi Başkanı Serhat Hicri, “Mülteciler hiçbir zaman seçim malzemesi olarak kullanılmamalı” dedi.    Birleşmiş Milletler (BM) tarafından 1951'de imzalanan Mültecilerin Statüsüne İlişkin Sözleşme'nin 50’inci yılında, 2001 yılında 20 Haziran Dünya Mülteci Günü ilan edildi. O günden bu yana çeşitli etkinliklerle, 21 yıldır savaş mağduru ya da siyasi nedenlerle topraklarını terk etmek zorunda kalan mültecilerin durumuna dikkat çekiliyor. BM Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) verilerine göre, Türkiye’de 3 milyon 750 bin kayıtlı Suriyeli mülteci/sığınmacının yanı sıra, 345 bin diğer ülkelerden mülteci/sığınmacı bulunuyor. Türkiye’de emek piyasasına eklemlenen mülteci/sığınmacılar, en kötü koşullarda çalışmaya maruz bırakılıyor.   Ülkelerinde yaşanan savaş ve yoksulluk gibi nedenlerle Türkiye’ye gelmek zorunda kalan mülteci/sığınmacılar, son dönemde artan nefret söylemi ve ırkçı saldırıların da hedefi oluyor. Saldırıya maruz kalan, hedef gösterilen mülteci/sığınmacılar kimi zaman geri gönderilme ve çalışma izninin iptal edilme korkusu nedeniyle yasal haklarını talep edemiyor. Urfa Barosu Göç ve İltica Merkezi Başkanı Serhat Hicri, mülteci/sığınmacıların yasal hakları, maruz kaldıkları hak ihlalleri, hedef gösterilmeleri, sınır dışı edilme, gönüllü geri dönüş ve uluslararası mevzuat konularında Mezopotamya Ajansı’na (MA) konuştu.    MÜLTECİ, SIĞINMACI VE GÖÇMEN   Mülteci, sığınmacı ve göçmen arasındaki farklara değinen Hicri, “Mülteci kavramı ilk olarak Cenevre Sözleşmesi ile ortaya çıktı. Ülkesinde yaşanan sorunlar nedeniyle kişilerin başka bir ülkenin koruması altına girmesine deniliyor. Ama Türkiye bu sözleşmeye bir çekince koydu ve sadece Avrupa’dan gelen kişilere bu statüyü veriyor. Avrupa dışından gelen kişilere bu statüyü tanımıyor. Sığınmacı yaşanan sorunlardan kaynaklı yaşadığı ülkeyi terk edip başka bir ülkeye giden, orada mülteci statüsünü alana kadar devam eden sürede verilen statü. Mülteci olana kadar sığınmacı deniliyor. Göçmen ise ekonomik nedenler ile bulunduğu yerden başka bir yere giden kişilere denilir” diye konuştu.    'GÜNAH KEÇİSİ SEÇİLDİLER'    İktidarın mülteci/sığınmacıları “bir siyasi malzeme” olarak kullandığını dile getiren Hicri, mülteci/sığınmacıların maruz kaldığı hak ihlallerinin bir numaralı sorumlusunun iktidar olduğunu kaydetti. Son dönemde mülteci/sığınmacıların olası bir seçim için kullanıldığına dikkat çeken Hicri, “Mülteciler hiçbir zaman bir seçim malzemesi olarak kullanılmamalı. Türkiye’de ekonomik kriz yaşanınca, istikrarsızlık yükselince bazı kişiler hedef gösterilir ve günah keçileri aranır. Bu günah keçilerine karşı bir baskı uygulandığı zaman her şeyin daha iyi olacağı izlenimi verilir. Mülteciler şu an günah keçileri olarak seçilmiş durumda. Siyasi partiler mültecilere karşı bir olumsuz politika izledikleri zaman bu yurttaşlara da sirayet ediyor ve bir mülteci karşıtlığı geliştiriliyor” ifadelerini kullandı.    'ZORLA GERİ GÖNDERİLEMEZLER'    Siyasi parti temsilcilerinin “Geri göndereceğiz” tarzında yaptıkları açıklamalara değinen Hicri, buna dair uluslararası mevzuata işaret etti. Hicri, geri gönderme konusuna dair şunları söyledi: “İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 14’üncü maddesine göre herkesin başka ülkelerde sığınma talep etme ve sığınma hakkı olduğu belirtilir. 1951 Mültecilerin Hukuki Statüsüne İlişkin BM Sözleşmesi ve 1967 Protokolü, mültecilerin zulüm görme riski altına girebilecekleri ülkelere geri gönderilmesini yasaklar. 1951 Cenevre Sözleşmesi 33. maddesinde mülteci ve sığınmacıların zulüm tehlikesinin olduğu yerlere geri gönderilmesi yasaklanır. Uluslararası mevzuatta bu çok net açıklanmış. Hiç kimse ayrımcılık, işkence ve kötü muameleye maruz kalacağı bir yere gönderilemez. Suriye’nin durumuna baktığımızda bir gelişme yok, hala iç savaş mevcut, istikrarsızlık var. Bu durumda insanlar nasıl oraya döner? Gönüllü geri dönüş olacaksa rıza olması gerekir. Kişiler istemediği sürece kimse zorla geri gönderilemez.”   'HAKLARINDAN HABERSİZLER'   Türkiye ve Avrupa Birliği (AB) arasında 16 Aralık 2013 tarihinde imzalanan Geri Kabul Anlaşması’nın uygulanmadığını belirten Hicri, anlaşma nedeniyle mülteci/sığınmacıların yaşama hakkının ihlal edildiğini kaydetti. Mülteci/sığınmacıların maruz kaldığı hak ihlallerinin başında yaşam hakkı ve ayrımcılık geldiğinin altını çizen Hicri, “Çocuklar ile ilgili akran zorbalığı çok fazla var. İstismar, çocukların zorla evlendirilmesi gibi çok fazla hak ihlali başvurusu alıyoruz. Mültecilerin emekleri sömürülüyor. Bu konuda bir denetim mekanizması ise yok. İş kazası geçiren bir işçi haklarını talep edemiyor. Mültecilerin haklarını anlatmak için kurulan kimi sivil toplum kuruluşları var, ancak sayıları yeterli değil. Mültecilerin yoğun yaşadığı bölgelerde daha fazla çalışma yapılması ve herkese ulaşılması lazım. Mülteciler hakları olduğundan habersiz. Haklarını öğrense bile sınır dışı edilme korkusu ile haklarını aramaktan çekiniyorlar” diye konuştu.    'DAHA FAZLA SUÇ İŞLEMİYORLAR'   Mülteci/sığınmacılara dair yapılan haberler ve siyasi partilerin temsilcilerinin açıklamaları ile “Mültecilerin suça meyilli” oldukları yönünde yanlış bir algının oluşturulduğunu belirten Hicri, “Suç işleyen mülteciler var ama bu toplumun geri kalanı ile kıyasladığımız zaman söz edilen ‘mülteciler suç işlemeye meyilliler’ söylemini boşa çıkarıyor. Adliyelerde görülen dava dosyalarına baktığımız zaman her yüz Suriyeliden 1.46’sı suç işliyor. Mülteci/sığınmacı olmayan kesimlere baktığımızda ise bu oran çok daha yüksek. Kimi basın mecraları bir mültecinin karıştığı suçu onun kimliğini öne çıkarak haberleştiriyor. Medya eli ile mülteciler hedef haline getiriliyor” ifadelerini kullandı.   'AMAÇ DEMOGRAFİK YAPIYI DEĞİŞTİRMEK'   AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, “1 milyon Suriyeli'nin gönüllü geri dönüşünü sağlayacak yeni bir projenin hazırlıkları içindeyiz” dediğini hatırlatan Hicri, devamında şunları söyledi: “Proje ile ilgili fazla bir detay paylaşılmadı. Bu inşa edilen evlerde kim yaşayacak? İktidar bu proje ile farklı amaçlar güdüyor. Osmanlı döneminde İskan Politikası vardı, şuan Türkiye’nin yapmak istediği tam bu. Kuzey ve Doğu Suriye’de Kürtlerin yoğun yaşadığı bölgeye Araplar yerleştirilmek isteniyor. Kürtleri asimile edip, sindirmek istiyorlar. Bölgenin demografik yapısı zaten son 10 yıldır değiştiriliyor. Konuştuğumuz Suriyeli müvekkillerimiz yaşanan demografik değişimi anlatıyorlar. Mülteci konusu siyasi bir konu değil. Herkes bir gün mülteci olabilir.”    MA / Emrullah Acar