Doç. Dr. Durna: Reaksiyon verilse iktidar bu kadar baskı uygulayamayacak 2022-06-20 09:12:57   ANKARA - Kürt gazetecilere baskıya hakkıyla bir tepki verilmediğini belirten Doç. Dr. Tezcan Durna, “Gazeteciliğe, gazeteciye yönelik yapılan her türlü baskıya eşit şekilde reaksiyon verilmesi halinde iktidar bu kadar fütursuzca baskı uygulayamayacak” dedi.   Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı’nın yürüttüğü soruşturma kapsamında 8 Haziran'da gözaltına alınan 22 kişiden 16 gazeteci, çıkarıldıkları mahkeme tarafından 16 Haziran’da "örgüt üyeliği” iddiasıyla tutuklandı. Gazetecilerin gözaltına alındığı süreçte Meclis Adalet Komisyonu’nda görüşülen “Sansür Yasası” da 15 Haziran’ı 16 Haziran’a bağlayan gece Adalet Komisyonu’nda kabul edildi. Yasanın yürürlüğe girmesiyle birlikte muhalif ve Kürt basına yönelik artan baskıların önlenmesi bir yana basın özgürlüğüne dair son kırıntıların ve toplumun gerçeğe ulaşma özgürlüğünün yok edileceği yorumları yapıldı.    Ankara Üniversitesi (AÜ) İletişim Fakültesi’nden ihraç edilen Barış Akademisyeni Doç. Dr. Tezcan Durna, gazetecilere yönelik baskı ve “Sansür Yasası”nı Mezopotamya Ajansı’na (MA) değerlendirdi.     GÖZDAĞI VERİLİYOR    Gazetecilere yönelik operasyonun bir zamanlar Cumhuriyet Gazetesi’nin önceki yönetimine de yapıldığını anımsatan Durna, “Orada da epeyce insan gözaltına alındı ve uzun yıllar tutuklu yargılandı. Şuan ise farklı bir cenaha gözdağı gibi görünüyor. Toplumsal olarak okuduğumuz zaman; 16 gazetecinin tutuklanması Kürtlerden yana bir gözdağı gibi görünüyor. Hiçbir şeyin şeffaf olmadığı içeride nelerin, nasıl konuşulduğunu ve nelerin meram edildiğini bilmemizin imkânı olmadığından hamleleri biraz niyet okuyarak yorumluyoruz. Tahminen Millet İttifakı’na HDP kanadından gelebilecek zımni desteğin belki de önünü kesmek, belki de gözdağı vermek gibi okunabilir. Bu daha çok mikro düzeyde stratejik planın parçası olarak okunabilir” dedi.   ‘ESAS SORUN REAKSİYON VERİLMEMESİ’   Devletin, 1990’lı yıllardan bu yana Kürt gazetecilere yönelik özel bir tutumunun olduğunu ifade eden Durna, ancak AKP iktidarının son yıllardaki baskısının sadece Kürt gazetecilere yönelik olmadığını belirtti. Durna, “Esas sorun, Kürt gazetecilere yönelik bu baskıya toplumun farklı kesimlerinin yeterli reaksiyon vermemesi. İktidar aslında ayrım yapmıyor, işini hakkıyla yapan gazetecilerin hepsine hemen hemen aynı muameleyi yapıyor. Buradaki muamele farklılığı, toplumsal alandan gelen reaksiyonlarda ortaya çıkıyor. Söz konusu Kürt gazeteciler olduğu zaman ne gazetecilik meslek örgütleri, ne de toplumun diğer kesimleri hakkıyla bir tepki ve reaksiyon vermiyor. Esas sorun burada çıkıyor. Bence, iktidar da bir anlamda bunu böl, parçala, yönet şeklinde çok iyi kullanıyor. Halbuki etnik ya da dini herhangi bir kimliğe odaklanmaksızın gazeteciliğe, gazeteciye yönelik yapılan her türlü baskıya eşit şekilde ya da eşite yakın bir şekilde reaksiyon verilmesi halinde iktidar, bu kadar fütursuzca baskı uygulayamayacak. ‘Gazetecilik suç değildir’ diye hareket etmek gerekiyor” diye belirtti.   ‘AKP İKTİDARI ZOR DURUMDA’   Daha makro düzeyde bakıldığında baskının sadece Kürt gazetecilere yönelik olmadığını dile getiren Durna, her geçen gün neredeyse iktidarın yolsuzlukları hakkında haber yapan, hatta enflasyon oranını alternatif olarak hesaplayan Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG) hakkında bile soruşturmaların açıldığını hatırlattı. Durna, “Tüm bunlar, Erdoğan’la cisimleşen AKP iktidarının zor durumda olduğunu gösteriyor.  Bu zor durumun açığa çıkmasını engelleyecek her türlü baskıyı denemeye devam edecekler. Bir seçim var karşımızda. Bu seçim sürecinde hem Dezenformasyon Yasası hem de gazetecilere yönelik tutuklamalarla iktidarın yoluna çıkabilecek taşların temizlenmesi amaçlanıyor. Gazetecilik yapmayı imkansız hale getirmeyi hedefliyorlar” ifadelerini kullandı.   ‘DÜZENLEMELER AYAKLARINA DOLANACAK’   Dezenformasyon yasa teklifini “bir çorbayla karşı karşıyayız” şeklinde yorumlayan Durna, hukuki açıdan farklı kanunların çerçevesine dahil olabilecek düzenlemelerin bir çuval içerisine tıkıştırıldığını ve neyin nasıl uygulanacağına dair netliğin olmadığını vurguladı. Durna, şöyle dedi. “Bu yasa teklifinin öngördüğü birçok şey aslında mevcut yasalarda var. Daha önceki sosyal medya düzenlemelerinde var. Ama buradaki meram; yasa teklifinden önceki tüm kanunları muğlak hale getirip hukukun keyfi yorumlanmasını yine hukuki hale getirmek. Bu iktidara hesap sorulursa ‘hukuki düzenlemelerle yaptık’ demenin hazırlığı. Hukuk, bir yandan hem kendini hem de zevahiri kurtaracak bir durum gibi görünüyor. Ama bunun farkında değiller. AKP iktidarının yaptığı tüm baskıcı düzenlemeler bir gün gelecek kendi ayağına dolanacak. Bu düzenlemelerle onlar yargılanacaklar. Belki bunun farkında olan aklıselim AKP’liler itiraz ediyorlardır. Ama bu uyarılara kulak asılmadığı ortada.”    ‘ÇİFTE STANDARTA ZEMİN YARATILIYOR’   Söz konusu yasa teklifinde yer alan “yanıltıcı bilgi yayma” suç tanımının muğlak ve içinin keyfi bir şekilde doldurulabilecek bir ifade olduğunu belirten Durna, “Bunun da ifade özgürlüğü hakkını olağanüstü derecede sınırlayıcı bir etkisi olacak” dedi. Radyo ve Televizyon Üst Kurulu’nun (RTÜK) CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun TÜRGEV ve Ensar Vakfı üzerinden yurt dışına para aktarıldığına ilişkin açıkladığı belgeleri yayımlayan TV kanallarına “yalan haberin yaygınlaştırılmasına aracı olmak” şeklinde değerlendirerek, ceza verdiğini hatırlatan Durna, “Aleni bir şekilde yalan olduğu açık olan ‘Gezi sürecinde cami yaktılar’ ifadesi tüm kanallarda canlı olarak yayınlandı ama RTÜK buna hiçbir şekilde ses çıkarmadı. RTÜK’ün aldığı bu çifte standartlı kararlar bile dezenformasyon yasasındaki ‘yanıltıcı ifadelerin yaygınlaştırılmasına aracı olmak’ suçlamasını ve buna öngörülen cezanın ne anlama geldiğine dair bize bir çok fikir veriyor” dedi.    Durna, RTÜK’ün aldığı çifte standartlı kararların hukuki zemine oturtulmasının niyet edildiğini vurguladı.    ‘HEDEF ALINAN GAZETECİLİKTİR’   Gazetecinin kaynağından aldığı haber ve belgeyi istediği kadar başka kaynaklar tarafından desteklesin, dezenformasyon yasasından yola çıkarak, verilecek cezanın her koşulda “Yanıltıcı bilgiyi yayma” şeklinde olacağına dair RTÜK kararlarının şimdiden fikir verdiğini aktaran Durna, “Haberci, haber kaynağından bilgiyi alır, yorumlar, bağlamına oturtur, başka kaynaklardan aldığı bilgilerle de destekler en sonunda da belli bir olaya dair manzara koyar önünüze. O manzarayı çizme girişimi kendisi dahi bu tanıma göre ‘yanıltıcı bilgiyi yaygınlaştırmak’ şeklinde yorumlanabilir hale gelecek. Bu da, artık gazetecilik yapmak, haber kaynağından aldığın bilgiyi toplumla buluşturmayı tamamen cezaya tabi olacak bir eylem haline dönüşecek. Bu da neredeyse gazetecilik yapmayı imkansız hale getirecek” diye belirtti.    ‘AMAÇ SESLERİ KISMAK’   Gazetecinin yaptığı işin, yıllardan beri toplum tarafından iktidarda bulunanların yapıp ettiği icraatların aktarılması gibi göründüğünü belirten Durna, “Hâlbuki gazetecilik; iktidarın yapıp ettiklerini sadece onun diliyle, ifadeleriyle anlatan bir iş değil. Aynı zamanda derinliklerde yürüyen iktidar ilişkilerinin ne gibi çıkar ilişkilerine tahvil edildiğini, toplumun refahına nasıl olumsuz etkilerde bulunduğuna dair ilişkiler ağını da deşen bir boyutu var. Toplum, bunun çok ayrımında olmadı ancak son yıllarda bunun daha da önemli hale geldiğini görüyoruz. Çünkü artık insanlar açlıkla sınanmaya başlanmış durumda ve bu açlığın nedeninin aslında hem iktidarın beceriksizliği hem de aç gözlülüğü olduğunun farkına varmaya başladı. Bunu hakkıyla yerine getiren pek çok mecrayla da karşılaşmaya başladı. Aslında dezenformasyon yasasıyla meram edilen şey, iktidarın yanlışlarını ortaya çıkaran sesleri kısmak” ifadelerini kullandı.   ‘YOZLAŞMANIN PANZEHRİ DOĞRU BİLGİ’   AKP zamanında kurumlarda ortaya çıkan yozlaşmanın medyaya da yansıdığının altını çizen Durna, “Olası bir iktidar değişiminden sonra bu medya yapılanmasının olabildiğince şeffaf ve çıkar ilişkilerinden azade hale getirilmesi gerekiyor. Bu sadece AKP’nin değil her türlü iktidarın zaafı aslında. Her türlü iktidar, yozlaşmaya müsaittir ama bunun panzehri doğru bilgidir. Bu doğru bilgiye halkın ulaşabilmesi de ancak iktidarla ekonomik ya da başka türlü çıkar ilişkilerinden azade bir medya yapılanmasıyla mümkün olabilir. Bunu bir şekilde kurmamız gerekiyor” vurgusunda bulundu.   ‘TÜM KESİMLER SÜRECE MÜDAHİL OLMALI’   İktidarı seçimle gönderebilmenin demokrasi tarihi açısından önemli bir kazanım olacağının altını çizen Durna, şöyle devam etti: “Çünkü şimdiye kadar her türlü despotik, kaotik iktidar dönemi bir silahlı gücün gelip el koymasıyla sonlandı. Anayasalarımızın çoğu da darbe sonrası düzenlemiştir. AKP, şuanda yönetemiyor ve her türlü yönetim krizi silahlı bir gücün müdahalesiyle kesintiye uğramış, onun müdahalesiyle oluşturulmuş yeni bir anayasayla tekrar rayına sokulmaya çalışılmış. Bu defa muhalefetin seçime endekslenmesi bu açıdan olumlu ama diğer taraftan bu tür durumlarda her zaman bir öteleme vardır. Oysa şimdiden hazırlık yapmak gerekiyor. Sadece partilerle de yürütülmez, sivil toplumun, örgütlü kesimlerin, sendikaların, meslek örgütlerinin bu işe müdahil olması gerekiyor. Olası bir iktidar değişiminden sonra ‘Nasıl bir örgütlenme, özgürlüğü savunacak medya sistemini nasıl ortaya çıkarmak gerekir’ gibi politik belgelerin hazırlanması gerekiyor. Bu iktidardan sonraki karar alıcı mercileri zorlaması gerekiyor. Yoksa en demokrat lider bile toplumun çeşitli kesimlerinin ihtiyaçlarını bilmekten uzaktır.”   MA / Zemo Ağgöz