Abdullah Öcalan'dan 18 aydır haber alınamıyor: Toplumsal mücadele verilmeli 2022-10-21 10:22:24   İSTANBUL - Türkiye'nin PKK Lideri Abdullah Öcalan'ı "umut hakkı"ndan muaf tutmakla AİHM kararlarını tanımadığını gösterdiğini belirten avukat Raziye Öztürk, tecride karşı toplumsal mücadele verilmesi gerektiğini vurguladı.     İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi'nde ağırlaştırılmış tecrit altında tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan'dan, 25 Mart 2021'de yapılan kesintili telefon görüşmesinden bu yana haber alınamıyor. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM), Öcalan hakkında verilen ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına dair 2014 yılında verilen ihlal kararına dair de herhangi bir adım atılmıyor. Asrın Hukuk Bürosu ile hak ve hukuk örgütleri, AİHM’in verdiği ihlal kararının uygulanması ile ilgili süreci izleyen Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’ne başvurularda bulundu.    Türkiye, hak ve hukuk örgütlerinin başvurularına dair 14 Ekim'de Komite'ye yeni bir "Eylem Planı" sundu. Ancak bir kez daha Öcalan'ın "müebbet veya ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alan tutukluya serbest kalma imkanının tanınması" anlamına gelen "umut hakkı"ndan muaf tutulduğunu ve bazı suçların "istisna" olduğunu belirtti. Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Raziye Öztürk, müvekkilleri Öcalan'dan haber alınamaması ve Türkiye'nin verdiği "Eylem Planı"na dair değerlendirmelerde bulundu.    'TÜRKİYE AİHM KARARLARINI TANIMIYOR'   Türkiye’nin 2015 yılında da bir "Eylem Planı" sunduğunu hatırlatan Öztürk, son verilen planın "çözümsüz bir plan" ve çözümsüzlük noktasında önceki planlardan daha geri olduğunu söyledi. Öztürk, Türkiye’nin 2015'te "tedbirler alacağı" yönünde bir cevap verdiğina işaret ederek, "Şimdiki planında kendi iç hukukunda düzenlemeye gitmeyeceği yönünde çok açık bir şekilde beyanda bulunuyor. Türkiye açıkça ‘AHİM kararları bağlayıcıdır ama biz bu kararları yerine getirmiyoruz’ diyor. Yani bugün ağırlaştırılmış müebbet cezası almış birisi, koşullu salıverme için ya da herhangi bir ceza indiriminde bulunmak için başvuru yapsa, mahkeme ‘yasal bir düzenleme olmadığı için sizin tahliyeniz olanaksız’ diyecek. Bu da Türkiye’nin aslında AİHM’in vermiş olduğu kararı tanımadığını, Komite'nin izleme sürecinde de verdiği taahhütleri yerine getirmeyeceği anlamına geliyor" şeklinde konuştu.    'PLANSIZ' EYLEM PLANI    Öcalan’ın "umut hakkı"ndan muaf tutulmasına değinen Öztürk, "Öcalan'la beraber Türkiye hukukunda ciddi anlamda ‘istisnai’ değişiklikler yapıldı" dedi. Her yasal düzenlemenin bu "istisnalar" göz önünde bulundurularak yapıldığını ifade eden Öztürk, "Yani istisna olarak belirtilmiş ama AHİM’in itirazı da belirtilen bu ‘istisnai’ duruma ilişkindir zaten. Ağırlaştırılmış müebbetlere ilişkin adli bir tutuklunun koşullu salıverilme imkanı olabiliyor ya da bir ceza indiriminden yararlanabiliyor. Ama siyasi bir tutuklu bundan yararlanamıyor. AİHM, bunun olamayacağını belirtiyor. Kendi yasal düzenlemelerini söylüyor ama buna dair ne yapacağını, genel anlamda da bireysel anlamda da tedbir anlamında neler yapacağına dair hiçbir taahhüt ortaya koymuyor” diye belirtti.    'KİŞİYE GÖRE HUKUK'    Öcalan’ın tutuklanmasından sonra Türkiye’de hukuk alanında birçok düzenleme yapıldığına dikkati çeken Öztürk, Öcalan sonrası "kişiye göre hukuk sistemine" geçildiğini söyledi. Öztürk, "2005 yılında çıkan yasalar ‘Öcalan Yasaları’ olarak adlandırılan yasalardır. Yani Türkiye’nin tüm hukuku Sayın Öcalan’ın bu haklardan yararlandırılmaması üzerine kurulmuş bir hale büründü” dedi. Ağırlaştırılmış müebbet cezası alan tutuklu sayısı hakkında da bugüne kadar bilgi alamadıklarını ifade eden Öztürk, Türkiye’nin bu tutumunun sadece Öcalan’ı değil, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alan binleri aşan tutukluyu etkilediğini dile getirdi.    'TÜRKİYE'YE YAPTIRIM UYGULANMALI'    Komite'nin Öcalan'a dair kararlarda ciddi ve etkili bir tutum almamasının doğrudan Kürt sorunun çözümsüz bırakılmasıyla bağlantılı olduğunu vurgulayan Öztürk, bu durumun AİHM için de geçerli olduğunu söyledi. Öztürk, "Bizim AİHM’de 2011 yılına ait bir tecrit dosyamız var. Aradan geçen 11 yıla rağmen bu dosya halen sonuçlanmadı. Yani Bakanlar Komitesi'nin tüm organlarında buna yönelik ciddi bir sessizlik, ciddi bir etkisizlik durumu var" dedi.    Öztürk, Avrupa İşkencenin Önlenmesi Komitesi’nin (CPT) İmralı'ya yaptığı ziyareti de değinerek, ziyaretin tepkilerin yükselmesi üzerine yapıldığını kaydetti. CPT’nin raporunu yayınlaması gerektiğinin altını çizen Öztürk, tecridin giderek ağırlaştığını belirtti. Öztürk, Komite'nin tüm durumları göz önünde bulundurması gerektiğine işaret ederek, "Türkiye git gide bu ihlal durumlarını arttıran bir pozisyonda. Dolayısıyla artık Türkiye aleyhinde tedbirler almayı gerektirir, yaptırımlar almayı gerektirir bir durum var. Türkiye bu durumda geri adım atabilir, hukuku işletebilir" şeklinde konuştu.     HUKUKİ VE TOPLUMSAL MÜCADELE   Komite'nin süreci hızlandırması için çaba sarf edeceklerini aktaran Öztürk, tecride karşı hukuki mücadelenin yanı sıra toplumsal mücadelenin yürütülmesi gerektiğini vurguladı. Öztürk, "Yürüttüğümüz hukuki mücadele yeterli olmuyor. Bizim bireysel anlamda yürüttüğümüz mücadele tek başına yeterli değil. Dolayısıyla bu açık ihlal durumuna kurum ve kuruluşların, sivil toplum kuruluşlarının dahil olarak bildirimlerde bulunması çok önemli ve etkili diye düşünüyoruz” dedi.    TECRİT İLE SALDIRILAR ARASINDAKİ BAĞ   Öcalan’a uygulanan tecrit ile Federe Kürdistan Bölgesi’nde yaşanan saldırıların aynı amacı taşıdığını ifade eden Öztürk, şunları söyledi: "Kimyasal saldırılarla Kürtlerin bir soykırım kıskacında olduğunu görebiliriz. Bu kıskaç hem fiziki haliyle hem de kültürel haliyle devam ediyor. Kimyasal saldırı, fiziki bir anlamda soykırım sonucuna ulaşmayı amaçlıyor. Bu aynı zamanda topluma verilen bir mesajdır. Orada kimyasal silah kullanarak Kürtlere karşı saldırıları ne kadar daha ileri gidebileceklerini gösteriyor. Özgür yaşamı amaçlayan Kürt toplumu için var olan direnişi geriletme, sindirme ve korkutma amacı da taşıyor. Bunun farkında olarak bu sisteme karşı daha büyük, daha derinlikli bir mücadelenin yürütülmesi gerekiyor. Konseyin organlarından bahsettik. Bunların ciddi anlamda sessizliği ve etkisizliği söz konusu. Kararları sonuca çıkarmaması, herhangi bir yaptırıma bağlamaması neye sebebiyet veriyor? Türkiye’nin bu faşizm koşullarını bir adım öteye taşımasına sebebiyet veriyor. Çünkü yaptığı hiçbir şeyin bir karşılığı ve bir yaptırımı yok. O zaman bunu çok daha ileriye taşıyabilir. Bu aynı zamanda bir icazet anlamına da geliyor. Dolayısıyla oradaki çatışmanın ve çözümsüzlüğün, bu kaosun derinleşmesinin kaynağı Sayın Öcalan’ın bir bütün olarak tüm dış dünya ile koparılmasıyla bağlantısı var."   Öztürk, Öcalan üzerindeki tecride karşı toplumsal tepkinin önemine işaret ederek, "Toplumsal anlamda da bu saldırılara ciddi bir cevap verilmesi gerekiyor. Demokratik güçlerin bu saldırılara ciddi anlamda cevap vermesi gerekiyor. Ahlaki olmayan bu tutum ve davranışların bilincinde olarak, buna karşı bir mücadele geliştirmeleri gerektiğini düşünüyorum” çağrısı yaptı.   MA / Ergin Çağlar