Hasta tutuklu sayısı bin 600’e çıktı: İtirazın yolu İmralı'dan geçer 2022-12-17 09:24:17   ANKARA - Cezaevlerinde 2007 yılında 17 olan hasta tutuklu sayısının bin 600’lere ulaştığına dikkat çeken İHD Eş Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan, “Sisteme itiraz etmenin yolu İmralı’dan geçiyor” dedi.   Cezaevlerinde yaşanan hak ihlalleri, son dönemlerde temel yaşam hakkını tehdit eden boyutlara ulaştı. Adalet Bakanlığı Ceza Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü’nün resmi sitesinde yayınladığı verilere göre; 1 Aralık 2022 itibariyle 286 bin 797 kapasiteli ceza infaz kurumlarında 336 bin 315 kişi tutuluyor. Bu verilere göre, cezaevlerinde 49 bin 515 tutuklu kapasite fazlası olarak bulunuyor. İnsan Hakları Derneği’nin (İHD) verilerine göre; söz konusu koşullarda hasta tutuklu sayısı bin 600’lere yükseldi. Cezaevlerinde bir yıl içinde 76 tutuklu katledildi, birçok tutuklu da tahliye edilmesinin ardından yaşamını yitirdi.   İHD Eş Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan, cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerin boyutunu, çözümleri ve İmralı Adası’nda derinleştirilen tecridin cezaevlerine etkilerini değerlendirdi.    2007’DE 17, 2022’DE BİN 600   Cezaevlerinde kapasitenin üzerinde tutuklu bulunduğunu belirten Türkdoğan, kapalı bir mekânda, kalabalık bir biçimde tutularak temiz hava başta olmak üzere birçok sağlık hakkının ihlal edildiğini vurguladı. Türkdoğan, “2007 yılında tespit edebildiğimiz kadarıyla Türkiye hapishanelerinde hasta mahpus sayısı 17’ydi. Yıl 2022, bu sayı bin 600’e varmış durumda. Gerçek sayının tespit edebildiğimiz sayının 3-4 katı olduğunu tahmin ediyoruz” dedi.   SAĞLIĞA ERİŞİM HAKKI ÇÖZÜLMEDİ    AKP’nin Adalet Bakanlığı ve Sağlık Bakanlığı ile 2007 yılında cezaevlerinde sağlığa erişimi kolaylaştırmak üzere imzaladığı protokolü anımsatan Türkdoğan, söz konusu soruna yönelik herhangi bir çözümün getirilmediğini belirtti. Protokolün aksine sorunun daha da derinleştiğini vurgulayan Türkdoğan, şunları söyledi: “10 bin insanın barındırıldığı kampüs cezaevleri yapıp, oralara küçük hastaneler yaptılar. O hastanelerde 2 hekim çalışıyor ve uzman hekim yok. Dolayısıyla insanlar, şehirlerde bulunan hastanelere gidip gelmek durumunda ve bunun için sıra bekliyor. Şu anki enflasyonist ortamda mahpusların beslenmesi yeterli değil. İlaca erişim anlamında da ciddi sorunlar var. Muadil ilaçların sorun yaratıyor, ilaçlar zamanında verilmiyor. Hastanede yatarak tedavi edecek koşulların sınırlı olması nedeniyle birçok insan ayakta tedavi edilerek gönderiliyor. Bu ise yeni sorunların oluşmasına sebep oluyor.”   ATK’NİN AYRIMCI TUTUMU    Kronik hastalığı bulunan tutukluların tahliye edilmesi gerektiğinin altını çizen Türkdoğan, bu sürecin mahkeme tarafından ağırdan alındığına dikkat çekti. Adli Tıp Kurumu’nun (ATK) özellikle siyasi tutuklular bakımından ayrımcı bir tutum sergilediğine ve süreci uzattığına işaret eden Türkdoğan, “Bazı mahpuslar tahliye edildikten kısa süre sonra yaşamını yitirdi. Halbuki, sağlık hakkı uyarınca dışarıda tedavi edilmek üzere tahliye edilselerdi belki de yaşama şansları olacaktı. İnsanlar, kelepçeli muayene, ring araçları nedeniyle tedavi olmak istemiyor. ATK’nin yapması gereken bazı gözlemler grup başkanlıkları tarafından yapılabilir ancak yapmıyorlar. Burada tedavi sürecini kısaltmak ve kolaylaştırmak yerine bürokratik işlemlere kurban etme anlayışı var” dedi.     Sistemin yapısal sorunları olduğuna değinen Türkdoğan, bunların çözümüne dair bir raporu Adalet Bakanlığı’na, Meclis’in ilgili komisyonlarına, siyasi partilere gönderdiklerini söyledi. Sorunların çözümü için İnfaz Kanunu’nun baştan sona düzenlenmesi gerektiğini vurgulayan Türkdoğan, “Sağlığa erişim, iaşe ve barınma sorunların giderilmesi, dışarıda tedavi imkanlarının artırılması, hapsetme seçeneğinin son seçenek olarak kullanılması gerekiyor” diye belirtti.    AİHM’İN TÜRKİYE ALEYHİNE KARARLARI    Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) konuya ilişkin Türkiye aleyhine verdiği kararları anımsatan Türkdoğan, İnfaz Kanunu’nun yeniden ele alınması ile birçok hak ihlalinin önlenebileceğini belirtti. Yeni yapılan yüksek güvenlikli cezaevlerinde bulunan odalarda havalandırmanın dahi olmadığını aktaran Türkdoğan, bu koşullarında yaşamanın mümkün olmadığını ifade etti. Sağlık hakkının tutuklular için temel bir hak olduğunu vurgulayan Türkdoğan, şöyle konuştu: “Sağlığa erişim hakkı mutlaka yerine getirilmeli. Bu kadar insanı kapalı mekanda tutarak onların sağlığa erişim hakkından mahrum bırakıyorsunuz. Doktora çıkmak için başvurup, iki gün bekleyip, hekimin sizi muayene etmesinin ardından hastaneye sevk edileceğiniz ring aracını bekliyorsunuz. Hastaneye gidip gelmeniz 10 günü geçiyorsa, sağlık hakkına erişemiyorsunuzdur. Hasta tutukluların özgürlüğe kavuşturulması, hükümlülerin ise tahliye edilmesi gerekiyor. Cumhurbaşkanının bu konuda yasaların verdiği yetkiyi kullanması gerekiyor. AİHM'in Türkiye aleyhine verdiği birçok kararda ağır hastalığı nedeniyle tahliye edilmeyen mahpusların tahliye edilmemesi, sözleşmenin üçüncü maddesi kapsamında işkence ve kötü muamele yasağının ihlali olarak değerlendiriliyor ve o kişinin mutlaka salıverilmesi gerektiği belirtiliyor.”   BİR YILDA 70 TUTUKLU YAŞAMINI YİTİRDİ    Tespit edilebildiği kadarıyla 2022 yılında yaşamını yitiren tutuklu sayısının 70’i geçtiğini belirten Türkdoğan, sağlık hakkı ihlallerinin yaşam hakkı ihlalini doğrudan doğruya etkilediğini söyledi. Adalet Bakanlığı’nın Ağustos ayında yaptığı açıklamayı anımsatan Türkdoğan, “Sayın bakan, kelepçeli muayene sorunu çözeceklerine ve hasta mahpusların tahliyesini sağlayacaklarına dair kanun değişikliği yapacaklarını ifade etmişlerdi. Daha fazla insan yaşamını yitirmemesi için bir an önce atılması gereken adımların atılmasını bekliyoruz” dedi.   İMRALI TECRİDİ CEZAEVLERİNE YAYILDI   İmralı Cezaevi ile başlayan tecrit uygulamalarının tüm cezaevlerinde yaygınlaştığının altını çizen Türkdoğan, “İmralı hapishanesi kurulmadan önce 90’lı yılların başında bir deneme gerçekleştirdiler. Mahpusların direnişi sonucu vazgeçildi. Bu süreç, 99’da İmralı ile başladı. 2000’li yıllarda F tipi hapishanelere geçildi ve bu yaygınlaştırıldı. ‘Yüksek güvenlik’ adı altında da yeni hapishaneler yapıldı” şeklinde konuştu.   KEYFİ UYGULAMALARIN ÖNÜ AÇILIYOR    Söz konusu duruma karşı çıkılması gerektiğini vurgulayan Türkdoğan, “Politik kimliği nedeniyle Abdullah Öcalan'a uygulanan katı tecride itiraz etmez, sessiz kalırsanız, bu zamanla yaygınlaşır ve içinde bulunduğumuz durumu ortaya çıkarır. Bu ülkede yasalar varsa, herkes için uygulanmalıdır. Yasaları beğenmediğiniz durumda da itiraz edilmelidir. Bizler İmralı hapishanesinde bırakın yasaların değiştirilmesini, yasaların uygulanmasını talep ediyoruz. İmralı hapishanesi söz konusu olduğunda asgari kanunlarda yer alan hakların kullandırılmasından söz ediyor, kullanılması gerektiğini anlatıyoruz. Esasında bunu yalnızca bizim değil, herkesin ifade etmesi gerekiyor. Eğer bu ülkede İmralı hapishanesi diye bir yer varsa, Abdullah Öcalan ve arkadaşları orada tutulursa ne için aileleri, avukatları ile ne için görüştürmediler? Bu keyfi uygulamaların da önünü açıyor” değerlendirmesinde bulundu.    MUHALEFETİN AYRIMCI TUTUMU    Türkiye’de muhalefetin de ayrımcı bir tutum benimsediğini vurgulayan Türkdoğan, insan hakları ve tutuklu hakları söz konusu olduğunda, her şeyden önce insani bir yaklaşımın benimsenmesi gerektiğini vurguladı. Türkdoğan, son olarak şunları söyledi: “CHP’li bir milletvekilinin hapsedildiğini ve bir ay boyunca hiç kimseyle görüştürülmediğini farz edelim. Bu ülkede kıyamet kopar. Bu ülkenin 4 vatandaşıyla neredeyse 2 yıldır iletişim kurulamıyor. Bu insanlar niçin merak edilmiyor? Tecrit uygulaması basit, sınırlı bir alanda uygulanıyormuş gibi gözükebilir ama bu uygulamanın etkilerinin ne kadar yaygınlaştığının altını çizmek gerekiyor. Gelinen noktada yüksek tip hapishane modeli ile insanlar tek başlarına bir odaya alınıp, pek çok haktan mahrum bırakılacaklar. Sistemin geldiği nokta budur. Buna itiraz etmenin yolu ise İmralı'dan geçiyor.  Her şeyden önce insanı bir yaklaşımı benimsemek gerekiyor.”   MA / Yüsra Batıhan