Metin Bakkalcı: CPT açık bir tutum sergilemeli 2022-12-18 09:07:35   İSTANBUL - TİHV Genel Başkanı Metin Bakkalcı, CPT’nin İmralı’daki duruma dair açıklama inisiyatifinin olduğunu belirterek, “açık tutum sergilemeli” çağrısı yaptı.    PKK Lideri Abdullah Öcalan, 9 Ekim 1998’de uluslararası güçlerin başlattığı komplonun ardından 15 Şubat 1999’da getirildiği İmralı Adası’nda bulunan Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde ağır tecrit koşulları altında tutuluyor. 25 Mart 2021'de kardeşiyle yaptığı kesintili telefon görüşmesinden bu yana kendisinden haber alınmayan Abdullah Öcalan ve ayını cezaevinde bulunan diğer tutuklular Ömer Hayri Konar, Hamili Yıldırım ve Veysi Aktaş'ın durumuna dair kaygılar her geçen gün büyüyor. Asrın Hukuk Bürosu avukatları ve Öcalan ve diğer tutukluların ailelerinin yaptığı görüş başvuruları ise “disiplin” cezaları gerekçe gösterilerek engelleniyor.    Başta Türkiye olmak üzere Ortadoğu ve Avrupa’daki hukuk örgütlerinin yanı sıra birçok siyasetçi ve aydın Abdullah Öcalan üzerindeki ağırlaştırılmış tecridin son erdirilmesi çağrısında bulunurken, Avrupa Konseyi İşkenceyi Önleme Komitesi (CPT) 3 Ekim’de yaptığı açıklama ile 20-29 Eylül’de Türkiye’ye ziyaret gerçekleştirdiğini ve İmralı’ya da gittiğini bildirdi.    CPT İMRALI’DA    Uluslararası bir kurum olan CPT, İmralı’ya ilişkin yapmış olduğu açıklamasında, “Mahkumlara sunulan toplumsal faaliyetler ve dış dünya ile ilişkilerinin nasıl olduğu özel olarak incelendi” dedi. CPT, Abdullah Öcalan’ın yanı sıra diğer isimlerle bir görüşme yapıp yapmadığına dair ise bilgi paylaşmadı. Israrlı taleplere rağmen bilgi paylaşmaya yanaşmayan CPT’nin ziyaretine dair 29 Kasım’da kamuoyuna bilgilendirmede bulunan Abdullah Öcalan’ın avukatları, müvekkillerinin CPT ile görüşmediğine dair duyum aldıklarını belirterek, duyarlılık çağrısında bulundu. Ancak CPT, buna rağmen bir bilgi paylaşımda bulunmadı.    İLGİLİ MADDE NE DİYOR?    Kaygı ve çağrılar sürerken, CPT’nin taraf devletler ile imzaladığı Avrupa İşkencenin Önlenmesi Sözleşmesi (AİÖS) tartışma konusu haline geldi. Türkiye’nin de kabul ettiği ve imzaladığı sözleşmenin 10’uncu maddesinin 2’nci fıkrasında, sözleşmede imzası olan taraf devletin işbirliği yapmadığı ya da CPT tavsiyeleri ışığında durumun iyileştirilmesini reddettiği taktirde, CPT’nin ilgili tarafa görüşlerini bildirme imkanının verilmesini müteakip, üyelerinin üçte-iki çoğunluğu ile konu hakkında kamuoyuna bir açıklama yapma yetkisi bulunuyor.    Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Genel Başkanı Metin Bakkalcı ile İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi Başkanı Gülseren Yoleri,  Abdullah Öcalan’a yönelik tecridin yanı sıra CPT’nin İmralı  ziyareti ve AİÖS’e göre üzerine düşen göreve ilişkin değerlendirmede bulundu.    ÖNLEME MEKANİZMASI   CPT’nin Avrupa Konseyi’ne bağlı bir “önleme” mekanizması olduğunu ve Türkiye’nin de konsey üyesi olduğu bilgisini anımsatan TİHV Genel Başkanı Metin Bakkalcı, verilen kararların Türkiye’yi bağladığını vurguladı. CPT’nin “soruşturma ve yargılama” mekanizması olmadığı dile getiren Bakkalcı, bu fonksiyonun Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) ait olduğunu belirtti. CPT’nin önlemeye dair çok kritik ziyaretler yaptığını ve bu bağlamda kurallar oluşturan çok değerli bir kurum olduğunu kaydeden Bakkalcı, CPT’nin rutin ve beli amaçlar taşıyan ziyaretlerinin olduğu bilgisini paylaştı.    'AÇIKLAMA YAPMA İNİSİYATİFİ VAR'    CPT’nin İmralı’ya yaptığı son ziyarete işaret eden Bakkalcı,  CPT’nin ziyarete ilişkin herhangi bir bilgilendirme yapmasa da Türkiye’deki ilgili mercilerle konuştuğuna dair bilgilendirmede bulunduğunu dile getirdi. CPT’nin usul kurallarının olduğunu paylaşan Bakkalcı, “Bütün raporları ilgili devlet onay verince kamuoyuna açıklanıyor. Bir başka yöntem daha var: Türkiye buna katılmıyor ama dünyadan kimi ülkeler buna katılıyor. Ülkeler kendilerine o kadar güveniyor ki otomatik onaylama yetkisi veriyor. Yani, ‘gel ve hemen yayınla’ diyor. Bu çok önemlidir. Türkiye derhal otomatik onay yetkisi vermelidir” diye konuştu.    Türkiye’nin işkenceyi önleme konusunda içten olduğunu kanıtlamak için bu yetkilendirmeye onay vermesi gerektiğini dile getiren Bakkalcı, “Eğer CPT ile ilgili devlet arasında işbirliği anlamlı bir şekilde olmuyorsa ya da komitenin önerileri esas olarak yerine getirilmemekte bir ısrar oluyorsa komite raporu değil ama kamuoyuna bir açıklama yapabilir. Bu yönde inisiyatifi var” diye kaydetti.   'SORUŞTURMA BAŞLATILMALIDIR'   “Nelson Mandela Kuralları” olarak bilinen Birleşmiş Milletler (BM) Mahpusların Islahı İçin Asgari Standart Kuralları’na işaret eden Bakkalcı, bu kuralların tüm tutuklu ve hükümleri kapsadığını anımsattı. İlgili hükümlerin çok açık olduğunu vurgulayan Bakkalcı, “Dış dünya ile ilişki aslidir. Özüne dokunulamaz. Avukatıyla, arkadaşlarıyla ve ailesi ile görüşmeleri gerek yazılı gerekse fiziksel olarak görüşme hakkına dokunulamaz. Devlet bunu sağlamak zorundadır. Bu sağlanmadığında kurallara aykırı bir durum vardır. Bu aslında bir hak ihlalidir. Derhal etkili bir soruşturma başlatılmalıdır. Buna yol açanlar hakkında açılmalıdır” ifadelerini kullandı.    CPT’NİN UYARILARINI HATIRLATTI   Dış dünyadan uygun, değişken ve yeterli uyarı alınmadığında bu durumun insanın fiziksel, ruhsal ve sosyal gelişimine olağanüstü zarar verdiğini de sözlerine ekleyen Bakkalcı, bunu “izolasyon” olarak değerlendirdi. Bu durumun işkence ve kötü muamele düzeyine ulaşan bir tutum olduğunu dile getiren Bakkalcı, “Dış uyarılardan yoksun bırakırsanız o insanın fiziksel, ruhsal ve sosyal bünyesine zarar veriyorsunuz.  Bu uygulama dolasıyla işkence ve kötü muamele boyutundadır. CPT defalarca İmralı için de açık yazdı. ‘Bu olmaz, derhal iyileştirme yapın’ dedi. Bu ısrar nedir? Bu kabul edilemeyecek bir şeydir. İç ve uluslararası mevzuat açısından da kabul edilmezdir. Derhal son bulmalıdır” diye kaydetti.    ‘AÇIK TUTUM SERGİLENMELİ’   Bakkalcı, CPT’nin kapalı kapılar ardında ne tür görüşmeler yaptıklarını bilmediğini ve bu görüşmelerin gizli olduğunu dile getirdi. Bakkalcı, “izolasyon” olarak tanımladığı bu durumun yıllardan beri sürdüğünü ve bu nedenle daha açık bir tutum sergilemesi gerektiğini vurguladı.     'TECRİT SONLANDIRILMALIDIR'   Kuruldukları tarihten itibaren cezaevleri ile ilgili özel çalışmalar yaptıklarını ve 1997’den itibaren tecrit uygulamasına karşı kampanya başlattıklarını ardından ise süreklilik arz eden çalışmaların içine girdiklerini paylaşan İHD İstanbul Şube Başkanı Gülseren Yoleri, “Çünkü tecrit özellikle hapishanelerde bir infaz uygulaması olarak işkencedir. Bu sadece bizim de tespitimiz değildir. Bu gün Türkiye’deki bütün hapishanelerde uygulanması ve özel olarak özellikle İmralı’da çok daha ağır bir şekilde gündeme getirilmiş olması kabul edilmez. Çünkü işkence mutlaka yasak olarak düzenlenmiş durumdadır. Hem Anayasa’da hem de uluslararası sözleşmelerde işkence mutlak yasaktır. Biz bu tecridin derhal sonlandırılmasının altını hep çizdik” diye belirtti.    TECRİDİN SİYASİ BOYUTU    İmralı’da başta Abdullah Öcalan’a ve diğer tutuklulara “özel” infaz uygulanmasının düzenlendiğini bu durumun da “eşitlik ilkesine” aykırı bir bağlam olarak gördüklerini aktaran Yoleri, “Eşit uygulanan infaz düzenlemesi olması gerekirken burada Abdullah Öcalan için ayrıca daha ağır bir infaz uygulaması getirilmiş, bu kabul edilmez. Bu hem insan hakları bağlamında hem de siyasi bakımından tartışma konusudur. Bu özel uygulamanın hukuktan çok siyasi saiklerle oluşturulduğunu ve hukuktan çok siyasi boyutunun tartışılması bir ihtiyaç, öyle gözüküyor.”    'HAREKET PLANI OLUŞTURULABİLİR'    CPT’nin ziyaretine de değinen Yoleri, bir önceki ziyaret sonrasında aradan geçen iki yılın ardından raporunu açıkladığını anımsattı. CPT’nin raporunu açıklayabilme koşulunun olduğunu ve bunun da taraf devletinin onayı olduğunu dile getiren Yoleri, “Dolasıyla bu onayı almadığı müddetçe bu raporunun tamamını açıklama şansı yok. Belki raporu değil ama ziyaret meselesini açıklayabilir. Ama burada da son dönemde özellikle uluslararası insan hakları mekanizmalarını devletleri çok karşılarına almadan bir hareket planı oluşturduklarını söylemek mümkün” dedi.    'CPT ÇOK İSTEKLİ DAVRANMADI’     CPT’nin ziyaretlerine ilişkin yapacağı açıklamaların devletlerin onayına bırakılması durumunu CPT’nin önemsizleştirilmesi yaklaşımı olarak gören Yoleri, “Çünkü CPT hiçbir taraf devlete haber vermeden işkence olduğu söylenen yerler ziyaret yapabilir. Raporunu düzenleyebilir ve devletler buna imkan sağlamak zorunda. CPT, davetler konusunda da çok istekli davranmadı. 22 aydır İmralı’ya dönük bir avukat, aile ziyareti yok. Dolayısıyla orada hangi koşullarda yaşıyor, sağlığı nasıl hangi hak ihlallerine maruz kalıyor? Bütün bunları kamuoyu bilmiyor” diye kaydetti.    'AİÖS TARTIŞILMAYA AÇILMALI'    “CPT’yi Türkiye’deki bu ihlal durumunun ortağı gibi değerlendirmek yanlış olabilir” sözlerinin savunan Yoleri, “CPT’nin kuruluşunda onun çalışmasını devletlerin onayına bağlayan bir sistem oluşturulmuş durumda. Belki onu tartışmak lazım. Nihayetinde CPT’nin çerçevesi çizilmiştir. Bu çerçeve dışında hareket etmesini beklemek mümkün değil. Bu yüzden CPT değil, AİÖS ve bu oluşturulan çalışmanın sorgulanması çok daha yerinde olur” şeklinde noktaladı.    MA / Mehmet Aslan