Tutuklular içeride, aileler dışarıda ‘zindanı’ yaşıyor 2023-02-03 09:02:12 AMED - Cezaevlerinde yaşanan hak ihlalleri hem aileler hem de tutuklular açısından korkunç bir boyuta ulaştı. Avukat Yusuf Çakas, “Bu işi sadece güvenlik ve hukukla izah edemezsiniz. Bu politikaların temel hedefi örgütlü direnen kesimlerdir” dedi.     Cezaevlerinde çıplak arama, iletişim cezası, ayakta sayım, görüş yasakları, infaz yakma gibi hak ihlalleri sürüyor. Özellikle politik tutuklular ailelerinin yaşadığı yerlere uzak yerlerde bulunan cezaevlerine sevk edilirken, sağlık durumları her geçen gün  ağırlaşan hasta tutuklular ise tahliye edilmiyor. Med Tutuklu ve Hükümlü Aileleri Hukuki ve Dayanışma Dernekleri Federasyonu (MED TUHAD-FED) yöneticilerinden avukat Yusuf Çakas, tutuklular ve ailelerinin yaşadıkları sorunları anlattı.      ‘GÖRÜŞLER EZİYETE DÖNÜŞÜYOR’   Politik tutuklularının ailelerin ikametgahından uzak cezaevlerine “güvenlik” gerekçesiyle sevk edildiğini söyleyen Çakas, “Bu koşullarda en çok zorlanan ailelerdir. Van'da oturan bir ailesiniz, çocuğunuz Karadeniz'de. Van'da oturuyorsunuz ama İzmir'e, Antalya'ya ya da Edirne'ye görüşe gitmeniz gerekiyor. Yaşlı ve hasta insanların uzun süreli otobüs yolculuğu zor olduğu için uçakla gitmek zorunda. Bir kişinin görüş masrafı 10 bin TL'yi buluyor. Asgari ücretin 8 bin 500 TL olduğu bir ülkede, bir ailenin her ay açık görüşe gitmesi imkansız. Hatta yılda bir defa gitse mucize oluyor. Konaklama, yol ve diğer masrafları düşündüğünüzde, aileler açısından görüşe gitmek büyük bir eziyete dönüşüyor. Bunun ilk adımı maddi eziyet. Tutuklular, ailelerinden, avukatlarından ve bulundukları kentten koparılıp, tecrit altına alınmak isteniyor. Tutsaklara ulaşımı, maddi olarak engellemeye çalışıyorlar” diye kaydetti.    ‘HAKLARI ENGELLEYEMEZSİNİZ’   Çakas, maddi durumu elverişli olan ailelerinin sık sık yakınlarının görüşüne gitmesinin de imkansız olduğunu belirtti. Çakas, “İnsanlar sadece birkaç ayda bir kere kısıtlanmış açık görüşte evlatlarını, eşlerini ya da aile fertlerini görmek istemez. Haftalık kapalı görüş, ayda bir açık görüş hakkını mevzuatta tanıyorsanız bunu fiziki olarak da ayarlamak zorundasınız. Devletin başlıca yükümlülüğü budur. Kişiyi özgürlüğünden alıkoymuşsanız, seyahat özgürlüğü gibi hiçbir hakkını da engelleyemezsiniz. Yasada kapalı görüş hakkı varsa, görüş hakkını kullanmanın önündeki engelleri de kaldıracak olan Adalet Bakanlığı ve devlet mekanizmasıdır. Oysa kapalı ve açık görüş haklarının kullanmasını bizzat engelleyen Adalet Bakanlığı’dır” diye konuştu.    TECRİT   Görüşlerin yanı sıra tutukluların birbirini görme, temas etme ve iletişim kurma haklarının ellerinden alındığını ifade eden Çakas, “10 kişinin açık görüşte olduğunu varsayarsak; kendi tutuklusu dışında başka bir tutukluyla temas ettiği zaman iletişim ve görüş yasağı alıyor. İletişim cezası da akabinde geliyor. Tutuklu, aylarca ailesini arayamıyor. Tümden ailesinden ve bağlarından tecrit ediliyor. Aileler açısından hedeflenen, tutsağı ailelerden tümden koparıp, kopardıktan sonra da tecrit altında bırakıp itaat ettirmek” şeklinde konuştu.    ÇIPLAK ARAMA UYGULAMASI    Çıplak arama dayatmasının artarak devam ettiğini ifade eden Çakas, “Bir annenin evladıyla ya da bir tutuklunun eşiyle yapacağı sohbet, infaz koruma memuru tarafından yakın mesafeden dinleniyor. Özel yaşam hakkı tamamen ihlal ediliyor. Açık ve kapalı görüş, kayıt alma durumu söz konusu. Bunun yasallaşma süreci tartışıldı. ‘Cezaevine teslim olacaksın’ diyorlar” dedi.    Çakas, Van Cezaevi'nde yaşanan ihlallere işaret ederek, şunları kaydetti: “Montunuz ötüyor diye, montunuzu götüremiyorsunuz. Yaşlı ve hasta insanlar soğuk alanlarda görüştürülüyor. Çıplak arama oldukça yaygın. X-ray dediğimiz cihaz en yüksek seviyeye alınırsa, kapıdan gelen rüzgara dahi sinyal verir. Bunu defalarca yaşadık. Ailelere çıplak arama yapmayı güvenlik gerekçesiyle makul görüyorlar. Cezaevlerinde sohbet dahi edemeyen tutuklular var. Bütün bu hususlar bir arada değerlendirildiğinde, cezaevlerinde uygulanan hak ihlalleri ve bu politika tek boyutlu değil.”    BAKANLIĞIN GENELGESİ   Adalet Bakanlığı’nın 3 Ocak tarihli "Sürekli Hastalık, Sakatlık ve Kocama Sebebiyle Kişilerin Cezalarının Hafifletilmesi veya Kaldırılması Hakkında İşlemler" genelgesine değinen Çakas, genelgeden sonra hasta tutuklulara dair herhangi bir gelişmenin yaşanmamasını  eleştirdi. Çakas, “İnsanlara umut aşılamayacaksınız ancak hasta tutsakları serbest bırakmayacaksınız. Buna hakkınız yok. Seçim süreçlerinde, bu tarz yaklaşım ve politikadan vazgeçilmelidir. Çıkan düzenleme birkaç kişinin lehine yapılmış. Pandemiden sonra bütün ailelerin beklentisi adil bir infaz yasasıydı. İnfaz yasası adliler yönünde affa dönüştü. Ama siyasi tutsaklar yönünden kurul denen bir uygulama başlatıldı. Kurul uygulaması, en keyfi uygulamaların başında geliyor. 1991-93 sürecinde cezaevine girmiş bir tutuklunun umut hakkı vardır. 1992'nin Temmuz ayında cezaevine giren birinin 2022'nin Temmuz ayında cezaevinden koşullu salınacağına dair umut, bu yasa ile alındı” ifadelerini kullandı.     ‘TUTUKLULARIN ÖLMESİ BEKLENİYOR’   “İnfazı yakılan tutukluların ölmesini bekliyor” diyen Çakas, “İçeride 10 bin tane siyasi tutsağa baskı yaparken, dışarı da onların ailesine baskı yapıp, kontrol altına almaya çalışamazsınız. Hasta tutsak genelgesi çıktığı zaman aileler, ‘bir beklentimiz yok’ dediler. Cezaevindeki tutsaklara 'düşman' gözüyle bakıldığı zaman içerik ne olursa olsun serbest bırakılma, özgürlüğüne kavuşması, sağlığına kavuşmasını istememe durumu söz konusu. Bu işi sadece güvenlik ve hukukla izah edemezsiniz. Bu işi izah eden çerçeve, Türkiye'deki mevcut güvenlikçi, milliyetçi politikalardır. Bu politikaların temel hedefi de örgütlü direnen kesimlerdir” diye konuştu.    ‘ADİL BİR İNFAZ YASASI DÜZENLENSİN’   Yaşam hakkı açısından en çok tartışılan kurumlardan birinin Adli Tıp Kurumu (ATK) olduğunu belirten Çakas, şöyle devam etti: “ATK kaç kişiye ‘cezaevinde kalabilir' raporu verdi? Raporu verdiği kaç insan yaşamını yitirdi? Çıksınlar açıklasınlar. Hasta tutuklu Halil Güneş'e rapor verildi ve Güneş cezaevindeki koğuşunda can çekişe çekişe yaşamını yitirdi. ATK'nin verdiği kararlar bilimsel değil. Politik yaklaştığını biliyoruz. Lağvedilmesi ve yerine bilimsel, tarafsız bir bilim insanlarından oluşan heyetin oluşturulması gerekiyor. Ancak genelge çıkarıldı. Genelge, ATK'den alınacak görüşe bakılıyor. Aslında bir şey değişmiyor. İnfaz Kanunu’nda toplum güvenliği meselesi devam ediyor. Buradan ailelerin talebini yineliyorum. Öncelikle, hasta tutuklular kayıtsız, şartsız serbest bırakılsın. Adil, eşit bir infaz yasası düzenlensin ve cezaevleri boşaltılsın. Talep hukuki, ahlaki ve gayet insanidir.”    MA / Zerrin Sargut - Mehmet Güleş