Kelman: Abdullah Öcalan'ı, komplonun çok ötesi 'global holding' tutuklattı 2023-04-25 09:03:43 ANKARA - İskoçyalı edebiyatçı James Kelman, PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın 1999’da kaçırılmasının komplonun çok ötesinde “global holding” işi olduğunu değerlendirerek, gerçek bir müzakere için Öcalan’ın üzerindeki tecridin kaldırılması gerektiğini söyledi.   Almanya’nın Hamburg kentinde 7 Nisan’da “Kapitalist Moderniteye Meydan Okumak” şiarıyla düzenlenen “Dünyamızı geri istiyoruz konferansı”, Hamburg Üniversitesi Rektörü Prof. Hauke Heekeren'in izin vermemesi üzerine Wilhelmsburg Bürgerhaus'ta (Wilhelmsburg belediye binası) yapıldı. Konferansta, PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın düşünceleri tartışıldı.   Konferansa katılan İskoçyalı edebiyatçı James Kelman, PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın 1999’da Kenya’dan kaçırılarak Türkiye’ye getirilmesi, Kürt sorununun çözümü, İmralı’daki tecrit ve Öcalan’ın fikirlerine ilişkin Mezopotamya Ajansı’na (MA) değerlendirmelerde bulundu.   James Kelman   AKADEMİK ÖZGÜRLÜK TEHLİKEDE   Konferansın rektörlük tarafından engellenmesini eleştiren Kelman, "Yasaklamaları aşağılık bir şeydi ve Almanya halkını utandırdı. Avrupa üniversiteleri, özellikle tehlikeli gördüğü fikirleri tartışmakla pek ilgilenmiyor. Otoriteler tarafından sıkı bir şekilde kontrol edilmedikçe herhangi bir fikir tehlikeli olarak görülebiliyor. Ne yazık ki üniversiteler sermaye üreten, otoriter tarafından kontrol edilen kurumlara dönüştürüldü. Bu yüzden akademik özgürlük tehlikededir" diye konuştu.   İSKOÇYA ÖRNEĞİ   PKK ve Abdullah Öcalan'ın mücadelesinden 30 yıl önce, 1990'ların başında haberdar olduğunu ve İskoçyalıların da benzer kaderi yaşadığını ifade eden Kelman, şöyle konuştu: "PKK ve Kürt halkı, kendi kaderini tayin etme, bağımsızlık hareketiyle ilgili sorunlarla ilgileniyordu. İskoçya ve önemli bölgeler, İngiliz devleti tarafından kontrol ediliyor. İskoçyalı politikacılar, savunma ve petrol endüstrisi ile ilgili uluslararası anlaşmaları ve ortaklıkları kabul etmek zorunda kaldılar. İskoçya'nın İngiliz devleti tarafından kontrol edilmesi ve İngiliz devletinin ABD liderliğindeki küresel çıkarlar tarafından kontrol edilmesi konusunda yapabileceğimiz bir şeyin olmaması bir gerçek. Irak ve diğer yerlerdeki PKK ve Kürt halkı, İskoçya'yı, onlara ne gibi hataların yapmaması gerektiğini gösteren kaçınılmaz bir model olarak gördü. Özerk Bölge düşüncesi üzerinde durulması çok önemli. Biz de İskoç pasaportu bile yok. İskoçya sadece Birleşik Krallık içinde bir ülke.”   KOMPLONUN ÖTESİ BİR DURUM   PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın kaçırılması durumunu “komplo” olarak değerlendirmenin söz konusu durumu hafiflettiğine dikkat çeken Kelman, "Bugün net olarak Abdullah Öcalan'ın Yunanlılar, İtalyanlar, Almanlar, İngilizler, Kenyalılar, Amerikalılar tarafından ihanete uğradığını düşünmüyorum. Bunun çok ötesindedir. Bu global bir çıkardı. Öcalan'ı kurumsal-ticari çıkarlar, küresel bankacılık ve mali çıkarlar, ulus-devletlerin siyasi çıkarları ve çeşitli diğer gruplar, yapılar ve oluşumlar tutuklattı. Ben buna 'Global holding' diyorum. Bu çok daha tehlikeli ve komplo, küresel çıkarlar kadar karmaşık değil. Bu fikir birliği ile çalışır. Türkiye'deki gibi birkaç büyük ortak kurumlar ve endüstriler, milyarder iş verenler, Türkiye'nin ulus devlet kontrolüne çok yakın ülkeler işin içinde. Bu ‘global holding’de Türkiye önemli bir figürdür ve sadece tutuklatma rolü var. Bu yüzden Öcalan'ın durumuna komplonun çok ötesi bir durum olarak bakmalıyız" diye belirtti.   MANDELA’NIN DURUMUNDAN DAHA AĞIR   Abdullah Öcalan'ın durumu Nelson Mandela'nın durumuna benzetildiğini hatırlatan Kelman, ancak Öcalan’a uygulanan tecridin Mandela'nın durumundan çok daha ağır olduğunu söyledi. Kelman, şunları söyledi: "Mandela, Robben Adası hapishanesindeyken ANC'den (Afrika Ulusal Konseyi) yoldaşları da yanındaydı ve birlikte konuşup, çalışıp ve politika tartışabiliyordu.”     ‘GERÇEK BİR MÜZAKERE OLMALI’   Öcalan’ın özgürlüğü için PKK'nin üzerindeki yasakların kaldırılması gerektiğini belirten Kelman, devlet ve hukukçuların bunu bu şekilde ele alıp çözmek zorunda olduğunu söyledi. Kelman, “Sorun Türkiye, Irak, İran, Suriye'deki halklarla ve Rojava halklarıyla PKK üyeleri arasında gerçek bir müzakere duygusu olmasıyla konuşarak çözülebilir. Gerçek bir müzakere olmalı. Müzakerenin yapılması için de önce Öcalan'ın, yoldaşları ve PKK ile görüşmesine izin verilmeli gerekiyor. Öcalan'a baktığımız da gerçekten çok iyi fikirleri ve sağlam bir ideoloji var. Nesillerdir yüzlerce ve binlerce Kürt evine ve ülkesine gitsin diye savaştı ve öldü. Hiçbir fikir veya ideoloji bu kadar direnmedi. Halkın adaletsizliğe, baskıya ve insanlığın inkarına maruz kaldıklarını anlamak için illa filozofların fikirlerini ve teorilerini okuyup incelemek gerekmiyor. Bunların hepsini bu halk yaşadı ve bunu görebiliyoruz."   ‘ÖCALAN BÜYÜK BİR DÜŞÜNÜR’   Sorunun çözümü için hakikati bilmek gerektiğini söyleyen Kelman, " İngiltere, Fransa, ABD, Rusya gibi emperyalist güçler tarafından 1916'dan itibaren Kürdistan'ın her parçasındaki halkın çalınan toprakları var. Hakikat budur ve 100 yıl sonra bu sorun çözülmeye çalışılırken aynı emperyal güçler bu müzakerelere dahil olmak zorundadır. Mezopotamya'daki toprakların su ve gazına ne yapılıyor ve nereye gidiyor? Bu bölgeye ne olacak? Bütün sorunları tartışmak ve Öcalan'ın buradaki rolü çok önemli. Öcalan emperyalizme karşı savaşan büyük düşünürlerden. Antonio Gramsci ve diğerleri gibi düşünmeyi, fikirleri, stratejileri ve felsefeyi geliştiren biri. Öcalan'ın gücü bütün bunları uyguluyor olmasıdır. Başkalarından öğreniyor, bayrağı başkalarına vererek öğretiyor. Bu yüzden Kürt halkıyla konuşma imkânına sahip olmalı. Bunu yapabilmesi gerekiyor. Bu nedenle çözüme katkı sağlaması için öncelikle üzerindeki tecrit kaldırılmalıdır. Sadece PKK ya da PKK'yi benimseyen Kürtlerle değil diğer Kürtlerle de konuşabilmelidir, çünkü Kürt olmak öncelik olmalıdır. Bu milliyetçi bir tavır değil. Kürt olmak bir kimlik meselesidir ve kendi kimliğinden kaçamazsın. Kürt olmaktan veya İskoç olmaktan kaçamayız ve bu bizi ulusal bir sağcı yapmıyor, o yüzden Kürt meselesi olarak ele alınıp, müzakere edilmelidir" dedi.   SÖMÜRÜYE KARŞI DEMOKRATİK KONFEDERALİZM   Demokratik Konfederalizm’in sömürüye karşı bir sistem olduğunu ifade eden Kelman, sözlerini şöyle sürdürdü: "Öcalan, sadece Kürdistan'ın bir parçasıyla değil tüm Kürt halkıyla konuşulması gerektiğini ve her kesimden insanların kendi geleneklerinin de bilincinde olması gerektiği fikrindedir. Rojava'nın büyük gücünün, her azınlık grubuna ve kimliğine saygı duyulması, birlikte konuşabilmesi ve birlikte tartışabilmesidir. Tüm bu farklı grupların bir araya gelip konuşabilmesi çok önemlidir ve bu anlamda konferansta harika şeylerden birisi de tüm farklı insanların 'Dünyamızı Geri İstiyoruz' diyerek bir araya gelip sömürgeleştirmeye karşı bir tutum sergilemesidir. Demokratik Konfederalizm’de kadınların konumuna vurgu yapıldı. Sömürgeleştirme değil, 'Dünyamızı Geri İstiyoruz' derken diğer kültürlerde neler olup bittiğine bakmamızla da ne kastettiğimiz daha çok anlaşılır. Hiçbir mücadele diğer bir mücadeleden daha büyük ve değerli değildir. Her mücadele insanlığın ve hayatın kutsallığından gelir ve bu tüm halkların dayanışma gücüdür.”   'DİRENİŞ VE DEĞİŞİM SANATTA BAŞLAR'   Kapitalist modernizmdeki sanat ve eğitim kavramlarının sömürü ve iktidar mantığına göre geliştirilmesine değinen Kelman, sözlerini şöyle sonlandırdı: "Direniş ve değişim sanatta başlar. İnsanlığın bir koşulu olarak özgürlük, çocuklukta başlar. Gençleri özgürlükle eğitilmeli ve ulus devlete karşı çıkmalıyız. Gençlerin şüpheci ve sorgulayıcı olmayı öğrenmelerine yardımcı olmalıyız. Sokrates'in yaptığı buydu. Felsefenin yaptığı buydu. Gençlerin otoriteye şüpheyle yaklaşmaları ve otoriteye güvenmemelerini göstermeliyiz. Özellikle de saygı duymanızı talep eden bir otoriteye karşı her zaman şüpheli olunmalı, çünkü saygıyı takip ettiren, itaati takip ettirir. Sanat, insan olmanın ne olduğunun genişletilmiş bir boyutuyla ele alınma biçimidir. Bu biçim, özgürlüğümüzü ve dayanışmamızı ifade ettiğimiz bir özgürlükte direniş ve değişimin başladığı yerdir. Dayanışma, diğer insanlar acı çekerken onlara karşı empati duymamızla başlar, çünkü bizler insanız. Empati, sanatın başladığı yerdir. Gençler eğitimlerine sanatla, yani empatiyle başlaması gerekiyor ve biz yetişkinler olarak da onları boğmamayı öğrenmeliyiz. Dünyamızı geri istiyorsak bunu otoriteye karşı her zaman sorgulayan özgür gençleri, sanatla empatisini ve direnişini eğitmeli ve güçlendirmeliyiz."   MA / Sterk Sütcü