Leyla Güven: Yeni sürece kadınlar öncülük edecek 2025-03-07 09:58:07   ANKARA - Kadınların yaşadıkları sorunların ortak olduğunu, buna karşı radikal çözüm ve özsavunmanın geliştirilmesi gerektiğini belirten tutsak siyasetçi Leyla Güven, “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı, en çok kadınların öncülük edeceği bir sürecin başlangıcıdır. Kadın çalışma grupları ile hızlıca işe başlamak gerekiyor” dedi.    Ankara Sincan Kadın Kapalı Cezaevi'nde tutuklu bulunan Demokratik Toplum Kongresi (DTK) eski Eşbaşkanı Leyla Güven, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla Mezopotamya Ajansı'na (MA) mektup gönderdi.    Leyla Güven'in ajansımıza gönderdiği mektubun tamamı şöyle:     "Özgürlük farkındalıktır, ancak farkında olduğunda kendi eşsiz değerini bilirsin. Kadınlar hem kendi farkında oldukları için hem de bütün eşitsizliklerin farkında oldukları için eşsiz bir mücadele yürütüyor. Zira kadın isyanının temelinde kapitalist modernitenin tekçi, milliyetçi, dinci, cinsiyetçi politikaları vardır. Hal böyle olunca 'Kadınlar üzgün olmaktansa öfkeli olmayı yeğlediler.' Erk zihniyetin 'örgütlü yalanlarını' dinlemektense öfkeyi bilmek ve kadın aklıyla yola revan olmayı seçtiler.    ŞİKAYET ÇOK ÇÖZÜM YOK   Evet sevgili kadınlar 2025 yılının 8 Mart’ına hazırlandığımız bugünlerde olağanüstü değil olağan ötesi günlerden geçtiğimiz aşikar ve ne Kafka’nın ne de George Orwell'in düş gücü yeter bu günleri anlatmaya. Hem dünyada hem de coğrafyamızdaki demokrasi mi, diktatörlük mü arayışları son model savaş aygıtları ve nükleer tehditler gölgesinde tüm hızıyla devam ediyor. Kavramlar kargaşasından dolayı atmosfer çok bulanık. Sanırım tarih boyunca sağ ve solun jargonu hiç bu kadar karışmamıştı. Faşistliği tescilli olan birçok despot rahatlıkla rakiplerine faşist vb diyebiliyor. Sağ kesim sola mal olmuş siyaset dilini çalıyor, solda yenilerini üretemiyor. Yani siyaset arenasında şikayet çok, çözüm üreten yok. Yürütülen kavga nasıl daha demokratik, şeffaf bir yönetim modeli ortaya çıkarır üzerine değil. Kim o siyah itici kasvetli koltuklara oturacak kavgasıdır. Hal böyle olunca ülkedeki kadınlar, işçiler, emekçiler, çocuklar genel toplamda ise bütün toplum kesimleri hatta can dostları ve doğa ciddi bir tehdit altındadır.    EKONOMİ BÜYÜDÜKÇE EKOLOJİ YOK OLUYOR   Ekonomi büyüdükçe ekoloji yok oluyor. Dünyanın sonu ile ay sonu arasına sıkıştırılmış yaşamlar söz konusu. Göç arttıkça suç, suç arttıkça göç tetikleniyor. Çağımızın en temel kaygısı geleceğe dair belirsizliktir. Bu her geçen gün karanlığa biraz daha yaklaşan zihniyeti durduracak en temel güç kadınlardır. Zaten hiçbir sorun onu yaratan bilinç düzeyi ile çözülemez. İktidarların kirliliklerine bulaşmış bireysel çıkar peşinde olmayan, milliyetçilik dincilik ve cinsiyetçilik gibi birçok olumsuzluğu reddeden, kadın gibi kadınlara ihtiyaç var. İstisnaların kaideyi bozmayacağını elbette biliyoruz. Ama yine de avupada aşırı sağ, ırkçı faşist mülteci düşmanı faşist partilerin öncülerinin kadın olması sosyolojik bir araştırmayı kadınlar için kaçınılmaz kılıyor. İdeoloji düşün; bilimsel, toplumsal yasa siyasal bir öğreti oluşturan, ülkü olarak da benimsenebilen kişi ve kurumların davranışlarına yön veren bütünüdür. Kısaca teori deniliyor ise ve ideolojilerin bittiği söylenen dünyada egemen ideolojilerin bütün insanlığın beynini bir süngere çevirdiğini uzun süredir gözlemliyorsak bu avrupada kadınlar eliyle diriltilmeye çalışılan ırkçılığı da doğru ve kapsamlı ele almak durumundayız.    SORUNU DEĞİL, ÇÖZÜMÜ HAYKIRACAĞIZ   Tarihteki kadın direnişleri ile tezat bir biçimde ortaya çıkan bu durumu aşacağız. Fransa'da kadınlar avrupayı alt üst eden 1848 devrimi sırasında yayınladıkları dergide, “Kadınlar ne istiyor ne yapmaya çalışıyorsunuz” diye soran erkeklere “Biz barışın ve doğruluğun hakim olduğunu yeni bir dünyayı sizinle birlikte yeniden kurmak istiyoruz, biz her ruhta adalet ve her yürekte sevgi olsun istiyoruz” diye cevap veriyorlar. Biz hala sevgili kız kardeşlerimizin ortaya koyduğu iradeyi temsil ediyoruz. Dolayısıyla bu 8 Mart ve diğer bütün günlerde kadınlar sorunları değil çözümleri haykıracak. Kadınların yaşamın her alanında her türlü öldürücü alet ve darbe ile katledildiği bir yerde istatistikleri tutan değil kavgayı, isyanı büyütmek evladır diyoruz elbette.    RADİKAL ÇÖZÜM VE ÖZ SAVUNMA    Sorunumuz tek tek erkeklerle değil onları yaratan erk zihniyetedir. O vakit çok radikal çözümler üretip, öz savunmayı olmazsa olmaz kural haline getirmeliyiz. İş ve rol koordinasyonunu doğru ele alıp toplumu doğru bilgilendirme ilkesi ile her kadın bir muhabir gibi hareket edecektir. Toplumun yarısı olan ve eğer isterlerse isyanı ve mücadelesiyle dünyayı yerinden oynatacak kadınlar küresel gelişmeler ışığında daha aktif daha yüksek seste yaşamı durdurabilirler. Daha radikal bir eylem çizgisinde ilerleyebilirler.    Kadınlar biliyorlar ki aksi bir durumda bir avuç sermayedar tüccar gönüllü köleleri olan erkekler hariç, tüm diğer canlıları kendi çıkar ve menfaatleri için katletmekten çekinmezler. Eğer egemenler elindeki bütün aygıtları kadınlara karşı laviantene dönüştürüyorsa her kadının da kendisini bir kıvılcıma dönüştürmesi kaçınılmaz oluyor. Yeni bir dil, yeni bir tarz, yeni bir direniş hattı elzemdir. Anlaşılan erk sistemin bekçileri henüz kadınların güçlerini birleştirdiklerinde neler yapabileceğini bilmiyorlar. Tüm dünyada yaklaşık dört milyar nüfusu olan kadın ulusu öngörüsü güçlü, hissiyatı, yaratıcılığı, adil ve kolektif yaşam ilkesi, eşitliğin ve barışın simgesi ekolojik yaşamın teminatı olarak evrendeki tüm canlıları büyük bir ahenk için yaşatabilecektir. Sonuçta derimiz ne renk olursa olsun, hangi dili konuşursak konuşalım hepimiz aynı katmerli toprağın farklı insanlarıyız. Ataerkil sistemlerin her çağda ve her coğrafyada açıktan ya da örtük ama mutlaka ezmeye çalıştığı biz kadınlar 'Öz savunma haktı' şiarıyla özgürlük nöbetlerimizi sürdüreceğiz.   HAYAT UMUTSUZLUKTAN UMUT YARATMAKTIR   Bugün de gelecek bütün yıllarda da kadınların mutluluğunu, huzurunu, umutlarını, yarınlarını, yaşam tarzını çalan her kesimle mücadele etmeye devam edeceğiz. Hemcinslerimiz yıllar önce 'Ayakta ölmek, dizlerimin üzerinde yaşamaktan yeğdir' demiştir. Dolayısıyla kadınlar hayat, umutsuzluktan umut yaratmaktır. Zaten yaratımın mimarı da ana tanrıçalardır. Erkek egemen sistemin 'Kadının elinin değdiği' diye başlayan sözlerini reddediyoruz. Bu zihniyetin ‘kök ve gövde’ olma ayrıcalığını kendisine saklayıp kadınlara ‘dal ve yaprak’ olma eşitliğini reva görmesini kabul etmiyoruz. Onların kadının aklına değil, emeğini sömürmesine ihtiyacı var. Artık herkes biliyor ki dünyanın refahı her geçen gün daha da güçlenen ulusal-kadın hareketinin geliştirdiği dayanışma ağlarıyla kartopu misali büyüyor. Yani ‘kadın aklı’ en çok başvurulan ve toplumun vicdanına, adaletine güvendiği akıldır.   YENİ SÜRECE KADINLAR ÖNCÜLÜK EDECEK   Sonuç olarak; ‘Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’ en çok da kadınların öncülük edeceği bir sürecin başlangıcıdır. Kadın çalışma grupları ve hızlıca işe başlamak gerekiyor. Zira erk zihniyet eliyle bulanıklaştırılan bütün kavramlar ve olgular kadının onarıcı adaleti ile arındırılmalıdır. Hem kendi barış ve özgürlüğümüzü hem de Filistin, Afganistan, Ukrayna ve daha birçok coğrafyada dayanışmaya ihtiyacı olan kız kardeşlerimiz var.   Bu 8 Mart’ın tüm dünyada demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü bir yaşamın hayat bulması için bir başlangıç olmasını canı gönülden diliyoruz. Fiziken tutsak olsak da ruhumuz 8 Mart kutlamalarının yapıldığını bütün alanlarda sizlerle olacak. 'Bizim felsefemiz, bir atın gözündeki anlamı sezmekten tutalım bir kuşun sesindeki anlamı çözmeye kadar, ürkek genç kızın gözlerindeki arayışa anlam yüklüdür' diyor Kürt halk önderi Sayın Abdullah Öcalan. Bizler de politik kadın tutsaklar olarak başta koruyamadığımız Narin, Sıla, Şirin ve tüm çocuklar ile saygıyla, minnetle anıyoruz.   Bijî 8 Adarê Yaşasın 8 Mart."