AKP’li eski isimden ‘çözüm süreci’ne dair çarpıcı yanıtlar

img

HABER MERKEZİ – AKP’nin eski Diyarbakır Milletvekili Mehmet İhsan Arslan, “çözüm süreci”nin AKP tarafından “Aman ha, bu bizi yakar” denilerek sonlandırıldığını vurguladı.

AKP’nin Kürt sorununu sona erdirme iddiasıyla İmralı’da, PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın kapısını çalmasıyla başlatılıp, 2013-2015 yılları arasında devam eden çözüm süreci, HDP ve AKP heyeti arasında Dolmabahçe Sarayı’nda karşılıklı mutabakat imzalamaya kadar vardı. Gidilen 7 Haziran seçimlerinde AKP’nin tek başına iktidar olma şansını yitirmesi akabinde Urfa'nın Ceylanpınar ilçesinde 22 Temmuz günü iki polis memurunun şüpheli bir cinayete kurban gitmesi üzerine süreç AKP tarafından sonlandırıldı.

Çözüm sürecinin sonlandırılıp, devletin Kürt sorununda yeniden şiddet politikalarına dönmesi ile kentler yerle bir edildi, yüzlerce insan hayatını kaybetti. HDP’nin o dönemki eş genel başkanları da aralarında olmak üzere yüzlerce siyasetçi demir parmaklıkların arasına konuldu.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve AKP’liler tarafından çözüm sürecine dair kullanılan her cümlede sürecin sonlandırılmasının sorumlusu olarak HDP’liler hedef gösterilip, suçlandı, yargılandı.

Muhafazalar camianın yakından tanıdığı bir isim olmasının yanı sıra AKP’nin kuruluş sürecinde yer alıp, bir dönem partinin Diyarbakır Milletvekilliği yapan Mehmet İhsan Arslan, BBC Türkçe'den Ece Göksedef'in bu döneme dair yönelttiği sorularını yanıtladı.

Kısa bir süre önce tüm hayat hikayesini anlattığı ve gazeteci Ayşe Karabat'ın yayına hazırladığı "Aklımda Kalan" ile Kürt Sorunu konusunda hazırladığı raporların ve eski yazılarının yer aldığı "Ardımda Kalan" isimli kitapları basılan Arslan, Kürt sorunu ve AKP tarafından sonlandırılan ‘çözüm süreci’ne dair yöneltilen sorulara çarpıcı yanıtlar verdi.

Oğlu Ali İhsan Arslan (Mücahit)AKP’nin kurucu üyelerinden biri olup, halen Ankara Milletvekili olan Mehmet İhsan Arslan’a yöneltilen sorular ve bu sorulara verdiği yanıtlar şöyle:

Türkiye'nin muhafazakar siyaset yolculuğunu kendi hikayeniz üzerinden anlatıyorsunuz kitapta. İslamcılık meselesi ülkede dün neredeydi bugün nerede? AKP'li yıllar nasıl etkiledi bu damarı sizce?

AK Parti öncesi, Milli Görüş'ün siyasette var olduğu dönemde biz ütopyayı yaşıyorduk. Ama o radikal duruşla hayatın gerçekleri ile mutabakatın çok zor olduğunu görenlerimiz oldu. Bu gerçeği gören bir ekip, daha sonra yenilikçi olarak adlandırılan bir grup, AK Parti olarak siyaset sahnesine çıktı.

Evet Türkiye'de solcu arkadaşlarımızın ütopyaları vardı, ülkücü arkadaşların kızıl elması vardı, bizim de İslamı yaşadığımız toplumda hakim kılma, tırnak içinde şeriat devleti kurma gibi bir idealimiz vardı. Bunu nasıl hayata geçireceğimiz konusunda büyük tecrübe edindik. Ne kadarını yapabilip ne kadarını yapamayacağımızı anlamış olduk.

Kitabınızda "AK Parti'nin bir milliyetçi bagajı yoktu, elinde Kürt kanı yoktu" demişsiniz. AKP'nin "İslamın kuşatıcılığıyla" Kürtlereyaklaştığını söylemişsiniz.Abdullah Öcalan da 21 Mart 2013'teki mektubunda "1000 yıla yakın süredir İslam bayrağı altında ortak yaşam sürdürüldüğünü" söylemişti. Sizce bu dini yaklaşımdan bağımsız, tamamen liberal, hak, hukuk ve özgürlükler çerçevesinde çözülebilir mi sorun?

Bence muhafazakarlığımızın artık ciddi bir bagajı, birikimi oluştu. Bu bagaj siyaseten bizi tamamen devletçi bir pozisyona taşıdı.

Biz ülkede sistemin kendisi olduk. İlkeleri doğrusu bir kenara attık. Bizi gelecek seçimlerde hangi kesimler iktidara taşıyacak ve iktidarda kalmamızı sağlayacaksa, onlarla iş tutmayı tercih ettik.

Kürtlerin oylarına ihtiyacımız olduğu dönemde biz onların taleplerini masada tutmaya devam ettik.

Sonradan bunun bizi tehlikeli sahillere götüreceğini fark ettiğimizde de bu kez başka çevrelerin desteğiyle siyaset yapmaya ve iktidarımızı sürdürmeye karar verdik. Şu an da MHP'yle olan ittifakımız da böyle bir sürecin son aşamasıdır.

Dolmabahçe sürecinden bahsediyorsunuz kitapta, çözüm sürecinin geldiği son nokta. Bundan bir ay sonra Erdoğan'ın tavır değiştirdiğini görüyoruz. Birkaç ay içerisinde de çözüm süreci dağılıyor. Sizin söylediklerinizden de yola çıkarak, HDP'den başkanlık konusunda bir destek alınamayacağını gördü AKP ve bu sebeple milliyetçi tabanın desteğini mi almaya çalıştı?

O tavır değişikliğinin nedenini tarih çok önemli bir şey olarak not edecek.

Benim tespitim şu: Kürt sorununun tanımı ile alakalı. Genellikle Ankara'dan Kürt sorunu uzun geçmişte geri kalmışlık sorunu olarak tanımlanıyordu. Mücadele arttıkça, şiddet arttıkça, kültürel haklar olarak tanımladı.

Ne zaman ki devlet olayı kültürel hak mücadelesi olarak tanımladı ve o bağlamda bazı değişimler yapmaya kalkıştı; o dönemde HDP tarafında konu artık kültürel hak talebinden çıkmış, siyasal haklar ve etnik mücadeleye bürünmüştü.

Bizim zamanımızda var olmayan bir parti sonuçta 6-7 milyon aktif üyesi olan bir siyasi harekete dönüştü. Bizim zamanımızda bu kadar dış bağlantısı ve işbirliği olmayan bir terör örgütü bir kere Amerika'dan, Suriye'den, İsrail'den, Bağdat'tan, Tahran'dan, Rusya'dan destek alabilir duruma geldi. Uluslararası bir güç haline döndü.

Hareketi doğru tanımadığımız için doğru reçete veremedik.

Dolmabahçe'ye sorunu çözelim niyetiyle gidildi ama ondan sonraki adımların tamamen siyasi bir hüviyet kazanacağı fark edildi bence. O yüzden "aman ha, bu bizi yakar" dediler. Bence biz bunu devletin bekası, vatanın bütünlüğü adına o oyundan vazgeçtik diye ben tanımlıyorum. Çünkü bu ciddi bir ilk adım olacaktı. Konunun siyaseten tanımlanması ve siyasi müzakerelere konu olması hadisesiydi.

Ama bu sorunun çözümü için bir noktada buraya gelineceği, gelinmesi gerektiği de hep biliniyordu, belliydi. Kürt Sorunu'nu çözme kararlılığı konusunda samimi miydi hükümet? Bu noktaya gelmeye hazır mıydı gerçekten?

Olayı sadece sosyal bir olay olarak tanımlarsanız evet, bu tanıma göre sorunu çözme çabasındaydı hükümet. Bunda samimiydi çünkü bu sorunun çözülmesini istiyordu.

Ama eğer siz olaya Türkiye'de ve komşu ülkelerde nüfusu 40-50 milyonlara varan, ağırlığı da Türkiye'de olan bir etnik varlığın siyasi taleplerini içeren bir sorun olarak görüyorsanız, devlet onu çözmeye niyet etmedi. Edemedi, edemiyor da. Türkiye'de hiçbir güç, hiçbir parti Türkiye'yi siyaseten parçalayacak, bölecek hiçbir harekete izin veremez.

Diyebilirsiniz ki; o zaman bu nasıl çözülecek? Farz edelim federasyon, özerklik gibi çözümler… Türkiye'de de eğer sorunun çözümü oradan geçiyorsa siyasi bir karardan geçiyorsa ne yapacağız? Maalesef Türkiye'de işte bu milliyetçilik ve devletçilik kavramı içinde müthiş bir hamaset var ve orada akıl pek rol almıyor.

Bizim mahalleye gelirken milliyetçiler bu duygusallıklarını getirmişlerdir.

"Ardımda Kalan"da geçmiş beyanlarım var. 2002'de yazmışım, çözüm olmadığından dolayı biz bugün buradayız. Türkiye'deki bütün sorunların temelinde bu Kürt Sorunu yatıyor. Biz bunu çözmedikçe ne siyasi istikrara kavuşabiliriz, ne ekonomik istikrara kavuşabilir, ne dış komşularımızla barış içinde yaşayabiliriz.

Dolmabahçe'ye giderken bu öngörülmemiş miydi?

Şartlar bizi zorladı, bir yokuşu tırmanmaya zorladı. Tırmandık ama tepeye çıktığımızda neyin olacağını pek görmüş olmak istemedik. Fark edince de caydık bence.

Bana sorarsanız bizim o idealist dönemlerimizden kalma, sorunu kökünden çözme niyetimiz vardı. Cumhurbaşkanımızın ağzından ben o dönem şunu duymuşumdur: Jandarma ayrı, belediye başkanı ayrı, vali ayrı. Üçlü bir yönetim, halk kendi valisini seçse sorumluluk da ona ait olur, beğenmediğini bir sonraki seçimde gönderir, Ankara'yı suçlamaz. Yerelden yönetime bir yol vermek niyeti vardı, o devam etseydi sorun çözülebilirdi bence. Ne zaman olsa böyle bir anlayıştan ve böyle bir çözümden geçeceğini düşünüyorum ben.

AKP'nin kuruluş sürecinde de aktif rol aldınız, Erdoğan bazı görüşmelerini sizin evinizde yapıyordu, kitapta anlattığınıza göre. Bu sistem ya da daha özerk yerel yönetimler konusu bu görüşmeler sırasında, sadece niyet beyanı olarak mı yer aldı yoksa gerçek anlamda ele alınmış mıydı?

Ciddi ciddi konuşulmadı. Tayyip Bey'in "Kefenimizi giydik" derken neye mal olursa olsun biz bunlara göğüs gereceğiz, temel sorunları mutlaka çözeceğiz iddiası vardı. O çerçevede… Bazı şeyler hemen ifade edilmez, tedbirler alınır, hazırlanır, daha sonra gündeme getirilir.

Tayyip Bey bu konuda çok başarılıydı. Attığımız bütün adımlar, toplumun bütün kesimlerini, ne tür çözüm olursa olsun çözüme razı etmişti. Ben çok ümitliydim o günler. En muhalif ulusalcısı ve milliyetçisi, liberali, aydını, hepsi artık bu sorunun çözülmesine, ne tür taviz verilmesi gerekiyorsa o tavizleri vermeye bile razı olmuştu. Toplum hazırlanmıştı. Keşke devam etseydi.

Ama işte iktidar insana zamanla, iktidar, servet ve çok şey bilmek insana yanlış da yaptırabiliyor. Derler ya, güçlü bir iktidar olduğunuz zaman daha çok hata yapma ihtimaliniz artıyor. Doğrularla muhatap olmada onları alma kabiliyeti azalıyor. Her şeyi biliyorsa o zaman kimden neyi alacak ki? Bilgi de güç de para da insanı şımartabiliyor. Bizi bir dönem iktidar şımarttı desem…

2014'te verdiğiniz bir röportajda "Hiçbirimizin Tayyip Bey'e küsme hakkımız yok çünkü lider olsak hiçbirimizin yapamayacağı şeyleri yaptı" demiştiniz. Bugün hâlâ böyle düşünüyor musunuz?

O vazgeçti, uygulamalarından vazgeçti. İddiasından vazgeçti. Böyle bir sorun yok diyor. Bugünlerde gerçi tekrar gündeme gelebilir ama…

Ben HDP'lilerden bazı arkadaşlarımızın Tayyip Bey bizim AK Parti grubunda konuşurken ağladığını biliyorum. Çünkü Tayyip Bey samimiyetle çok sağlam adımlar atıyordu ve çok güzel bir gelecek vaat ediyordu.

Bu ağladığını söylediğiniz isimler sonraki süreçte cezaevine girdi. Kürt meselesiyle ilgili bu kadar yoğun konuşurken, hızlı bir şekilde geriye gidildi, bu konu yine güvenlik meselesine dönüştü. PKK'yı bitirme üzerine bir politika yürütülüyor tamamen. Bu hak taleplerini, sorunları artık neden duymuyoruz?

Yine sorunu doğru tanımlayamamaktan kaynaklanıyor. Sadece bir terör sorunuysa, evet terörle, şiddetle mücadele edilir. Ama karşımızdaki olay terörden ibaret değil. Yani ülkede altı milyon aktif, nüfusa bakarsanız 20 milyonu buluyor, HDP'ye destek veren, antidemokratik uygulamalara rağmen o kesimde direnen bir nüfusumuz var. Bu 20 milyonun tamamı terörist olamaz.

Konuyu siyaseten çözemediğiniz zaman şiddet uygulayarak geriletmeye çalışırsınız.

Doğru, sağlıklı bir zeminde değiliz maalesef. AK Parti olarak daha sonra kendi topraklarımızı bombalayacak şey değiliz diye bunu eleştiriyorduk. Ama şimdi sabah akşam yine kendi dağlarımızı bombalıyoruz.

Böyle bir ortamda rahat yaşayabilir misiniz? Bunları düşünmek, ifade etmek zor.

Son yerel seçimler sonrası HDP'li belediyelerin neredeyse tümünde seçilenler görevden alındı, tutuklandı, kayyumlar atandı. Bu belediye başkanlarından birisi bir zamanlar kurucusu olduğunuz Mazlum-Der'de çalışmış biriydi. AKP'nin seçimle alabileceğine inandığı ama alamadığı belediyeleri kayyumla yönetmeye mi çalıştı?

Beğen veya beğenme, halk iradesi kutsaldır diyoruz biz, halk onları seçti. Buna saygılı olunması gerekiyordu bence. Yolsuzluk, haksızlık, terörle direkt iletişim, yardımlaşma her neyse bunlar olsa, hak hukuk var, yargı ve emniyet var, gereken müdahale yapılır. Ama halkın oyunu yok sayarak kayyum atıyorsanız ben bunu doğru bulmuyorum. Tarih de bunu not edecek.

AKP 2009 ve 2013'te iki kez süreç yürüttü. İlki biraz daha yabancı ülkelerin kontrolünde oldu, ikincisi daha yerli bir süreçti. Hangi ülkeler müdahil oldu bu süreçte?

Eğer biz kendi içimizde bu sorunu çözemezsek dışarıdan büyük devletler müdahale ederler. PKK'nın ve örgütün bu manada bizim dönemimizde bazı yanlışlarımızdan dolayı çok fazla uluslararası boyut kazandığını, çok fazla büyük ülkelerin istihbarat ve siyasi kadrolarının bütününe girdiğini söylüyorum. Keşke bu noktaya gelmeseydi, biz kendi mahallemizde bu konuyu çözebilirdik. Ama şimdi dış devletlerin müdahalesi zorunlu hale geldi.

Eğer biz beraber yaşamayı beceremezsek biz kendimizi bölmüş olacağız. Devletlerle her konuştuğumuzda destek vermeleri, istihbarat vermeleri konusunda yalvarırdık. Bunun için de bir sürü fedakarlığa hazırdık. Diğer ülkelere verdiğimiz tavizin onda birini, o rüşvetin bir kısmını kendi vatandaşlarımıza verseydik sorunu çözerdik burada. Onlara gerek kalmazdı.

Çözüm sürecinin dağılmasında Suriye'de başlayan kriz de etkili oldu. Sizce buna rağmen devam ettirilebilir miydi? Kitapta dediğiniz gibi eğer Türk devletinin korku refleksleri olmasaydı, başka bir yol izlenebilir miydi Suriye'de?

Bizim Kürt meselesi diye bir meselemiz olmasa, adına güvenlik koridoru dediğimiz işte Kürtlerden oluşacak bir siyasi yapıdan endişemiz olmasaydı bizim Suriye politikamız bu olur muydu? Hayır, olmazdı. Suriye'de bugün izlediğimiz politikanın temelinde bizim Kürt sorunumuz yatıyor. Onu çözdüğünüz zaman biz Suriye'yi bir günde çözeriz. Koridora filan gerek kalmaz.

O dönem bir fırsat mı kaçtı sizce? Kobani IŞİD tarafından üç taraftan kuşatılmıştı, bunun dışında sadece Türkiye ile sınırı vardı.

Evet, makas orada açıldı. Salih Müslim Türkiye'ye geldiği günlerde Türkiye orayı sahiplenebilirdi. Onlar da buna müsaitti. Biz oradaki potansiyelin PKK ile ilintisini fark ettiğimiz zaman irkildik. Halbuki onu sınırlayabilirdik, bizimle işbirliği yapmalarını temin edebilirdik. Esad'a karşı savaşan örgütleri nasıl destekleyip silahlandırıp eğittik; Kürtleri de Türkiye ile hareket eden bir güç haline getirebilirdik.

Nüfusu benden az, devlet yapısı yok, silahı yok, 3-5 milyon Kürtten mi korkacağım Türkiye olarak? Türkiye büyük bir ülke, hesabı buna göre yapmamamız gerekiyor. Ama Kürt olunca durum değişiyor. Kürt kelimesini hangi cümleye koysanız gerçeğin dışında bir yere varırsınız.

Biz oradaki Kürtleri yanımızda görebilirdik, destek verebilirdik. Onun için vereceğimiz emek, zahmet ve bedel, bugünkünden çok daha az olurdu. Şu anda biz oraya bana göre tırnak içinde bataktayız diyebilirim. Çünkü biz bir şeyi göremedik. Orta Doğu'da Kürtlerin varlığı asla inkar edilemeyecek bir boyuttadır.

Suriye'yi iyi yönetebilseydik, Esad bize "ağabey" diyordu. Bizim mahallemiz gibiydi. Yüzyıldır bir demokrasi olamadık, adamdan bir sene içinde demokratikleşmesini istedik. Ona muhalif olan radikal İslamcı grupların bir anda çevreden merkeze gelip oturmasını, Esad'ın buradan gitmesini bekledik. Bu işin tabiatına uygun değil.

Bu noktadan sonra Kürt Sorunu'nda tekrar güvenin sağlanması, yeniden bir adım atılması mümkün mü?

Bundan sonra illa adımlar atılmak zorunda, atılacak her adım bize daha pahalıya mal olacak. Çaresi yok.

Güvenin sağlanması biraz zor. Biz onu yıktık çünkü yapamayacağımız çok şeyi söylemeye alıştık. Ümit verdik, yerine getirmedik. Bir zamanlar Tayyip Bey'in bu sorunu çözebileceği ümitler varken şimdi artık bu ümitler yok. Çünkü biz de şiddetle sorunu çözmeye kalkıştık.

Hak ihlalleri ve hukuk dışı uygulamalar halkın tepkisini, bilinci artırıyor. Kürtlük bilinci ve siyasi hak talepleri geçmişte olmadığı kadar güçlüdür şu anda.

Kürtler adalet istiyor, basit bir şey. Kürtlerin ne istediğini Ankara bir türlü anlamıyor ya da biliyor ama izliyor. Çünkü evet bunlar bunu istiyor deseler cevap vermeleri gerekiyor.

AK Parti'nin kuruluşunda Avrupai değerler vardı, evrensel yargı sisteminin devreye girmesi…

15 Temmuz kimyamızı bozdu bizim.

Yani o zamana kadar samimi miydi bu taleplerinde? Siyasal İslam'ın geldiği nokta açısından soruyorum, bu vaatlerde samimi miydi yoksa ihtiyaç kalmaması halinde geri tepilebilecek geçici sözler miydi sizce?

Kesinlikle biz Türkiye'yi yönetmeye taliptik. Bütün insanları adalet üzerinden yönetmeye taliptik. Alevi, Roman, Kürt kardeşlerimizin, Müslüman dindar vatandaşlarımızın sorunlarını çözmeye niyet etmiş ve bunun için adım atmış bir kadroyduk.

İlk aşamada askeri vesayet vardı, adım atamıyorduk. Ne zaman ki ciddi bir mücadeleyle askeri vesayeti ortadan kaldırdık, orada yılana sarıldık. İşbirliği yaptık.

Tahmin etmediğimizden fazla onlar işin içine girdi. Hatta onlar lokomotif oldu, biz arkada icraatta bulunduk. Sonra FETÖ'nün vesayeti gündeme gelmeye başladı. Biz bunu fark ettiğimizde irkildik. Ondan sonra da tabii kıyamet koptu. O güne kadar hukuk içinde kalmaya azami dikkat gösteriyorken 15 Temmuz'dan sonra doğrusu panikledik ve olayın vahameti karşısında ancak yargıyı kullanarak başarılı olabileceğimiz kanaatine vardık.

Onların yargıyı kullanırken kullandığı bütün taktikleri, araçları, biz kullanmaya başladık, can havliyle.

Peki bu fark ettik, bunlar lokomotif olmuş dediğiniz an ne zamandı?

Her konuya müdahaleleri söz konusuydu. Ne zaman ki onların bazı taleplerine hayır demeye başladık, onlar sertleşmeye başladılar. Kabullenemediler. Bazı olaylar oluyordu ama somut olarak dershanelerin kapatılması asıl kopuşu getirdi.

Eğitim sistemini reforme etme adına ve vesayetini geriletme adına müdahale ettiğimizde çok sert tepki verdiler. Ben o dönemde bazı arabuluculuklarda bulundum ama çözülemedi ve gittikçe kavga büyüdü.

Bugün yeni bir ivmelenme var gibi hükümet tarafında. Yargı reformundan bahsediliyor, yatırımcının güven duyacağı bir hukuk sisteminden bahsediliyor. Bu dönemde MHP ile koalisyon yapılan bir ortamda, daha milliyetçi ve sağ söylemin benimsendiği bir ortamda bir yere varılabilir mi?

Bugün eğer bir hukuk lazım diyor isek, ekonomide reform lazım yapmamız lazım diyorsak, zımnen bugüne kadarki politikalarımızda sıkıntı olduğunu kabul ediyoruz demektir. Bu bir itiraftır. Hata yapan birilerinin bu hatayı düzeltip doğru olanı yapmaya çalışması zor oluyor biraz.

İflasına sebep olduğun şirketi iflastan kurtarıp kara geçirmek herkese nasip olmuyor. Çünkü onun kararları sonucu, onun hataları sonucu şirket iflas etmiş. Zaten bilseydi, doğrusunu yapmak isteseydi iflas etmezdi.

Bizim buraya gelelim. İyi şeyler duymak istiyoruz. Halk olarak yorulduk. Eksiklerin telafi edilmesi, doğru şeylerin yapılması lazım diyor. Ama güven sorunu var. Medyamız biraz suskun, keşke bu kadar olmasaydı.

Herkes şu an ekranlarda şunu söylüyor: Söze değil icraata bakmak lazım. Ben de onlara katılıyorum. Tabii ki yargı işleyişi sıkıntıda. Bu başkanlık sisteminin incelenmesi, masaya yatırılması gerekiyor. Geçmişte adem-i merkeziyetçi sistemi savunuyorken geldiğimiz noktada yüzde yüz merkeziyetçi bir sistemle karşılaştık. Bir tek kişinin iradesine bağlanmış bir sistem, bir işleyiş. Bundan sıkıntılar doğacağını bazılarımız kestiremedik herhalde. Tek sesli olursa bir şeyler daha çabuk halledilir dedik herhalde.

Baktık ki kurumsal yapıdan uzaklaştıkça, kişinin tek başına verdiği kararlarda hata yapma ihtimali daha fazla oluyor. Bence bazılarımızı kabul etmiyoruz ama güçler ayrılığı diye bir şey kalmadı ülkede. Meclisin, yargının denetleme gücü ortadan kaldırılınca her şey bir tek insanın iki dudağı arasına sıkışmış oldu. Bu çok vahim bir durum.

Amerika'da, Avrupa'da otokrat liderler arasında sayılıyor Cumhurbaşkanı, saydığınız sebeplerle. Bunun geri dönüşü mümkün mü? Aynı zamanda Kürt sorunu konusu da yeniden gündeme gelebilir demiştiniz. Bu konularda öngörünüz nedir?

Bu bir süreçtir. Liderlere bağlı değildir. Vatandaşın talep ve desteği sonucu da oluyor bu, durup dururken olmuyor seçimle oluyor bunlar. Ama bunun uzun süre devam etmesi beklenemez bana göre. Bence bu bir dönemdir, bu geçer. Geçtikten sonra Türkiye'de parlamenter sisteme geçişin ben çok uzak olmadığını düşünüyorum.

Tayyip Bey'in şahsında müthiş bir enerji, kabiliyet, karizma var. Hataları bir kenara bırakıyorum. Ama şimdi Tayyip Bey'in uhdesindeki bu kadar sınırsız yetkileri onun gibi kullanabilecek ben ikinci bir adam görmüyorum. Bu kabiliyetleri daha düşük olan gelecek liderlerin bu işi götüremeyeceklerinden hareketle, muhalefette de bu çok seslendiriliyor. Başkanlık sisteminin bizde iyi sonuçlar vermediği kabul ediliyor, ben de katılıyorum.

AKP'nin yönetici kadrosuyla hâlâ yakın ilişkileriniz varsa bu kaygılarınızı paylaşıyor musunuz? Oğlunuz da milletvekili. Size bu konuda bir görev verilse yeniden rol almak ister misiniz?

Ben basit tedbirlerle yola devam edilemeyeceğini düşünüyorum. Çok ciddi radikal kararlar alınması gerekiyor ve bu zordur. Uzun zamandır bu şekilde yönetimi tercih etmiş, kadroları buna göre yönlendirmiş bir iradenin kısa bir zamanda bütün bu kararlarını geri çekmesi kolay değil.

Şimdiye kadar mahkemelere, ekonomiye, medyaya müdahale etmişizdir. Bir gün sabah kalkıp "Medya, siz istediğiniz gibi yazın," ondan sonra hakimlere "Kaçmıyorsa tutuklamayın kardeşim zaten cezaevlerinde yer yok" diyemiyorsunuz.

Bu bakımdan çok zor görüyorum.

Burada soru şu: Acaba gerçekten yapılanların yanlış olduğu ve ciddi adımların atılması gerektiğine fikren kabul edilip inanılıyor mu ve düzgün şeyler yapmak gereğine inanılıyor mu? Yoksa dışarıdan gelen şikayetler karşısında "Tamam anladık, durduracağız bu yanlışları" mı deniyor? Ben tam bilmiyorum. Siyasi kulislerden uzağım açıkçası. Zaten 2011'den sonra siyaseten kendimi emekliye ayırdığımı söyleyebilirim. Siyaseti Mücahit yapıyor. Ben bazı tespit ve tavsiyelerin iletilmesinde yarar görebilseydim aktarırdım. Biraz aramıza mesafe girdi doğrusu. Artık bir insan her şeyin doğrusunu ben biliyorum dediğinde, çevresindekilerin ona bir şey söyleme, bir tavsiyede bulunma şansı kalmıyor.

Başlangıçta bu tür bir diyaloğumuz vardı. Ben 2007'de bir gün röportajımda Abdullah Öcalan'ı yok sayamayız demiştim. Tayyip Bey'le görüştüğümüzde bana hiç kızmadı ama "Bizim görüşmediğimizi nereden biliyorsun?" dedi. Haklıydı. Benim istihbari bilgim yoktu. Onunki doğruydu, benimki yanlıştı.

Böyle bir iki olay olunca o zaman diyorsunuz ki Müslümanlıksa senin kadar Müslüman, güç desen her türlü güç var, akıllıysa senden akıllı. O zaman "Allah selamet versin" deyip vazgeçiyorsun.

O bakımdan şu an diyaloğumuz zayıf.

Tüm bu konuştuklarımız ışığında Berat Albayrak'ın istifasına nasıl bakıyorsunuz?

İslam tarihinde meşhur dört halifemiz var. İslam'ın en güzel uygulandığı dönem olarak bakıyor Ehli Sünnet. Ve Hazreti Osman halife olarak Hazreti Muhammed'in kızını da almış, böyle bir boyutu da var. Buna rağmen onun akrabalarını idareye almasını eleştiririz.

1500 yıl üzerinden geçtiği halde akrabalarına iktidarda görevler vermesini, ehliyet ve liyakat yerine akrabalık bağını öne çıkarmasını eleştiririz biz. Dolayısıyla ben bugün de yarın da iktidara gelen liderlerin aile bireylerini iktidara ortak etmelerini doğru bulmuyorum.

Bu yanlış adımın sonucudur bugün gelinen nokta. Keşke bu görev verilmeseydi.

Halkımızın, ülkemizin kaderiyle onun kaderi özdeşleşti. Onun başarıları hepimizi etkiliyor, doğru kararlardan hepimiz nimetleniyoruz, yanlış kararlardan da hepimiz zarar görüyoruz."

Diğer başlıklar

18/11/2020
19:06 Son 24 saatte 116 can kaybı, 4 bin 215 yeni hasta
18:40 Eğitim Sen üyesine şiddet uygulayan müdürün istifası istendi
18:35 Eksik’ten Bakan Koca’ya: Kürt düşmanlığı sağlığa da sirayet ediyor
18:20 MA-TUHAYDER ve ÖHD: 11 ayda 21 hasta tutuklu yaşamını yitirdi
18:11 Amedspor farkla kazandı
17:54 Çukurova Üniversitesi öğrencileri rektörlükle görüştü
17:25 'Yargılanan Diyarbakır Barosu'nun tüzel kişiliğidir'
17:18 CHP Diyarbakır İl Örgütü'nden tehdit tepkisi
17:13 Yazar Nezir Çakan tutuklandı
17:08 DTK, TJA, DBP ve HDP heyetinden Ahmet Türk’e taziye ziyareti
17:00 Savcı, savunmaları alınmadan Kışanak ve Tuncel için ceza istedi
16:51 HDP’li gençlerden Kurkut'un failinin aklanmasına tepki
16:36 Dersim'de 25 Kasım'a çağrı
16:26 Demirtaş’ı ziyaret ettikleri için yargılanan avukatlar beraat etti
16:08 Akın Birdal: Kurkut kararı Kürt’e düşmanlığı cesaretlendiriyor
16:07 Kurkut'un failini cezasız bırakan yargı Erdoğan'a göre 'şahlanış' döneminde
15:36 Kılıçdaroğlu: Anayasa değişikliği için her kesimin görüşü dikkat alınmalı
15:11 Hastane yemeğinde solucan çıktı
14:39 Ankara Kadın Platformu’ndan 25 Kasım çağrısı
14:08 DBP’den kitlesel açıklama: İç çatışmaya karşı tutum alıyoruz
14:06 Patnos Cezaevi’nde tutuklular soğuk suyla duş alıyor
14:02 SES'ten Sağlık Bakanlığı bütçesine tepki
13:19 Siverek’te 1 gözaltı
13:14 DTK Eşbaşkanı Güven’e 25 yıla kadar hapis istemi
13:11 İntihar oranları en yüksek 5 kent
12:47 Eğitim Sen: Uzaktan eğitimde sıkıntılar giderilmeli
12:26 Kürt Dil Platformu’ndan YÖK’e mektup: Kürt Dili ve Edebiyatı Bölümleri açılmalı
12:22 Tacizi protesto eden kadınlara soruşturma
12:11 Kılıçdaroğlu’dan Çakıcı hakkında suç duyurusu
12:10 Sol Parti: İktidar salgını yönetemiyor
12:03 ‘Torba yasa Ali Cengiz oyunlarının devamıdır’
12:01 Koca: Virüs kitlesel bulaşma döneminde
11:59 Akşener’den Erdoğan’a reform göndermesi: Nobellik adım
11:30 Türkiye'nin yurtdışı varlıkları azaldı
11:29 CHP'den Çakıcı'ya tepki
11:19 AYM 'kara yollarında gösteri yürüyüşleri düzenlenemez' hükmünü iptal etti
11:18 DEÜ’de ameliyatlar ertelendi
10:45 HDP Hukuk Komisyonu: Kemal Kurkut devlet eliyle katledildi
10:35 Fincancı: Birinci basamak sağlık hizmetinin örgütlenmesi gerekiyor
10:15 Hewlêr Valisi Firset Sofi yaşamını yitirdi
10:14 Hamit Kartal’ın cenazesi toprağa verildi
10:05 Vazgeçmeyen Taş: Kadınlar gerçekten birlikte güçlü
10:01 Sağlık Bakanı Yardımcısı Güven görevden alındı
10:00 İstanbul’da 6 gözaltı
09:31 Yalçındağ: Kolluğa cesaretin çok ötesi sunulmuş oldu
09:25 Koruma Kurulu’na 'kentsel dönüşüm' çağrısı
09:24 HDP’lilere ‘Demokrasi Yürüyüşü’ fezlekesi
09:22 Amigurumi tekniğiyle sağlıklı oyuncaklar örüyor
09:21 3’ü engelli 5 çocuklu ailenin çadırda yaşam mücadelesi
09:21 CHP’li Çakırözer: İktidar 'reform' dediğinde hukuk geriye gidiyor
09:16 İşsiz kalan müzisyen: Üretmekten vazgeçmeyeceğim
09:15 'Kriz nedeniyle mutfak masrafları kısılıyor'
09:13 Türkdoğan: İnsan hakları krizinin temelinde ‘Kapitalist Modernite’ var
09:11 Mutfak hesaplaması: Günde 3 ekmek ayda 135 TL yapıyor
09:10 Birakujîye karşı tarihsel sorumluluk hatırlatması
09:09 Karadeniz doğası siyanürle zehirleniyor!
09:08 İmkansızlıklara rağmen halkla birlikte hizmet üretiyorlar
09:07 İstihdamın görünmeyenleri!
09:00 18 KASIM 2020 GÜNDEMİ
00:23 Deprem Komisyonu ikinci kez toplandı: Rapor tozlu raflarda kalmasın
17/11/2020
23:27 Alaattin Çakıcı’dan Kılıçdaroğlu’na tehdit mesajı
23:11 Bağdat'taki Yeşil Bölge'ye füze saldırısı
22:48 AKP’li eski isimden ‘çözüm süreci’ne dair çarpıcı yanıtlar
22:46 Bütçe görüşmelerinde Albayrak tartışması: Bakan gitti, fatura vatandaşa kaldı
22:05 Azerbaycan tezkeresi Meclis’te kabul edildi
21:50 2 sağlık çalışanı daha koronadan hayatını kaybetti
20:41 Koronadan 103 kişi daha hayatını kaybetti
20:36 Acar'ın cenazesi polis ablukası altında defnedildi
20:09 Erdoğan:Hafta sonları 10.00 ile 20.00 saatleri arası dışında sokağa çıkma sınırlaması uygulanacak
19:38 Ekolojistler: Rant ve sermaye için hazırlanan torba yasa geri çekilsin
18:41 Paylan’dan Bakan Elvan’a: Berat Albayrak olsaydı aynı sunumu yapardı
18:28 HDP Kağıthane ilçe binasına kurşun isabet etti
17:25 Baş: Salgını en kötü yöneten iktidarla karşı karşıyayız
17:21 Kadriye Ecim’i katleden erkeğe müebbet hapis cezası
17:17 HDP'den Bingöl'de hizmet verilmeyen Alevi köylerine ziyaret
17:10 Öğrenci Sendikası: Bize biçilen kefeni kabul etmiyoruz
17:04 ‘Karar, yeni Kemallerin ölümüne alan açtı’
16:54 Kurkut ailesi: Kemal bir kez daha katledildi
16:38 Acar ve Kartal’ın cenazesi 2 ay sonra alındı
16:34 Dersim’de 2 kişi tahliye edildi
16:33 Aydın'da sağlıkçılardan pandemi uyarısı
16:20 Ailesinden 3 kişiyi kaybeden Ahmet Türk'e taziye ziyareti
16:13 Eğitim Sen: Eğitim-öğretim yılının ilk yarısında yeterli tedbir alınmadı
16:00 Kurkut davası avukatları: Delillere rağmen mahkeme beraat kararı verdi
15:18 Öğrenci Sendikası: İşsizlik kıskacında can vermeyeceğiz
15:09 Bakandan çözüm sözü alan madenciler eylemlerini sonlandırdı
15:03 Kurkut davasında beraat kararına tepki: Adliyelerden adaletsizlik çıkıyor
14:41 İzmir'de günde 3 bin 500 vaka
14:20 'Sağlık Bakanlığı sesimizi duymuyor'
14:10 NKP: Doğayı sermayeye peşkeş çekeceklerini söylüyorlar
14:07 Tutuklu kadın siyasetçilere dayanışma kartı
14:02 Oluç: Sağlık Bakanı neden hala o koltukta oturuyor?
13:53 CİSST’ten cezaevi raporu
12:57 Kemal Kurkut davasında polise beraat
12:40 Darp edilenlere 'mukavemet' davası
12:25 Gazeteci Uğur Güç beraat etti
11:59 Elvan'dan büyüme tahmini
11:55 ‘PTT şubelerinde Kovid-19 önlemleri alınmıyor’
11:48 Bahçeli Kuzey Kıbrıs eski Cumhurbaşkanı Akıncı’yı hedef aldı
11:36 İBB’den Kovid-19 tedbirleri
11:24 Avukatlardan İmralı başvurusu
11:21 Kemal Kurkut davasında 12’nci duruşma başladı
09:52 Saçılık: Devletin bana bir kol borcu varken birikimimi gasp etti
09:50 Barış mücadelesine adanan bir hayat
09:21 Cezaevinden tahliye olan Çelik: Hasta tutuklular ölüme terk edildi
09:20 Surp Digin Kilisesi de definecilerin hedefinde
09:19 Prof. Barkey: Biden döneminde en çok otokrat liderler zarar görecek
09:17 Algedik: Düzenlemeyle çöpleri atmosfere gömecekler
09:15 'Evi yıkılanın yurdunu genişletmek lazım'
09:10 Ailelere insanlık dışı yaklaşım
09:08 Gazeteci Cudi: Girê Spî, Serêkaniyê ve Efrîn’de DAİŞ uygulamaları var
09:07 Savcı şehirlerarası yolculuktan ‘örgüt üyeliği’ çıkardı
09:06 Vanlılar: Tecridin kaldırılması için mücadele etmeliyiz
09:06 HDP’li yönetici MHP’ye üye yapılmış
09:05 Aşitî: Çözüm için ulusal kurum oluşturulmalı
09:05 Tepkilerini ‘sessiz’ eylemle gösteren esnaf zor durumda
09:05 İdlib’den sessizce çekilmenin altında ne var?
09:01 Eşbaşkana gözaltında tehdit: Ülkeyi terk et
09:01 Bir pazar ve daha ötesi...
09:01 'Erkekliği' rahatsız eden ses!
09:00 17 KASIM 2020 GÜNDEMİ
08:26 Çocuğa şiddet uygulayan iş yeri sahibi tutuklandı
16/11/2020
23:22 MSB: Hakkari ve Şırnak'ta 2 asker hayatını kaybetti
23:15 Koca'dan Bilim Kurulu toplantısı ardından açıklama
21:25 İşçiler sendikalı oldukları için ücretsiz izine çıkarıldı
20:54 Malatya’da 9 siyasetçi tahliye edildi
20:51 Maden işçileri Soylu ile görüştü
20:48 HDP'li belediye meclis üyesi görevden uzaklaştırıldı
20:17 Emre Yıldır davasında faile 26 yıl hapis cezası
19:41 ABD Dışişleri Bakanı Pompeo İstanbul’da
19:35 Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nda yeni görevlendirme
19:17 Tablo ağırlaşıyor: 94 can kaybı, 3 bin 316 yeni hasta
19:11 ‘Seyit Rıza ve Şeyh Said’in davası eşitlik, özgürlük mücadelesiydi’
19:03 Kazada yaralanan avukat Türk hayatını kaybetti
18:53 Görevden alınan Eşbaşkan Özdemir tutuklandı
18:49 Babacan’dan Servet Turgut’un ailesine ziyaret
18:40 Korucu silahları ile yapılan saldırının görüntüleri ortaya çıktı
18:17 Urfa Baro Başkanı hakkında resen soruşturma
18:09 Serdar Küni'ye 4 yıl 2 ay hapis cezası daha verildi
16:49 AKP’li belediyenin yaptığı köprü açılmadan çöktü
16:44 Urfa - Mardin yolunda kaza: 1 ölü 3 yaralı
16:10 Tarsus'ta 25 Kasım çağrısı
16:08 Oğlunu tüfekle öldüren MHP'li başkan tutuklandı
16:07 Bütçe görüşmelerine korona molası
15:51 Ümit Özdağ partisinden ihraç edildi
15:12 İçişleri Bakanlığı'ndan İmamoğlu açıklaması
14:38 TTB: Sağlık Bakanlığı bütçesinde salgın yok
14:33 Konya’da bir kadın katledildi
14:28 Hakkari’de 15 günlük eylem ve etkinlik yasağı
13:58 SES'ten yoksulluğu ve halk sağlığını önceleyen bütçe talebi