Fincancı: Pandemiden tüm devlet yönetimleri sorumlu, hepsi yargılanmalı

img

ANKARA - TTB Merkez Konseyi Başkanı Şebnem Korur Fincancı, salgından tüm devlet yönetimlerinin sorumlu olduğunu belirterek, tıpkı savaşlar, toplu katliamlar ve işkencelerde olduğu gibi hepsinin uluslararası mahkemelerde yargılaması gerektiğinin altını çizdi. 

Dünyayı kasıp kavuran koronavirüs (Kovid-19) bir yılını geride bıraktı. Dünyanın dört bir tarafına hızlıca yayılan virüs, bugüne kadar milyonların ölümüne neden oldu. Hala da can almaya devam eden virüs kontrol altına alınmış değil. Pademi etkisiyle yaşananları, “yaşam hakkı ihlali” olarak değerlendiren Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi Başkanı Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı, pandemi sürecinde devlet yönetimlerinin sorumluluğuna dikkat çekiyor. Fincancı ile pandeminin yarattığı sorunları, devletlerin sorumluluklarını ve çıkış yolunu konuştuk.  
 
 Pandemiye neden olarak görülen kapitalizm koşullarında gerçekleşen sömürü ve tahakküm ilişkilerinin insan sağlığı üzerindeki etkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
 
Bu sömürü yalnızca insanın değil, aynı zamanda doğanın ve doğadaki tüm canlıların sömürülmesi anlamına geliyor. Geçtiğimiz günlerde, vizonların üretildiği bir şehirde bir anda başka bir mutasyon ortaya çıkmasıyla beraber insanlık, burada üretilen vizonları katletme kararı aldı. Dolayısıyla doğal ortamlarından alıp kendi çıkarımıza göre kullandığımız diğer canlılar, doğal ortamlarını yok etme sonucunda doğal ortamlarını terk ederek, insanlarla daha fazla iç içe yaşamak zorunda kalan canlılar da doğal ortamın tahribatıyla ortaya çıkan susuzluk, temiz havanın yok olma süreçlerinin her biri kapitalizmin sömürü çarkının bir parçası. Bu da karşı karşıya olduğumuz bu küresel salgın dışında başka küresel salgınları da göğüsleyecek olmamız anlamına geliyor. Eğer böyle bir sömürü sürdürülürse ve doğayı daha fazla tahrip etme davranışıyla karşı karşıya olursak ki kapitalizmi değiştirmeden yani bu ekonomik sistemi ortadan kaldırmadan bu sömürüyü sonlandırabilmek, sömürü sonlanmadıkça da dünyanın, doğanın ve doğadaki canlıların sağlıklı ve güvenli ortamlarda yaşamasını olanaklı kılmak çok görülmeyecek. O yüzden zaten başlı başına içinde yaşadığımız doğayı tahrip ederek, bu sömürüyü derinleştiren kapitalizm, tüm canlıların sağlığını bozuyor. Dolayısıyla bu sömürü sona ermeden bizim sağlıklı kalabilmemiz de olanaklı değil. Zaten bu sömürü düzeni; üretim devam etsin, artı değer biriksin ve kar artsın diye yaşayacak kadar sağlıklı kalabilmemize izin veriyor.
 
“Yaşayacak kadar sağlıklı kalabilmemize izin veren” bu sistem, geçen bir yılda salgınla mücadele konusunda nasıl bir yol aldı?
 
Sağlığı piyasaya açma yaklaşımı üzerinden 30 yıldan fazla bir zaman geçti ve bunun yarattığı tahribatı küresel salgında hep beraber ne yazık ki insan ölümleriyle deneyimledik. Çünkü üretim sürdüğü ve kâr etmeye devam ettikleri sürece bu sistemi de sürdürme kararlılığındalar.
 
Küresel salgının başlamasıyla birlikte atılması gereken temel adımlar vardı. Özellikle insanların toplu bulunduğu alanların kapatılması gerekirdi ama bunu tüm ülkeler son derece sınırlı yapabildi. Bunun sonucunda da bir yıla ulaşan bir küresel salgınla hayatta kalmaya çalışan insanlar ve onun ötesinde ne yazık ki hayatta kalamayan, kaybedilen insanlarla karşı karşıya kaldık. İnsanlar çalışmaya, toplu alanlarda bulunmaya, toplu taşımalara binmeye zorlandılar. Bu koşullarda da hastalığın yaygınlaşması ve bu hastalık sonucu ortaya çıkan sağlık sorunlarını gidermek için başvurulan sağlık kuruluşlarının yoğunluğuyla birlikte, hastalıkla daha fazla karşı karşıya kalan sağlık çalışanlarının yüksek ölümleriyle yüzleşmek zorunda kaldık. Geçen bir yıl içinde yalnızca Türkiye’de değil dünyanın her yerinde salgını yönetememe hali vardı. Bu tam da kapitalizmin bize bu sömürüde hayatta kalacak kadar olanak tanıması ve sınırlarımızı kendi kâr alanlarını büyütecek kadar bizi daha da daraltacak biçime dönüştürmesiyle ilgili. Egemenlerin, kendi kârından asla vazgeçmediği gibi bu dönemi de fırsata çevirerek kendi kârını arttırması da söz konusu oldu. İşin bir başka boyutu ise ne yazık ki dünyada neo-liberal sistemin dayattığı bir sağlık sistemi kurulmuş olması. Sağlığı piyasaya açma yaklaşımı üzerinden 30 yıldan fazla bir zaman geçti ve bunun yarattığı tahribatı küresel salgında hep beraber ne yazık ki insan ölümleriyle deneyimledik. Ama bu hiç de bir değer olarak düşünülmüyor. Çünkü üretim sürdüğü ve kâr etmeye devam ettikleri sürece bu sistemi de sürdürme kararlılığındalar.
 
Özelleştirilen sağlık hizmetleri birçok ülkeyi bir pazar aracı haline getirdi. Salgın sürecinde özellikle İspanya çok konuşuldu ve bazı sağlık kurumları yeniden kamulaştırıldı. Sağlık alanının özelleştirilmesi, Türkiye’de salgınla mücadeleyi nasıl etkiledi?
 
Türkiye’de özel hastaneler başta pandemi hastanesi olarak ilan edildi ve Sağlık Bakanlığı, herhangi bir ödeme yapılmayacağına dair genelge de yayınladı. Ancak daha sonra bu açılma politikaları, ekonomiyi de destekleme ve ulusal çıkar tanımlamasıyla beraber bu genelge sanki yokmuş gibi bir duruma dönüştürüldü ve genelge unutuldu. Aslında o genelge üzerinden başka bir genelge çıkmış değil dolayısıyla özel kurumların da pandemi hastanesi olarak kullanılması ve herhangi bir ücret alınmamasına dair düzenleme devam ediyor. Fakat özel hastaneler bununla ilgili bir adım atmadılar. Aslında bir kısım daha küçük ölçekli özel hastaneler, sorun yaşadıkları için kamulaştırılsın diye devletin gözünün içine de baktılar. Sonra tekrar genelge hatırlatıldığında birtakım adımlar atıldı. Özelleştirilmiş bir sağlık sisteminde çok ciddi sorunlar yaşanılacağı muhakkak. Bu aynı zamanda sağlık hizmetinde bir ayrımcılığa da yol açıyor. Çünkü özel hastanelerden hizmet alabilecek durumda olanlar yoğun bakım yatağı bulabilirken ya da hastanede yatıp en azından hastalık sürecini izlem altında geçirebilirken; bu olanaktan yoksun olanlar, kamu hastanelerindeki yoğunluk nedeniyle evlerinde takip edilmek zorunda kalıyorlar.
 
 Pandeminin başında tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de bir kriz yaşandı ve tüm toplumsal yaşam alanını etkiledi. İktidar “yeni normallerden” söz etti ve adeta tüm sorumluluk halka yüklendi. İktidarın salgın politikası geçen bir yıla bakacak olursak nelere yol açtı?
 
Doğru bir kapanma stratejisi izlemediler. Hele ki üretimin devam ettiği koşullarda çalışanlar, hem toplu olarak bulundukları fabrikalar ve atölyelerde bu hastalığı daha fazla aldılar hem de kullanmak zorunda kaldıkları toplu ulaşımlarda virüsle kaçınılmaz olarak daha fazla karşılaştılar. Aldıkları bu virüsü eve taşımaları, evde de hane halkını bu virüsle enfekte etmeleri doğal bir sonuç. Dolayısıyla burada bireysel bir sorumluluktan değil merkezi bir sorumluluktan söz etmek mümkün, bunu önlemediler. Kendi açıkladıkları verilere göre dahi 20 bine dayanmış ölüm sayılarıyla bunların önemli bir kısmının önlenebilir olduğunu göz önünde bulundurmak gerekiyordu. Bir filyasyon mekanizması işletilmiş olsaydı sıfırıncı vakaya kadar ulaşma imkânımız olacaktı. Dolayısıyla hastalık yayılmadan önlenebilecekti. Oysa bu yoğunluk nedeniyle temaslı taramalara bile yetişemediklerini biliyoruz. Önlenebilir ölümlerle karşı karşıyaysak bir yaşama hakkı ihlalinin de söz etmek mümkün.
 
 Dünya Sağlık Örgütü, Kovid-19’u pandemi olarak ilan etti. Siz de TTB olarak bazı açıklamalarınızda "sindemi" kavramını birçok kez kullandınız. Bölge illerinde sağlığa erişim konusunda yaşanan sıkıntılar, sindemiyi tarifliyor mu?
 
Sindemi; ekonominin yanı sıra özellikle sağlık kurumlarının yapılanma biçiminden, insanların yaşadıkları ortamdaki olanakların ve doğanın da dahil olduğu bir bütüncül bakış, bunların her birinin etkisi başka ek sağlık sorunlarının buna eklenmesi gibi bir değerlendirmeye işaret ediyor. O açıdan önemli. Biliyoruz ki özellikle son yılarda daha da ağır bir biçimde sınıfsal eşitsizlikler bölgede de derinleşti. Bir çatışma sürecinin devamlılığı aynı zamanda insanların kendi olanaklarıyla yaşayabildikleri koşulları da ortadan kaldırdı. Yine yaylalara ulaşmayla ilgili sınırlamalar oldu. Temel geçim kaynakları olan hayvancılıktan tutun ekin alanlarının tahribatına kadar pek çok sıkıntı yaşadılar ve bu ağır bir yoksullaşmaya neden oldu. Bu ağır yoksullaşmanın sonucu insanların aynı zamanda yaşam ortamlarından zorunlu göçüne de yol açtı. 80-90’lara benzer şekilde göç yaşandı. Ayrıca uzun süren sokağa çıkma yasaklarının da bu göçte çok büyük bir payı var ve daha görece büyük şehirlerde insanların çok sınırlı koşullarda, sınırlı olanaklarla yaşamaya zorlanmasına neden oldu. Kalabalık evlerde yaşamak zorunda kaldılar. Bu yaşadıkları işsizlikle birleşti. Çünkü büyük şehirlerde işsiz bir çoğunluk ortaya çıktı. Bütün bunlar doğal olarak insanların aynı zamanda bu sindemi öncesi sağlığını da bozan süreçlerdi. Çünkü zaten sağlığı ciddi şekilde etkilenmiş olan bu insanlar, çok ağır koşullarda ucuz emek olarak kullanıldılar ve ağır sorguya maruz kaldılar. Ek hastalıklarının yanı sıra yaşadıkları bu sınıfsal eşitsizliklerin ortaya çıkardığı sağlık sorunlarıyla beraber, küresel salgınla karşılaşma bu insanların sağlığını daha da bozucu bir boyuta ulaştırdı. Bir de bunun yanı sıra sağlık kurumlarına erişimle ilgili de sorun oldu. Özellikle kamu sağlık hizmetlerinin çöküşüyle beraber insanların sağlık hizmeti alamadığı bir boyutta kaldı ve bu sorunu arttırdı.
 
Salgının başından beri tüm çağrı ve diyalog girişimlerinize rağmen Sağlık Bakanlığı sizinle temas kurmadı ve önerilerinize başvurmadı. Bu durum nelere yol açtı? TTB’ye duyulan güveni nasıl şekillendirdi?
 
 Bu neo-liberal politikanın hayata geçirilmesinin mimarı AKP ve dolayısıyla başından itibaren iktidar dönemindeki tüm Sağlık Bakanları bu çöküşten sorumlu. Bugün yaşadıklarımızın sorumluları olarak her birinin anılması ve bu sorumlulukları nedeniyle yargılanması gerekiyor.
 
Türkiye’de salgının başında Sağlık Bakanlığı aracılığıyla turkuaz tablolar üzerinden sanki çok bilgi paylaşılıyormuş gibi bir görüntü verdikleri için bir güven oluşmuştu. Ancak TTB’nin daha salgın Türkiye’ye gelmeden önce başlattığı çalışmalarla birlikte bu turkuaz tablonun gerçeği yansıtmadığına dair toplumla paylaştığı bilgiler ve gerçekler sağlık bakanlığına olan güveni adım adım sarstı ve onları gerçekleri açıklamak zorunda bıraktı. Bu çok hoşnut olacakları bir durum değildi. Salgını yönetmeme hallerini örtbas etme çabası görünür olunca bu görünürlüğü sağlayan sağlık, emek ve meslek örgütleriyle ilgili de bir çalışma sürecini başlattı. Ama Sağlık Bakanları eskiden beri zaten TTB ile ilişkilerini çok sınırlı tutar, zorlanmadıkça bir ilişki kurmamayı yeğler. Her dönem sağlık bakanlarından randevu istenir ama sağlık bakanıyla bir görüşme sağlanamaz. Dolayısıyla bu bir iktidar davranışı. Böyle şekillenmiş bir iktidardan başka türlüsünü beklememek gerekiyor. Burada önemli olan bizim sözümüzü bütün şeffaflığıyla paylaşıp kamuoyunu bilgilendirme sorumluluğunu yerine getirmemiz. Her seferinde kendimize, ‘halk sağlığını korumak için gerekli adımları atıyor muyuz?’ diye sormamız lazım. Başından beri TTB bunu yapmaya gayret etti. Bunun için kendi alanında gerçekten önemli bilim insanlarımızın zaten üyesi olduğu bir örgüt olmanın avantajını kullandı ve bilim insanlarıyla birlikte yol aldı. Bunun sonucunda da TTB’nin toplumda bir güven kazandığı muhakkak. Biz başından beri bağımsız bir örgüt olduk. TTB, hükümetlerden bağımsız olarak hakikat neyse onu söylemeye gayret eder.
 
Geçen süre içinde alınan tüm kararların yarattığı sonucun sorumlusu olarak iktidar topu, oluşturduğu bilim kuruluna attı, bilim kurulu ise iktidardan bağımsız açıklamalar yapmadı. Peki, bahsettiğiniz yaşam hakkı ihlalinden kim sorumlu?
 
Bu neo-liberal politikanın hayata geçirilmesinin mimarı AKP ve dolayısıyla başından itibaren özellikle de AKP iktidarı dönemindeki tüm Sağlık Bakanları bu çöküşten sorumlu. Bugün yaşadıklarımızın sorumluları olarak her birinin anılması gerekiyor ve her birinin zaman içinde bu sorumluluk nedeniyle yargılanması gerekiyor, çünkü bunun bedeli yaşam hakkı ihlalidir. Bugün geldiğimiz ve durduğumuz yer insanların yaşamlarını yitirmesine neden olmuştur. Diğer yandan İçişleri Bakanlığı’nın genelgeleriyle yönetilen bir salgın söz konusu olduğuna göre burada yalnız Sağlık Bakanı’nın değil İçişleri Bakanı’nın da sorumlu olduğunu görmek gerekir. Bilim Kurulu’nun ise bilim insanları olarak bilimsel ilkeler çerçevesinde önerilerde bulundukları muhakkaktır, ancak bu önerilere uyulup uyulmadığına dair zaman zaman kendilerinin de değişik ortamlarda ifade ettikleri bir gerçek vardı. Onlar önerilerde bulunuyordular ama bu önerilere uyulması söz konusu olmuyor. O zaman bu önerilere uyulmamasında, merkezi bir karar veriliyor olmasında başta kimin sorumluluğu vardır diye düşünecek olursak tabii ki özellikle ‘Başkanlık Sistemi’yle birlikte bir tek adam yönetimine de dönüşmüş olan Türkiye’de, Cumhurbaşkanı’nın sorumluluğu vardır. Dolayısıyla bütün yaşam hakkı ihlallerine baktığımızda zincirleme bir sorumluluktan söz etmek mümkün.
 
 Aynı zamanda kalıcı hastalıklara da neden oldu bu süreç…
 
Evet, bu da diğer yanı. Sadece yaşam hakkı ihlali değil, bu hastalığın kalıcı birtakım zararlara yol açtığı da bilinen bir gerçek. Özelikle en fazla bilinenlerden biri insanların akciğerlerde kalıcı bir solunum sıkıntısıyla karşı karşıya kalması. Yalnızca ölüme yol açmaktan değil, bu kalıcı zararlardan dolayı da sorumluluklarının tanımlanmış olması gerekiyor.
 
Sizi aynı zamanda insan hakları mücadelesindeki kimliğinizle de tanıyoruz. Bahsettiğiniz üzere sorumluluğu bulunan devlet yöneticilerinin, yaşam hakkı ihlali çerçevesinde nasıl bir yargılama sürecine tabi tutulması gerekir?
 
Bir bütün olarak baktığımızda hem kapitalizmin dayattığı sömürü düzeni hem de bu sömürü düzeninin yararlı bulan bütün devletlerin yönetimleri bu süreçte ortaya çıkan zararlardan sorumlu sayılmalı. Yeni bir dünya düzeni diye tanımlıyorsak, bu devlet yöneticilerini yargılayabileceğimiz büyük bir uluslararası ceza mahkemesiyle bu davaları önümüze getirmemiz ve belki bugün egemenlerin hukuku içinde yargıya yansıması olanağı olmazsa bile en azından toplum vicdanında yargılanmalarını sağlamamız gerekiyor. İnsan hakları mücadelesi içinden yakından bildiğim bir model uluslararası mahkemeler. Bu mahkemeler sadece savaşlar, toplu katliamlar, işkenceler, ağır insan hakkı ihlalleri ile sınırlı olmamalı. Uluslararası ceza mahkemeleri aynı zamanda kar hırsıyla yönetilen bir dünyada dünyayı tahrip edenlerin sorumluluğunu da ele alan bir yandan bakmalı. Dolayısıyla kimleri dahil edebiliriz. Aslında toplumun bütün bileşenlerini dahil edebiliriz. Ekosisteme dair sözü olandan ayrımcılığa dair sözü olana ve bir bütün olarak sağlık politikalarına yaşamla ilgili tüm politik süreçlere müdahil olanların bir arada olacağı devasa bir uluslararası mahkeme belki bunun ötesine geçebilir.
 
 Uluslararası mahkemeler sadece savaşlar, toplu katliamlar, işkenceler, ağır insan hakkı ihlalleri ile sınırlı olmamalı. Uluslararası ceza mahkemeleri aynı zamanda kar hırsıyla yönetilen bir dünyada dünyayı tahrip edenlerin sorumluluğunu da ele alan bir yandan bakmalı. 
 
Bir yıllık süre içinde sizin de geçenlerde dediğiniz gibi birçok yeni kavram hayatımıza girdi ve birçok kavram da tartışıldı. En çok tartışılan kavramlardan biri “normal” oldu. Siz "normal" olmayı nasıl tarifliyorsunuz?
 
Bir bize dayatılan normaller var, bir de normal kavramının kendisi tartışmaya muhtaçtır. Kime, neye göre normali de tartışmak gerekir? Örneğin sağlıklı bir insanın normaliyle sağlığında sıkıntılar olan bir insanın normali birbirinden farklı olabilir. Bir insanın nefes darlığı söz konusuysa onun normal merdiven çıkma hızı ve mesafesiyle böyle bir sıkıntısı olmayan insanın normal merdiven çıkma hızı ve mesafesi farklı olacaktır. Bu normallerin dışında çok daha kapsamlı; insanlık ve dünyaya dair o biriktirilmiş değerleri öne çıkaran bir yerden dünyaya bakmak gerekiyor. Bunu küresel salgında çok açık gördük. Bizim için normalleştirdikleri bir kent yaşamı, bu kent yaşamının bizim için normalleştirdiği yaşam hızı, yalnızlaştırma ve örgütlü mücadeleyi ortadan kaldıran bir normalleştirme olmaması gerekiyor. Dolayısıyla eğer yeni bir yaşam tanımlayacaksak; insanlık, doğa, diğer canlılar yararına geçmişten aldığımız değerleri geleceğe taşımak gerekiyor. Geçmişte yaptığımız hataları görüp kapsamlı özeleştiri yapabilmek, bunlarla yüzleşmek gerekiyor. Bu yüzleşmelerin sonucunda ortaya çıkacak yeni değerleri kurmak gerekiyor. Bunun için de birlikte davranmanın önemi çok büyük. Yan yana durmanın ve tabi ki bu yan yana duruşta da yatay bir düzlemde durmanın önemi var. Çünkü hayatımızda dikey bir konumlanış normalleştirildi. İşte tam da buna karşı bir sorgulamak ve belirsizlikleri ortadan kaldıracak değerler üzerine kurulu belirli bir yaşam modeline sahip çıkmak gerekiyor. O açıdan normali sorgulayalım.
 
Yeni bir yıla giriyoruz. Yeni yıla dair ne söylemek istersiniz?
 
Belirsizlikler ortadan kaldırabildiğimiz ve tabi ki bu belirsizlikleri ortadan kaldırdığımız bir dünyada kendimizle daha açıklıkla yüzleşebildiğimiz koşulları yaratalım. Yalnız kalmayacağımız hep yan yana duracağımız bir dünya olsun. Kendiniz için değil, birbirimiz için bir şeyler yapabilmek ve bu dünyaya değer katabilmek mümkün olsun ve yeni yılda yeni bir dünya olsun.
 
MA / Zemo Ağgöz

Diğer başlıklar

24/12/2020
13:10 DAD: Gağan Bayramı barışa vesile olsun
13:00 Özgür Gündem ana davası görüldü
12:58 ‘KCK Avukatlar Davası’ ertelendi
12:40 Yeneroğlu’ndan Soylu’ya: Kendi mevzuatından bihaber İçişleri Bakanı
12:36 Hakkari’de 57 yerleşim yeri ulaşıma kapandı
12:29 HDP Sözcüsü Günay: AİHM kararı siyasilerin 'rehine' olduğunun kanıtı
12:22 Eren Keskin’in davalarının birleştirilmesi kararı
12:21 Tutuklu eşbaşkanların duruşması ertelendi
12:11 Şengalilerin nöbet eylemi 23’üncü günde
12:02 Siirt Barosu’ndan Demirtaş kararına ilişkin açıklama
11:51 HDP’li Dündar’ın duruşması ertelendi
11:50 Van'da 3 bin 251 asker ve korucuyla operasyon
11:43 Can Dündar’ın Özgür Gündem'e destek davasının duruşması görüldü
11:41 Gazeteci Boltan’ın davasında savcı mütalaa hazırlayacak
11:29 Batman’da HDP'lilere 1 milyon TL'yi bulan cezalar kesildi
11:18 Açlık grevi 28’inci gününde
11:17 Soylu, AİHM’in Demirtaş kararı için 'hiçbir anlamı yok' dedi
11:03 Eğitim Sen’li Abbas Şahin tahliye edildi
10:50 İngiltere Dışişleri Bakanı'na Leyla Güven mektubu
10:43 Karataş'ın iddianamesi hazırlandı: Haberleri 'suç delili' sayıldı
10:21 İşçiye yüzde 25 vaat ettiler, kayyımla yüzde 5'te anlaştılar
10:13 EŞİK’ten Meclis raporu: Kabul edenler, etmeyenler; kabul edilmemiştir
09:39 Sur’daki Mehmethan Pasajı da yıkılacak
09:39 Çevre Ajansı düzenlemesi Meclis’te kabul edildi
09:12 Fincancı: Pandemiden tüm devlet yönetimleri sorumlu, hepsi yargılanmalı
09:06 6 bin TL kira veren esnaf: 500 TL ile hangi açığımızı kapatalım?
09:06 Güven’in avukatı: Karar hukuki bir skandaldır
09:05 'Bu bütçe 2021 yılını kaldırmaz'
09:02 Dolmuş şoförlerinden 'Bin TL' tepkisi
09:02 Cezaevi ihlallerinin yazıldığı faks 'tehlikeli' bulundu
09:01 'STÖ'lere kayyım atanması sivil hayata darbedir'
09:00 Delil olmadan 5 yıl tutuklu kaldılar: Pardon!
09:00 Yıl karanlık, direniş büyük oldu
09:00 24 ARALIK 2020 GÜNDEMİ
08:41 CHP'li eski başkan tutuklandı
23/12/2020
23:54 Trump’tan, CAATSA yaptırımlarını da içeren tasarıya veto
22:38 Mardin yolsuzluk soruşturmasında 3 yönetici daha tutuklandı
21:47 Leyla Güven açıklaması ‘suç’ sayıldı
20:32 Darp edilen Piroğlu: Düştüğümüz yerden kalkıp yürümesini de biliriz
20:14 Demirtaş’ın tahliyesi için başvuru yapıldı
19:43 Koronadan 259 kişi daha hayatını kaybetti
19:06 Pakistan’lı aktivist Beluci katledildi
19:01 İsrail’de hükümet düştü, erken seçim Mart'ta
18:09 HRW: Demirtaş’ın siyasi nedenlerle hapiste tutulduğu doğrulandı
18:00 HDP'li İmir'in aracı kaza yaptı
17:48 Davutoğlu’ndan Demirtaş kararı açıklaması
17:40 Meclis’te İstanbul Sözleşmesi karşıtı kitapçık dağıtıldı
17:35 ABD’li milyarderlerin serveti pandemide daha da arttı
17:32 'Roboski araştırılsın' önergesi AKP-MHP oylarıyla reddedildi
17:29 Van'da tutuklu sevkleri sürüyor
17:25 AKPM raportörlerinden Demirtaş çağrısı
17:22 Metin Lokumcu’nun davası Trabzon’a sevk edildi
16:58 Katletme girişiminde bulunan Akın’ın duruşması ertelendi
16:49 STK’lerden Meclis’e ziyaret: Sivil alan kontrol altına alınmak isteniyor
16:38 Amedspor, Ankara'dan puanla döndü
16:32 Kara Avcılığı Kanunu’nun kaldırılmasını teklif etti
16:16 Kılıçdaroğlu’ndan Gergerlioğlu’na destek telefonu
16:08 Eğitim Sen'den yüz yüze sınav tepkisi: Akıl tutulması
15:52 Dink davasının 115’inci duruşması da ertelendi
15:46 341 STK'den kayyım tasarısına tepki
15:35 Erdoğan kararını tanımadığı AİHM’e üç defa başvurdu
15:32 HDP'li Polat serbest bırakıldı
15:31 ‘Çin tören treni meğerki sürgün taşıyormuş!’
15:18 Açlık grevindeki tutuklulara dayanışma kartları gönderildi
15:10 Bulanık Belediye Eşbaşkanı tahliye edildi
15:08 ‘5 maskeyi dağıtamayanlar 50 milyon aşıyı nasıl yapacak?’
15:08 Dersim’de Gağan kutlaması
15:03 Eğitimci Şahin hakkında 15 yıl hapis istemi
14:47 Rosa Kadın Derneği üyelerine 15 yıl hapis cezası
14:41 Demirtaş’ın avukatı: Bırakılmadığı her saniye suç
14:37 Haber-Sen’den TRT yönetimine: Süreci şeffaf yürütün
14:24 Sancar: AİHM'in Demirtaş kararı ülke için bir şans
14:22 Tutuklamaya tepkiler büyüyor: Leyla Güven onurumuzdur
14:17 Ebru Timtik’in teyzesi tahliye edildi
13:57 DİSK'ten 'insan onuruna yaraşır' asgari ücret talebi
13:56 ‘Sendikal mücadele yargılanamaz’
13:41 Kısa çalışma ödeneğinin süresi uzatıldı
13:32 Erdoğan: AİHM, mahkemelerimizin yerine karar veremez
13:29 BTS’den uyarı: Yasalara uygun davranın
13:19 'Tecridin sonlandırılması barışın önünü açacaktır'
13:02 Kaçırılan HDP'li Polat gözaltına alındı
13:02 TJA'dan Güven tepkisi: Karar kadınlar için yok hükmündedir
12:49 Uzaklaştırma kararı biten erkek yine darp etti
12:43 Buldan’dan Demirtaş yanıtı: Bu karar sizi bağlar efendiler
12:24 Hem parasını kaptırdı hem de ölümle tehdit ediliyor
12:03 Bölge kentlerinde kar: 821 yerleşim yerinin yolu kapandı
11:26 TTB’den Kovid-19 aşısına dair tutum belgesi
11:26 CHP’den asgari ücret için 27 maddelik kanun teklifi
11:24 Can Dündar'a 27 yıl 6 ay hapis
11:02 Roboski davasında karar duruşması ertelendi
10:52 Xelef: Türkiye elinden gelse tüm Arap coğrafyasını işgal eder
10:49 Kürtçe şarkı söyleyen askere soruşturma
10:39 Çocuklarının TSK'nin hava saldırısında yaşamını yitirdiği açıklandı
10:29 ÖHD: Yargı karar veren değil tebliğ eden konumda
10:05 İstanbul'da gözaltına alınanlar serbest
09:50 Pandemide Kürtçe öğrenme isteği arttı
09:38 Cezaevlerinde açlık grevi eylemi 27’nci gününde
09:11 Çıplak aramaya maruz kalan kadınlar: Aylarca etkisinden çıkamadık
09:11 Siirt Belediyesi’nin alacakları 4 milyon TL eksik gösterildi
09:11 Romanların geçim kaynağı ata mesleği kargı
09:11 ‘Kelepçeli fotoğraf devletin resmi tavrıdır’
09:10 3 yıl önce yaşamını yitiren tutuklu 'propaganda’dan yargılanıyor
09:10 Pazara gidenler en ucuz ürünleri bulma telaşında
09:10 4 yıldır tutuklu oğlunu göremiyor
09:10 HDP Mardin İl Eşbaşkanı: Mızrak çuvala sığmıyor
09:01 Madra: Erdoğan rejimini ayakta tutan muhalefetin vizyonsuzluğudur
09:01 Kız kardeşliğin yılı: Yükselen mücadele ve cesaret
09:01 Mersin Tabip Odası: Pandemide en çok yoksullar ölüyor
09:00 23 ARALIK 2020 GÜNDEMİ
08:11 Kaybolan kız çocukları bulundu
22/12/2020
22:34 MSD: Türkiye'nin saldırıları çözüm umutlarını tüketiyor
22:19 Irak 8 ülkeye ulaşımı askıya aldı
22:13 Güven Elazığ Cezaevi'ne sevk edildi
21:17 ABD'den Suriye Merkez Bankası’na yaptırım
20:54 Taş ocağında patlama: 1 işçi yaşamını yitirdi
20:47 Sinn Féin: Leyla Güven derhal serbest bırakılsın
20:07 Libya tezkeresi 18 ay daha uzatıldı
19:55 Korona tablosu: 251 vefat, 19 bin 256 yeni vaka
19:49 AKP Sözcüsü Çelik’ten Demirtaş kararına ilişkin açıklama
18:50 TUHAY-DER'in açlık grevlerine ilişkin ziyaretleri devam ediyor
18:42 3 gazeteciye Efrîn paylaşımları nedeniyle ceza istemi
18:37 Demirtaş: Suç işledikleri kesinleşmiş oldu
18:33 HDP: Demirtaş ve rehin tutulan siyasetçiler derhal serbest bırakılmalı
18:16 İzmir’de Maraş Katliamı’nda yaşamını yitirenler anıldı
18:12 Demirtaş’ın avukatları: Karar kesin ve bağlayıcı
18:00 DBP'den polis müdahalesi sonrası açıklama: Tek yol ulusal birlik
17:35 Çıplak arama paylaşımlarına soruşturma açıldı
17:33 İzmir’de asgari ücrete ilişkin bildiri dağıtımı
17:14 AİHM, Demirtaş’ın derhal serbest bırakılmasına karar verdi
17:00 Mahmur'da açlık grevini üçüncü grup devraldı
16:57 Sancar: Tek çıkış yolu ortak mücadele
16:47 TÜİK’in teklifi ülke gerçeklerini yansıtmıyor
16:32 Cinsel saldırı failine ‘emniyetteki ağabey’ kalkanı!
16:28 Korkmaz Tedik Parkı’na destek
16:26 Baş’tan Güven’in tutuklanmasına tepki: Şiddetle protesto ediyorum
16:16 Gazeteciler Şahin ve Gayıp’ın duruşması ertelendi
16:15 Kafe Bar Emekçileri Dayanışma Ağı taleplerini SGK’ye iletti
15:40 Güven için yapılan açıklamada HDP'li Piroğlu darp edildi
15:32 Akar’dan ABD’nin yaptırım kararına ilişkin açıklama
15:31 HDP ve Devrimci Parti’den işçilere ziyaret
15:30 Mardin’de 'kutu' alarmı
15:29 Dev Sağlık-İş: İnsanca yaşanacak ücret
15:26 Kılıçdaroğlu: Çıplak arama yıllardır var
15:24 HDK Mersin Eş Sözcüsü Yavuz: Açlık grevine sessiz kalırsak...
15:21 Bölge kentleri için kar ve sağanak yağış uyarısı
15:16 Birleşik Kürt Kadın Platformu’ndan 4’üncü yıl videosu
15:14 Pandemi döneminde tutuklulara ceza içinde ceza
15:08 TTB: Aralık ayında PCR pozitif sayısı 543 bin
14:52 İstanbul Tabip Odası: Dr. Gökalp’ın tanığı ve kefiliyiz
14:43 Yapı-Yol Sen: AFAD emekçilerinin özlük hakları düzeltilsin