Av. Bayraktar: Cezaevlerinde ‘İntihara sürükleme’ politikası yürütülüyor

img

ANKARA- Cezaevlerinde gelecekte uygulanacak politikanın temellerinin 12 Eylül’den hemen sonra DGM sürecinde atıldığını kaydeden avukat Kazım Bayraktar, geçmişte işkence yapılan tutuklara yönelik “bedenini diri tutacaksın” politikası yerine bugün fiziksel ve ruhsal işkence biçimleriyle “intihara sürükleme” politikasının uygulandığını söyledi.

Tecrit politikasıyla tutukluların işkence ve ölüme terk edildiği cezaevlerinden her geçen gün yeni cenazeler çıkıyor.  12 Eylül’de cezaevlerinde başlatılan uygulamalar tüm topluma yayıldığı gibi bugün de ölümle sonuçlanan işkence, hak ihlalleri, hukuksuzluklar, hasta mahpusları ölüme terk etme ve tecrit cezaevinden başlayarak bütün toplumu kuşatma altına alma siyaseti yürütülüyor. En son Silivri 5 Nolu Cezaevi’nde işkence sonucu yaşamını yitiren, Ferhan Yılmaz için cezaevi idaresi “kalp krizi” dedi ve hastane kayıtlarına “bulaşıcı hastalık” olarak geçildi. 
 
12 Eylül 1980 darbesinden bu yana avukatlık yapan Kazım Bayraktar, “Cezaevlerinde bugün yapılanların temel politikası yine 12 Eylül’de atıldı” diyor. 12 Eylül döneminde Diyarbakır cezaevinde tutulan PKK’nin öncü kadrolarından Mazlum Doğan ve Kemal Pir’lerin avukatlığını da yapan, cezaevlerindeki tanıklıkları üzerinden Çağdaş Hukukçular Derneği’nin (ÇHD) "Mahpusluktan Kürek Mahkumluğuna"  ve Ulucanlar Cezaevi’nin anlatan kitapların yazımında yer alan Bayraktar ile 12 Eylül’den bugüne cezaevlerindeki politikaları ve topluma yansımasını konuştuk.
 
Cezaevlerinde işkence ve ölümler yaşanıyor ama kayıtlara başka isimlerle geçiliyor. En son Ferhan Yılmaz, işkenceyle öldürüldü ama “Bulaşıcı hastalık” olarak kaydedildi. Bu yaşananlar neyi ifade ediyor. Cezaevlerinde nasıl bir hukuk uygulanıyor?
 
Cezaevlerinde hasta tutuklulara yapılanlar, işkence biçimlerine, intihara sürükleme ve benzeri olaylara baktığımda genelde 12 Eylül dönemini hatırlarım. 1990’lı ve 2000’li yıllar özellikle F Tipi Cezaevlerine geçiş sürecini hatırlarım. O dönemlerdeki cezaevi politikalarının arkasındaki gerçek amaçla bugünün amaçlarının biçimsel farklılıklar var ama özü itibariyle aynı olduğunu görürüm. Bugünü anlamak için yine 12 Eylül’e bakmak gerekiyor. Cezaevlerinde bugün yapılanların temel politikası yine 12 Eylül’de atıldı. 12 Eylül öncesinde de var ama 12 Eylül bir dönüm noktası olduğu için bahsediyorum. Yoksa 20’li 30’lu yıllara gittiğimizde kitlesel Kürt katliamlarının yaşandığını ve o dönemin zindanlarını gündeme getirmek mümkün.
 
Türkiye’de bugünkü hukuksal durumu anlamak için de 12 Eylül’e gitmek lazım. Bugünkü hukuk 12 Eylül hukukun öngördüğü bir hukuk. 12 Eylül darbesi hem siyasi anlamda hem ekonomik hem de hukuksal anlamda bir temeldir. Türkiye’nin devletiyle, toplumuyla, ekonomisiyle yeniden yapılandırıldığı bir süreçti ve darbe de bunun için yapıldı. Darbe öncesindeki toplumsal mücadele, sınıf, Kürt halkının mücadelesi egemenleri büyük ölçüde korkutuyordu ve ekonomide neo-liberal uygulamaları istedikleri gibi yerine getiremiyordu. Çünkü özellikle işçi sınıfı bu uygulamalara karşı direniş halindeydi. Bu direnişi kırmak, gerek işçi sınıfının gerekse Kürt halkının, siyasi temsilcilerinin örgütlenme yapılarını dağıtmak için 12 Eylül darbesi gündeme getirildi. 12 Eylül’le beraber hukuktan, siyasetten ekonomiye kadar her şey yeniden yapılandırıldı. 12 Eylül hukuku yani asgari darbe hukukuyla bir Anayasa hazırlandı, ceza yasaları, iş yasaları değiştirildi. Toplumsal örgütlenmelere yarayacak tüm yasalar değiştirildi. Sözde sivil sürece geçildi. Ama o sivil süreç yine 12 Eylül’ün sivil biçimiydi. O günden bu yana da gündemde. 12 Eylül Anayasasını daha da geriye götürebilecek değişiklikler yapıldı. Öncelikle yargı üzerinde yürütmenin denetimin artıracak değişiklikler yapıldıktan sonra bugünkü yargı sistemi 12 Eylül yargısından daha beter hale getirildi.  12 Eylül hukuk sisteminde az da olsa var olan güçler ayrılığı bugün tümüyle ortadan kaldırıldı. O gün 5 generalin denetim ve kontrolünde sıkıyönetim mahkemelerinde yargılamalar yapılıyordu, işkenceler de onların denetiminde emniyet ve cezaevlerinde yapılıyordu. Şimdi de sarayın, saray etrafında birleşmiş tarikat ve MHP’den oluşan bir koalisyon var. Bunların hepsinin bağlı olduğu tek adam üzerinden tüm yargı sistemi ve devletin tüm birimleri saraydan talimat alarak iş yapar hale geldi.
 
OHAL sürecinden bu yana avukatların, insan hakları savunucularının,  yerinde inceleme yapanların uyarıları vardı. Siz de 1980’lerden bu yana cezaevlerine gidiyorsunuz, bu alanda mücadele veriyorsunuz. Geçmişle kıyasladığınızda bugün nasıl bir tablo ortaya çıkıyor?
 
12 Eylül’de darbeyle birlikte tüm sol, demokratların, işçilerin, örgütlenmelerin, yapıların tüm her şeyin özneleri darmadağın edildi. Yasal olan tüm kurumlar kapatıldı ve yöneticileri tutuklandı. Kimileri cezaevinde öldürüldü. O dönem cezaevi ve işkence öne çıkıyordu. İnsanlar emniyette sürekli işkenceden geçiyordu. Gözaltına alınıp da işkenceden geçmeyen insan sayısı çok sınırlıydı. İkinci işkence süreci de cezaevinde başlıyordu.  O dönemin Diyarbakır Cezaevi’ne aslında bir vahşet evi demek daha doğru. Diyarbakır, Metris, Mamak gibi cezaevleri tarihsel literatüre girdi. Oralarda uygulanan vahşet bugün o düzeyde değil. Fakat cezaevlerinde geleceğe dönük uygulanacak politikanın temelleri 12 Eylül’den hemen sonra DGM sürecinde atılmaya başlandı. Ama 1980’lerin ikinci yarısı ve 1990’ların başlarında hem toplumsal hem de cezaevlerindeki mücadelenin kazanımları söz konusuydu. O süreç bu kazanımlarla geçti. Ama 1996 ve 2000’lere doğru gelindiğinde cezaevlerinde denetim sağlayamadıkları takdirde toplumsal muhalefeti de denetleyemeyeceklerini, kontrol edemeyeceklerini çok iyi biliyorlardı. Bu nedenle yeniden cezaevlerine yüklenmeye başladılar.
 
12 Eylül döneminde gençliğin öne gelen devrimci liderlerinin de avukatlığını yaptınız, zor koşullarda cezaevlerine ziyaretlerde bulundunuz, tanıklıklarınızdan biraz bahseder misiniz?
 
 
 Demir kapı, küçük bir mazgal… Rıza Altun ve Kemal Pir geldi. Kısa bir konuşma oldu ve asker mazgalı kapattı, görüşme orada bitti. Avukat müvekkil görüşmesinin böyle olduğu bir ortamda yargılamaların nasıl olacağını tahmin etmek zor değil.  
 
Darbeyle birlikte yüzbinlerce insan işkenceden geçtikten sonra askeri cezaevlerine ya da askerileştirilmiş cezaevlerine konuldu. Cezaevleri birer toplama kampına dönüştürüldü.  Ben özellikle Diyarbakır, Metris ve Mamak’tan bahsedeceğim. 12 Eylül döneminde 1981 yıllarında avukatlığa başladıktan bir süre sonra birlikte çalıştığımız avukatlık büromuz vardı. O dönemlerde aileleri, arkadaşları vekaletlerini getiriyordu biz de takip ediyorduk. Bu süreçte bir de Diyarbakır’dan talep geldi. Mazlum Doğan, Kemal Pir ve Mehmet Hayri Durmuş’un da içinde olduğu 20’ye yakın PKK davasının tutsağının vekaletlerini aldık ve davalarını üstlendik. Bu süreçte Diyarbakır Cezaevi’ne gitme imkanımız oldu. Diyarbakır Cezaevi’ni anlatmak bile çok zor. Biz Ankara’dan nöbetleşe gidiyorduk. Bu süreç içinde polis takibi altında olduğumuzu da daha sonra öğrendik. Aldırmadık, devam ettik. Diyarbakır’ı hukuksal yanıyla anlatacak olursam; ilk görüşe gittiğimde Kemal Pir ve Rıza Altun’la görüşmek istedim. Asker, önce isimlere baktı ve hemen komutanına bildirdi. İsimler onların tehlikeli bulduğu kişilerdi. Sonrasında görüşme süresinin bir dakika olduğunu söylediler. Cezaevinde yaşananları biliyorduk ama avukat görüşünün de bir dakika olacağını ummuyordum.  Görüşmek önemliydi, en azından ‘yanınızdayız, avukatınız olarak savunmanızı yapacağız’ demek, moral verecek birkaç cümle söylemek bile çok önemliydi o vahşethanenin içerisinde. Bu nedenle bir dakikalık görüşe girdim. Demir kapı, küçük bir mazgal… Rıza Altun ve Kemal Pir geldi. Kısa bir konuşma oldu ve asker mazgalı kapattı, görüşme orada bitti. Avukat müvekkil görüşmesinin böyle olduğu bir ortamda yargılamaların nasıl olacağını tahmin etmek zor değil.  Daha sonra müvekkillerimizin dövülerek görüşe getirilip götürüldüğünü öğrendik ve görüşlere gitmeye imtina ettik. İkinci kez birçok müvekkilimizle görüşemedik. 
 
Mamak Cezaevi’nde görüşme süresi 5 dakikaydı. Sonra mücadeleyle 10-15 dakika oldu. Ama Diyarbakır’da olduğu gibi tel örgü, mazgal, benim ensemde bir onun ensesinde bir asker görüşmeyi dinliyor. Mamak cezaevinde kayıt için sıraya girdiğimizde işkenceden insanlar getiriliyordu ve sanki gözdağı vermek için de bize gösteriliyordu. İçeriye girdiğimizde demir kafeslerin içinde elleri arkadan bağlanmış, diz çöktürülmüş insanları görerek görüşe giderdik.  Metris’teki görüşmeler direnişlerden dolayı 15 dakikaydı ama içerideki işkenceleri biliyoruz. Görüşmeler hep kontrol altındaydı. Cezaevlerinde çok insanı öldürdüler.
 
1996 ve 2000’li yıllara gelindiğinde bu politika nasıl şekil aldı?
 
1996’ya doğru cezaevlerinde tek tip elbise gündeme getirildi yeniden. Buna karşı açlık grevleri ve ölüm oruçları yapıldı.  Böylece bu saldırı geri püskürtüldü. 2000’lere gelindiğinde ise CHP iktidarında Ecevit hükümeti vardı. 1999 yılında Ulucanlar Cezaevi’ne operasyon yapıldı ve 10 devrimci, sosyalist vahşi bir biçimde katledildi, birçoğu sakat bırakıldı. Bir provaydı ve takip eden 2000 yılında Burdur Cezaevi’ne de benzer operasyon yapıldı. Veli Saçılık'ın kolu koparıldı ve birçok insan sakat bırakıldı. 19 Aralık 2000 yılında 20 cezaevinde aynı anda operasyon başlatıldı. Bu operasyonlarda 30’dan fazla insan öldürüldü. Daha sonra açlık grevleriyle direnişe geçildi ve bu süreçte ölenlerin sayısı giderek artı.
 
 2000 yıllarından sonra AKP iktidarı “işkencede sıfır tolerans” sözleriyle geldi ama bugünün cezaevlerinde yaşananlara da tanıklık ediyorsunuz, neler söylersiniz?
 
Evet, AKP’nin iktidarıyla birlikte sanki yeniden demokratik bir ortama geçiliyormuş gibi bir hava yaratıldı. Ama AKP, şu kolaylığa sahipti; daha önceki iktidar tarafından F Tipi Cezaevleri kurulmuş, devrimciler, Kürt siyasetçilerin hepsi buralara kapatılmıştı. Büyük ölçüde bir baskı sağlanmıştı. Bu baskı ortamında kısmen bazı gevşemeler yaparak toplumsal algı yaratıldı. Sadece cezaevlerinde değil genel olarak bu yapıldı.  Amerika, Avrupa Birliği (AB) destek çıktı ve krediler şişirilerek, neo-liberal ekonomi uygulanarak krediler yoluyla orta sınıf şişirildi vb. Ama bu süreç aşağı yukarı 10 yıl kadar devam etti. Arkasından Anayasa değişikliği, iktidar içindeki kapışmalar, 15 Temmuz darbeleşmesi yaşandı.  Kürt halkının mücadelesinin özellikle Suriye ve Türkiye’de kazandığı ivme karşısında iktidarın cezaevlerine yönelik politikası da değişmeye başladı. Daha önce olduğu gibi, cezaevlerine yönelik bu baskı politikası son yıllarda giderek artı ve bundan sonra da artacak gibi görünüyor.
 
Şimdiki dönemde cezaevlerinde uygulanan politikanın temel amacı nedir. Örneğin bahsettiğiniz F Tipi Cezaevlerine geçildiğinde dönemin Başbakanı Bülent Ecevit'in, “Cezaevlerini denetim altına alamazsak IMF programlarını uygulayamayız” şeklinde bir sözü vardı. Bu zihniyetin arka planında ne var?
 
12 Eylül’den bu yana temel amaç, ezilen kesimler, Kürt halkı, işçi sınıfı, emekçiler, kadınların kurtuluşu ve hak kesimlerinin kurtuluşu, hakları için mücadele eden özneleri, öne çıkanları, örgütlenme sağlayanları cezaevlerine kapatmak. Bu olmadan kendi iktidarını yürütemeyeceğini biliyor. Ecevit’in sözü de sömürü ve yoksullaştırmanın ivme kazanması durumunda bunu denetim altında alabilmek için bu öznelerin cezaevlerine kapatılması ve bununla da yetinilmemesi gerektiği anlamında geliyor. İkinci önemli nokta ise, cezaevlerine kapatıyor ama cezaevlerine kapatılan insanlar mücadele ediyor. Düşüncelerinden, inançlarından vazgeçmiyor. Aynı zamanda cezaevlerinde bu düşüncelerini geliştirenler çıkıyor. Bu örnekleri gördükçe ‘rehabilitasyon’ denilen bir politikayı sürekli gündemde tuttular 12 Eylül’den bu yana. Bunun arka planında, ‘iyileştirme’ mantığı var. Çünkü faşist iktidarlar, cezaevlerine kapattıkları insanları hasta olarak algılatmaya çalışıyorlar. Nasıl iyileştireceklerini de değişik kavramlarla manipüle edebiliyorlar. F Tipi Cezaevleri gündeme geldiğinde “kitap okuma alışkanlığını geliştirme” şeklinde disiplin yönetmeliğinin bir başlığı vardı. Ama uygulamada üç kitap sınırlaması vardı. 100’den fazla insanın öldürüldüğü cezaevlerine yönelik operasyonun ismine bakıyorsunuz ‘hayata dönüş operasyonu.’ Ya da ‘cezaevine giren insan kendi vücuduna bakmak zorunda, intihar ve açlık grevi yasak’ gibi kavramlar disiplin yönetmeliğinde vardı. Bunlar ceza infaz hakimliklerinin kararlarına da yansıdı. Bir ceza infaz hakimliği açlık grevine dair, ‘Allah’ın verdiği bedene zarar veriyorsun, bu anlamda disiplin cezası işliyorsun, kendini öldüremezsin’ anlamına gelen bir karar verdi. Böyle tuhaf uygulamaların arka planında tecrit uygulanıyor, dayanışma engelleniyordu. Kişilere bireylere ayırdığınız zaman onları tek tek hücrelerinde vurmak daha kolay olur. Cezaevlerindeki bu tecrit politikası onları yalnızlaştırdıktan, dayanışmayı, haberleşmeyi engellemeyi azami düzeye çıkardıktan sonra giderek fiziki işkence, ruhsal işkence metotların uygulanmasıyla ‘iyileştirmenin’ sağlanması devreye konuldu. İyileştirme de onlar için, siyasal iktidara, düzene muhalif olmayacaksın. Bu duruma getirmek için insanın kişiliğini bozmaya kadar götürecek her şeyi uygulamak serbest.
 
Bugün nasıl?
 
 
12 Eylül döneminde üniformalı asker, sıkıyönetim mahkemeleri vardı, bugün değişen ölüm ve işkenceden ölenlerin sayısı belki ama bugün tecrit, kişilik bozma, kişiliğini yok etme, siyasal muhalif olmaktan çıkarma, örgütsel yapısını dağıtma, itirafçılığa sürükleme, intihara sürükleme gibi birçok şey uygulanıyor.
 
Bugün tam tersi. ‘Bedenini diri tutacaksın cezanın infazını engellemeyeceksin' politikası yerine şimdi intihara sürükleme aldı. Bahsettiğim yalnızlaştırmayla birlikte geliştirdikleri fiziksel ve ruhsal işkence biçimleri sonucunda ‘kendi kendini öldürür’ politikası uygulanmaya başlandı. Bunu görüyoruz. İkinci önemli nokta ise, hasta tutuklulara gerekli tedaviyi yaptırmayarak, zamana yayarak, hastaneye gidişlerini engelleyerek çeşitli işkence biçimleriyle hastalıklarını fırsata dönüştürüp ölmelerini sağlamak, bugün cezaevlerinde uygulanan diğer bir politika da bu.  12 Eylül döneminde üniformalı asker, sıkıyönetim mahkemeleri vardı, bugün değişen ölüm ve işkenceden ölenlerin sayısı belki ama bugün tecrit, kişilik bozma, kişiliğini yok etme, siyasal muhalif olmaktan çıkarma, örgütsel yapısını dağıtma, itirafçılığa sürükleme, intihara sürükleme gibi birçok şey uygulanıyor.
 
 Burada sadece tutuklu mu hedef alınıyor, yoksa altında topluma yönelik de bir mesaj var mı? 
 
Hepsinin arkasında, diğerlerine ve topluma gözdağı verilmek isteniyor. Operasyonlarla cezaevlerindeki uygulamalar birbiriyle paralel ilerliyor. Cezaevlerindeki işkence ve baskılar artarken dışarıdaki operasyonlar da hız kazanıyor. F Tipi Cezaevlerine geçildiğinde iktidarın amaçlarından biri, F Tiplerinin ne kadar korkunç olduğunun anlatılması ve bilinmesiydi. Yani bir yanıyla onu teşhir ederken öbür yanıyla da korkuyu da büyütmüş oluyorduk. Sonra gördük ki, F Tipi Cezaevleriyle de mücadele edilebiliyormuş. Topluma verilmek istenen mesaj bugün de öyle. Hasta tutuklular, intihara sürüklemeler, giderek artan işkenceler, tecrit bunları dışarıda mücadele edenlere özel olarak da göstermek istiyorlar. Toplumu dizayn etmenin yolu cezaevini dizayn etmekten geçiyor. Devlet bunun bilincinde, Ecevit de bunu çok iyi ifade etmişti. Cezaevlerine doldurdukları insanlar, dışarıda ezilen halklar için mücadele eden insanlar. Öncelikle onlara yönelik operasyonlar yapılıyor. Hele şu kriz sürecinde hiç slogan atmamış işçiler sahaya çıkarken, iktidardakilerin korkuları büyüdü. Aynı zamanda Suriye’de, Irak’ta Türkiye’de olsun Kürt halkı da 40 yıl önceki gibi değil. Birçok yanıyla örgütlenmesini yaratmış, asimile edilemeyecek duruma gelmiş. Böyle bir süreçte onun siyasal öznelerinin cezaevlerine atılması, işkenceden geçilmesi tıpkı 12 Eylül’de olduğu gibi yeniden bu iktidar açısından elzem haline geldi. Bunların hepsi düşman ceza hukuku kapsamında ve tümüyle egemen sınıfın potansiyel tehlike olarak gördüğü sınıflara ve ezilen halk kesimlerine yönelik politikası.
 
Diğer yandan cezaevlerinde uygulanan işkenceler inkar ediliyor…
 
Çünkü AKP-MHP ve arka planındaki tarikatlar ortaklığı, iktidardan düştükleri takdirde ağır suçlarla yargılanabilirler. Geçmiş hükümetlerden farklı olarak, Türkiye’de gerçekleştirilen katliamların arkasındaki belge ve bilgilere dayanarak söylüyorum; AKP-MHP iktidar odaklarının bu süreç içinde başta IŞİD ve çetelerle işbirliği, katliamlardan sorumlulukları, devasa boyutlara ulaşmış soygunları, yolsuzlukları bir araya getirdiğimizde iktidardan düşmekten, cezaevine girmekten korkuyor. Çok devasa suç batağına girmiş durumda. Böyle olunca yeni başka uygulamalar da getirmek zorunda. Seçim yasasını değiştirmek gibi.
 
 Buna karşı neler yapılmalı yılların birikimlerine de dayanarak neler söylemek istersiniz?
 
12 Eylül döneminde dışarıda yaprak kıpırdamıyordu ama bugün dışarıdan destek var. Toplumsal mücadele var.  Bunların çoğu bir yanıyla yetersiz kalsa bile en azından cezaevleriyle dayanışmayı geliştirecek hareketlilikler var bu nedenle bu uygulamalara geri adım attırmak mümkün. Yeter ki mücadele yükseltilebilsin. Ama cezaevlerindeki mücadele sadece cezaevlerindekilere kalırsa başarı kazanma şansı çok zor. Bunun dışarıdan desteklenmesi hatta öznesinin dışarısı olması gerekiyor. Diğer yandan bu cendereden kurtulmanın önemli noktalarından biri de işçi sınıfı ve emekçiler, Kürt halkı ve kadınlar olmak üzere kitle dinamiklerinde kitle örgütçülüğü yapmak gerekiyor. Kent merkezlerine sıkışmış bir politika başarılı olamıyor. Kürt ve Türk işçilerini birlikte örgütlenmeyi başarabildiğimiz takdirde birçok şeyi aşabiliriz. Çünkü bu tablo iktidarda korku yaratıyor.
 
MA / Zemo Ağgöz

Diğer başlıklar

21/04/2022
10:55 AKP-KDP saldırılarına uluslararası tepki
10:51 TÜGVA’nın olduğu binada patlama
10:24 Karayılan: Türkiye Yeni Osmanlıcılık hayallerini hayata geçirmeyi amaçlıyor
10:22 Devecioğlu: Sınır ötesi operasyon iktidarın yeni seçim hamlesi
10:21 CPT harita yayınladı: Türkiye 5 yeni üs kurmaya çalışıyor
10:19 Silivri'de intihara sürüklenen Kasal: Kabus görüyorum, korkuyla yaşıyorum
10:18 Gabar’a sürülen koruculara ağaç kestiriliyor
10:18 Evin duvarını direniş hafızasına dönüştürdü
10:16 Toğrul, İslahiye Cezaevi’ndeki açlık grevini Meclis gündemine taşıdı
10:16 Karamus: Türkiye, KDP’yi piyon olarak kullanıyor
09:36 Işık: Türkiye kendi geleceği açısından riskli bir oyuna girdi
09:05 Sendikalı kadınlara ‘İstanbul Sözleşmesi’ sürgünü
09:02 Kürt gazeteciliği 124 yaşında: Deniz suyu içmekle bitmez
09:02 Kulu: Yasal güvence olmadan Aleviler için kararın önemi yok
09:02 124 yıldır Kürtlerin sesi, soluğu olan basının dünü ve bugünü
09:01 İftarda artan yemekleri alan işçilere açılan davada beraat
09:01 Eğitim Sen: Toplumsal Cinsiyet Eşitliği dersi müfredata alınmalı
09:01 Malatya madencilikle delik deşik edildi: Biat eden halk istiyorlar
09:00 Gazeteci Kaya: Bu savaş Kürtlerin geleceğini belirleyecek
09:00 İnşaat nedeniyle su sızdı, manastır tehlikede
09:00 ‘KDP Kürt ulusuna ihanet ediyor’
09:00 21 NİSAN 2022 GÜNDEMİ
08:44 Çetin: Erdoğan ve Barzani ailesi arasında karanlık ilişki ağı var
08:16 ‘Şengal’e saldırılar KDP ve Türkiye’den bağımsız değil’
20/04/2022
23:07 Irak Dışişleri Bakanlığı Erdoğan’ı yalanladı
22:51 Barış Vakfı'ndan ‘Kürt Sorununa Toplumsal Bakış’ raporu
21:47 Koronadan 18 kişi daha vefat etti
21:35 Süleymaniye’de saldırılara karşı kitlesel yürüyüş
20:26 Kadınların gözaltına alınması protesto edildi
20:18 KHK eyleminde 1 Mayıs'a çağrı
19:57 Barzani’den itiraf: Türkiye sınırlarımızdan saldırıyor
19:42 Adalet Sofrası’na misafir olan Öztürk: Bu direniş tarihidir
19:19 Suruç Katliamı’nın 81’inci ayında da adalet talep edildi
18:56 Mardin ve Batman'da Çarşema Sor kutlaması
18:11 Antalya'da gözaltına alınanlar serbest bırakıldı
17:46 ‘Cezaevlerindeki hukuksuzluklara derhal son verilmeli’
17:20 Kobanê’nin güneyinde bir araca SİHA saldırısı
17:11 İstanbul Üniversitesi’nde öğrencilere saldırı
16:55 Barzani’nin yeğeni kefil gösterdiği hükümeti 490 milyon dolar borçlandırdı
16:24 İstanbul’da 1 Mayıs çağrısı: Tecride ve savaşa karşı Maltepe Meydanı’na
15:57 Kurtulan: Mahpuslar öldürülüyor, ‘intihar etti’ deniliyor
15:55 İzmir’de 4 kişi gözaltına alındı
15:52 Iraklı Parlamenter: Operasyonun arkasında Kazımi var
15:40 TJA: KDP yanlıştan vazgeçmelidir
15:29 Saldırıların sürdüğü Şengal’de Çarşema Sor kutlandı
15:29 Adalet Nöbeti'nde Barzani'ye tepki: Kardeş kardeşi öldürmez
15:18 İzmir Tabip Odası başkanlığına Prof.Dr. Kaynak seçildi
15:16 Kayyım yardımcısı yolsuzluktan görevden alındı
15:15 Wikileaks kurucusu Assange ABD’ye teslim edilecek
14:50 Dedeoğulları'na saldırı davasında talepler reddedildi, duruşma ertelendi
14:50 Erdoğan’dan Barzani’ye işbirliği teşekkürü
14:43 İnfazı bir yıl ertelenen Mazlum Dursun tahliye oldu
14:41 Avukatların eyleminde basına ‘güvenlik zafiyeti’ gerekçesiyle engelleme
13:53 Tutuklu yakınları polis engelini protesto etti
13:48 İmamoğlu hakkında hapis cezası istemi
13:47 Dedeoğulları’na saldırı davasında polislerden çelişkili beyanlar
13:34 MEBYA-DER’e kapatma davasının reddi istendi
13:33 Mesrur Barzani Londra’da protestoyla karşılandı
13:17 RTÜK’ten Amed Radyo’ya para cezası
13:11 Aileler ATK önünde: Siyasi değil insani karar verin
12:57 Sarısözen: Savaşa en küçük destek muhalefetin iflası olacaktır
12:56 Açlık grevindeki tutuklulara tuz ve şeker verilmiyor
12:51 HDK: Amasız fakatsız savaşa karşı sesimizi yükseltmeliyiz
12:29 Diyarbakır ve Dersim’de çok sayıda gözaltı
12:28 'Kurdun kaptığı koyunun mesuliyetini alan Başbakan nerede?'
11:37 Kerimi: KDP yeni Osmanlı’nın bir parçasıdır
11:30 Uca’dan Şengal saldırısına tepki: Savaş siyaseti çöküşten kurtulamayacak
11:13 Irak Hizbullahı'ndan saldırılara karşı eylem çağrısı
11:08 ‘Çarşema Sor barışa vesile olsun’
10:55 Urfa Cezaevi savcısından tutukluya: Ben olsam seni idam ederdim
10:52 Amedspor’dan şampiyonluk için ‘sıra sende’ kampanyası
10:26 Patlamada yaralanan çocuklar olay yerinde bir saat bekletildi
10:25 Kürt Gazeteciler Günü: Yeni bir ruh inşa edildi
10:06 Sınır ötesi operasyonun ekonomiye etkisi: Kriz ve yoksulluk derinleşecek
09:58 Dünden bugüne sınır ötesinde sonuçsuz kalan operasyonlar
09:56 Cizre JİTEM Davası AYM’ye taşındı
09:55 Botanlı annelerden Barzani’ye: Elini çocuklarımızın kanından çek
09:52 Hatip Dicle: Güney Kürdistan'ın statüsü tehlikede
09:50 Gazeteci Kanbal hakkında takipsizlik
09:50 Öcalan için CPT'ye başvuran avukat Spinelli: Tecritle insanlığa karşı suç işleniyor
09:45 Gazeteci Deniz Aydın: Türkiye'nin kayıpları çok
09:44 YNK’li Zebarî: Bu saldırı PKK’ye karşı değil Kürt kimliğine karşıdır
09:43 ‘Bu savaş KDP’ye kaybettirir’
09:42 Dedeoğulları Davası: Polisler failin ailesinin tarlasında çalışmış!
09:39 Koçerlere sınır ötesi operasyon engeli
09:38 Gardiyanları taşıyan araçta patlama: 1 kişi yaşamını yitirdi
09:32 BMG: 8 Mart ve Newroz’un dinamiği 1 Mayıs’a yansıyacak
09:31 Durumu ağırlaşan hasta tutuklu Sıddık Güler konuşamıyor, hatırlamıyor
09:28 Av. Bayraktar: Cezaevlerinde ‘İntihara sürükleme’ politikası yürütülüyor
09:01 Çeşmeliler: Ekosistem yok olacak
09:01 Van'dan KDP'ye tepki: İhanet politikasına son versin
09:01 Besiciliğin özeti: Suyun litresi 8 TL, sütün 5 TL
09:01 İnfaz yakmaya yeni gerekçe: Arkadaşlarından kopmama
09:00 Diyarbakırlılar: Kürtler direnerek kazanacak
09:00 20 NİSAN 2022 GÜNDEMİ
08:55 ‘Saldırıya karşı yekvücut direniş’
19/04/2022
23:38 Zap’ta bir Teğmen hayatını kaybetti
23:34 Qeys El Xezeli: Türkiye’nin varlığı ABD’nin varlığından daha tehlikeli
23:29 KNK’den KDP’ye çağrı: İşbirliğine son verin
21:44 34 isimden Türkiye’nin saldırılarına tepki
20:56 Kovid-19’dan 23 kişi yaşamını yitirdi
20:49 Hol Kampı’nda 3 kadın katledildi
20:40 Sinunê halkı: Kendimizi sonuna kadar koruyacağız
20:36 HDP ve ESP işten çıkarılan işçileri ziyaret etti
19:32 Adalet Sofrası’nın bugünkü misafiri Barış Anneleri ve TJA oldu
19:13 Cinsel taciz faili öğretmene hapis cezası
18:39 Türkiye’nin saldırıları Süleymaniye’de protesto edilecek
18:31 Arap Birliği: Türkiye’nin saldırılarını reddediyoruz
18:26 Antalya’da gözaltı tepkisi: Mücadelemizi yok edemezsiniz
18:07 Mardin ve Diyarbakır toz altında kaldı
18:04 Konya katliamı davası 28 Haziran'a ertelendi
17:56 Goran Hareketi: Saldırılara karşı net bir tavır alınmalı
17:50 Irak Dışişleri Bakanlığı’ndan Türkiye’ye: Tüm güçlerinizi geri çekin
17:37 İzmir'de cinsel istismar faili tutuklandı
17:17 ‘Hayata Dönüş Operasyonu’ davası: Karar MGK'da alındı
16:39 Besta’da asker gözetiminde ağaç kıyımı
16:36 Kobanê soruşturmasında gözaltına alınanlar iftiraya zorlandı
16:24 HDP savunmasını AYM’ye sundu
16:18 Adalet Nöbeti'nde operasyona tepki: Sonuç vermeyecek
16:15 Mahmur'dan operasyona tepki
15:55 Şırnak’ta trafik kazası
15:53 Valilik Timoq’taki işkenceyi 20 gün sonra reddetti
15:47 Diril soruşturmasında Apro Diril tekrar tutuklandı
15:30 İHD Kadın Komisyonu: Bir yılda 863 hak ihlali yaşandı
15:23 Van’daki Adalet Nöbeti cezaevi önüne taşındı
15:16 JES'e karşı direnen köylüler kazandı
15:15 6 tutuklu ‘müdür görüşmesine götürüleceksiniz’ denilerek zorla sevk edildi
15:04 Hasta tutuklu yakını: Artık yeter, duyun bizi
15:03 İHD Eş Genel Başkanı Türkdoğan'a beraat
14:50 Konya Katliamı Davası: 2 dakikalık görüntü silindi
14:27 TAJÊ: İmha çabalarına karşı canlı kalkan olacağız
14:22 ÖHD Urfa cezaevlerindeki 'ayrımcılığı' raporlaştırdı
13:46 YNK: Türkiye’nin saldırılarının sorumlusu KDP’dir
13:42 Ağabeyinin cenazesine katılması engellenen tutukluya işkence
13:13 Kübra Özten'i katleden sanık hakim karşısına çıktı
13:04 Şenyaşar ailesi: Adalet arayışımız zulüm altında devam ediyor
13:04 Gazeteci Hayri Demir’in davasında talepler yine reddedildi
12:50 DAİŞ’in emiri Güler yargılandığı davada tek kelime etmedi
12:50 Ukrayna'da savaş karşıtı, sınır ötesinde örtülü destek!
12:48 Eski Parlamento Başkanı: Halk KDP işbirliğini desteklemiyor
12:45 Sancar: Sınır ötesi operasyon değil, savaş politikasıdır
12:30 Uludere'de 1 gözaltı
12:15 Mahkeme gazeteci Kaya'dan hastane raporu istedi
12:03 İstanbul’da bir kadın katledildi
11:53 İslahiye Cezaevi’nde açlık grevi 14’üncü gününde
11:33 Öcalan’ın avukatlarından görüşme başvurusu
11:31 HDK: 8 Mart ve Newroz bilinciyle 1 Mayıs’a akıyoruz
11:09 Kürt parti ve kurumlarından ortak tepki: KDP çizgisi kaybettirir
11:05 BTK, tetikçi Altun’un iletişim bilgilerini vermedi
11:02 Kadınlar adliye önünden seslendi: Katillerin peşini bırakmayacağız