Cem Şahin *
Kürt halkının söz söyleyebilme mücadelesi 1898 yılında, Kahire’de çıkarılan ilk gazeteden, Celadet Bedirhan ve Kamuran Bedirhan’ın Hawar, Ronahî ve Roja Nû dergilerine, oradan 80’lere uzanan yılları içine alacak şekilde çıkarılan Özgürlük Yolu, Xebat, Rizgari, Serxwebûn gibi daha birçok sayamadığımız yayın sayesinde varlığını güçlendirmeye devam etmeye çabalıyor. Kürt halkının basınla olan iştigali aynı zamanda varoluşunu dünyaya anlatabilme hikayesidir. Dilini özgürce telaffuz edemeyen bir yurdun öyküsünü aktarabilme mücadelesi Kürt’ler açısından hiç de kolay olmamıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşu ile birlikte Kürt gerçekliğinin reddi, ve buna binaen geliştiren isyanların bastırılması sürecinde, Kürt basın emekçileri ülkeyi terk etmek durumunda kalmışlardır. Söz söyleyebilme direnişini her koşulda gerçekleştirmek isteyen Kürt basını, çalışmalarını Güney Kürdistan üzerinden devam ettirmiş, Şam ve Beyrut’ta birçok dergi ve gazete çıkarmıştır. Kürt olarak kendi cümlelerini kurabilme özgürlüğü şiddetle bastırılan bir halkın basın/yayın serüveni tutuklama, ölüm, tehdit ve benzeri yöntemlerin muhataplığına maruz kalarak gerçekleşmiş, lakin her türlü baskıya rağmen Kürdistan’ın her yerinde kendi özgün hakikatını dile getirebilme cesareti gösteren özneler, Kürtlerin sözünü muteber kılmak için elinden gelen gayreti gösterebilmiştir.
90’lı yıllardan sonra Kürt özgürlük mücadelesinin gelişmesine paralel artan kurumsallaşmanın sonucunda başka bir evreye sıçrayan Kürt basını, Özgür Gündem ve Azadiye Welat gibi gazeteler üzerinden kendi yayın hayatını daha kudretli bir pozisyona yükseltebilmeyi başarmıştır. Günlük gazete dahi çıkartılacak bir evreye gelmenin Kürt mücadele tarihinden bağımsız düşünülmesi yanlış olur. Çünkü Kürt basın direnişinin hafızası, ödenmiş bedeller üzerinden inşa edilmiş bir geleneğin ayakta kalabilmek için yaptıklarının tarihidir. Musa Anter, Edip Karahan, Yaşar Kaya ve daha birçok gazetecinin onurlu duruşu sayesinde bugüne dek oluşturulabilmiş bir belleğin mirasçı olan günümüz Kürt basını da aynı tarihsel baskının nesnesi haline getirilmek istenmektedir.
TOPLUMUN VARLIĞINA KAST ETMEK
Bir halkın sözünün söylenmesine izin vermemek, o toplumun varlığına kast etmekten az değildir. Toplum kendi gerçekliğini basın emekçilerinin tanıklığı üzerinden öğrenmediğinde hafızasız bir yığına dönüşür, hafızasız kalan toplumlarda en nihayetinde kendi kültürel değerlerinin zıddı bir hayatı yaşamak durumunda bırakılırlar. Türkiye devletinin yıllardır sürdürmekte olduğu asimilasyon ve inkar politikasının başarıya ulaşamamasının nedenini, Kürt basın direnişinin oluşturduğu hafızanın toplumla olan ilişkisinin başarısı olarak anlamak abartılmış bir ifade olmayacaktır. Çünkü bir halk tanıkları olmadan kendi öyküsünü yazabilme ve aktarabilme koşullarına haiz değildir. Doğru tanıklıklar üzerinden kendi hikayesine vakıf olup, doğru tanıklığın yapılabilmesi koşuluyla kendi değerlerini koruyabilmektedir. Bu bağlamda Kürt basın direnişi bir halkın özgürce söz söyleyebilme ve kendi olarak kalabilme mücadelesi olması sebebiyle önemli bir mücadele mevzisidir. Unutulmamalıdır ki bu mevziyi koruyabilmek adına 90’ı aşkın Kürt basın emekçisi katledilmiştir. Kürt basını imha edilmeye çalışılan bir halk gerçekliğine rağmen birçok korkusuz emekçinin sorumluluğuyla bugüne kadar gelmiş, bugün de aynı cüretkar duruşla söz söyleme iradesinden vazgeçmemektedir.
İKTİDARIN ÖMÜR UZATMA GİRİŞİMİ
Türkiye’nin zengin kültürel çeşitliliğinin reddi üzerine kurulmuş, ontolojik bekasını diğer halkları yok etmeye bağlı bir düzeyde kurgulamış, kendi dili dışında diğer dillerin söz üretebilme olanağını yok saymış bir iktidar hakikatına karşı en değerli karşı duruşlardan biri kendi sözünü çekinmeden söyleyebilme iradesidir. Yakın zamanda bu iradenin devamcısı olma işini sırtlayan 9 arkadaşımız hepimizin bildiği ve anlamakta zorluk çektiğimiz iddialar sonucunda cezaevine atılmıştır. Kapsamı genişletilmiş bir imha operasyonunun parçası olarak düşünülmesi gerekilen bu tutuklamalar en başta Kürt halkının ama onlar nezdinde Türkiye halklarının teslim alınması için yapılmıştır. Türkiye halklarının eşit ve özgür birlikteliğini kendi varlık koşullarına tehdit olarak gören iktidar mekanizması, Kürt basınını susturarak kendi siyasal ömrünü uzatmak istemektedir.
SÖZ SÖYLEME CESARETİ
Seçime mutlak itaati sağlayarak girmek isteyen faşist devlet organizasyonu muhalif bütün öznelerin susturulmasını ve söz söyleme iradesini teslim almak istemektedir. Manipülatif taktiklerinin rahatça dolaşıma girmesinin zorunlu koşulunu diğer basın emekçilerini tutsak alarak tahkim etmeye çalışan şeflik rejimi tek sesli bir ülke oluşturarak sonuç almaya çabalamaktadır. Faşizmin olağanca baskısına rağmen Türkiye ezilenleri tek sesli kakafoninin ayarlarını bozacak beraberliği inşa etmekten geri durmamakta, kendi sözlerini iktidarın yalanlarını savuşturacak boyutta haykırmaktan vazgeçmemektedir. Kürt basınının sözünü söyleme serüveni dün olduğu gibi bugün de baskı ve şiddete boyun eğmeye direnerek büyümeye devam ediyor. Direnerek ayakta kalabilen bir alanın emekçileri olarak Kürtlerin söz söyleyebilme özgürlüğünü kendi sözlerimiz aracılığıyla bütün ezilenlere anlatabilme göreviyle karşı karşıyayız. Tutuklanan dostlarımızın söz söyleme cüretini kuşanarak, iktidara ve onun faşizan tutamlarına cevap olabilme dışında bir seçeneğimiz kalmamıştır.
* Gazeteci