Abdullah Öcalan'ın anlatımıyla uluslararası komplo

img
ANKARA - PKK Lideri Abdullah Öcalan, kendisine dönük uluslararası komployu "NATO-Gladio operasyonu" olarak nitelendirerek, komplonun “Büyük Ortadoğu Projesi’nin hayata geçirilmesinin kilit adımı” olduğunu belirtti. 
 
İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi'nde tutulan ve 22 ayı aşkın bir süredir kendisinden haber alınamayan PKK Lideri Abdullah Öcalan’a dönük uluslararası komplonun üzerinden 24 yıl geçti. Öcalan'ın 9 Ekim 1998 tarihinde Suriye'den çıkarılmasıyla startı verilen ve 15 Şubat 1999’da Türkiye'ye getirilmesiyle devam eden komploda, ABD'nin öncülüğünde 1949'da kurulan Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) içerisinde yer alan birçok devlet ile hegemonik güç yer aldı. Türkiye, o dönem Suriye’nin başkenti Şam’da bulunan Abdullah Öcalan’ın Kürt sorununun çözümüne dair adımlarına yanıt vermek yerine, Suriye hükümetine baskı uygulamaya başladı. 
 
30 Eylül 1998’de Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in başkanlığında yapılan Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısında Suriye’ye yönelik askeri seçenekler masaya yatırıldı. Demirel, 1 Ekim'de Suriye’ye askeri müdahalede bulunma tehdidinde bulundu. Hemen sonrasında NATO ülkeleri, hiç planlamada olmamasına rağmen 3 Ekim 1998’de Türkiye-Suriye sınırına yakın İskenderun’da tatbikat başlattı. ABD’nin 2 bin 500 askeri İskenderun’a konuşlandırıldı. Bu gelişmeler, NATO’nun da içinde yer aldığı Suriye’ye karşı bir savaş hazırlığı olarak yorumlandı. Gelişmeleri fark eden Abdullah Öcalan, 9 Ekim 1998’de Suriye’den çıkmaya karar verdi.
 
ÖCALAN ANLATIYOR 
 
Abdullah Öcalan, 15 Ekim’de MED TV’ye bağlanarak, “Her şeyden önce gerek halkımız ve gerekse tüm Müslüman ülkeler ve ilerici insanlık için, şahsımızda Ortadoğu halklarına dayatılan kapsamlı bir komplonun şimdilik yarım kalıp tam başarıya gidememesinden ötürü geçmiş olsun diyorum… İki mekan seçmişlerdi, her iki mekan da gidebileceğimiz mekanlar olmayınca plan yürümedi. Şunu çok açıkça söyleyebilirim ki; eğer o saatler kendilerinin beklentileri gibi gerçekleşseydi, bu Ortadoğu'da yeni bir bölge savaşı demekti” açıklamasında bulundu. 
 
Öcalan, kendisine yönelik komplo tezgahlayan güçlerin Suriye’den çıkışının ardından “Acil” koduyla Interpol’ün Kırmızı Bülteni’nde yakalama çıkarmalarına karşı ise, 10 Ekim’de şunları söyledi: “Füzeler Akdeniz'den tutalım bütün Suriye hudutlarına kadar yerleştirilmiş. Zaxo'ya on bin asker yerleştirmişler. Bir de KDP hainleri Garê'de saldırıya geçmişler. Böyle tedbir almışlar, bunların hepsi belge. Uluslararası alanda Kırmızı Bülten çıkarmışlar, hangi ülkeye gitsek orada güya tutacaklar. Peki dünyanın neresine gireceğiz? Bunlardan kurtulmak için ancak uzaya ya da aya gitmek gerekiyor. Öyle bir komplo tarzı ki, hiç kurtulma şansı yok.”
 
SURİYE’DEN ÇIKIŞ 
 
Öcalan, daha sonraki süreçte yaptığı değerlendirmelerde de 9 Ekim 1998’e ilişkin birçok değerlendirmede bulundu. Öcalan, “Kürt Sorunu ve Demokratik Ulus Çözümü” kitabında, söz konusu süreci Büyük Gladio Komplosu olarak tanımladı. Öcalan, “Suriye’den Çıkış” başlığı altında yaptığı değerlendirmede, komplonun başlangıcı olan Suriye’den çıkışının NATO-Gladio operasyonuyla bağlantılı olduğunu belirtti. Öcalan, “Türk ordusundaki ayrışmayı ve Gladio’yu dikkate almadan, bu operasyonu doğru yorumlayamayız” dedi. Tarih boyunca komploların çizgi çatışmalarının sonucu olduğunu, Almanya, İngiltere ve ABD gibi hegemonik güçlerin bu süreçleri dışarıdan destekleyip kontrol ettiklerini ifade eden Öcalan, tüm bu komplo olaylarının özünde Ortadoğu, özellikle Anadolu ve Mezopotamya halklarına karşı yürütülen hegemonya savaşlarının birer yansıması olduğunun altını çizdi.
 
‘KENDİMİ KURTARMAYI ESAS ALAMAZDIM’ 
 
PKK Lideri, Suriye’den çıkış sürecini şöyle anlattı: "İşte Suriye’den çıkışım öncesinde bu iki kesim arasında yine rekabet baş göstermişti. Bizimle diyalogdan yana olanlarla karşı olanlar arasındaki rekabet, İsrail ve ABD’nin de desteğiyle NATO-Gladiocu kanadın, yani savaş ve imha yanlısı kesimin lehine sonuçlanmıştı. Çıkışın az öncesinde İsrail İstihbaratı dolaylı yoldan ısrarla Suriye’den çıkmam gerektiği mesajını vermişti. Ayrılmayı uygun bulmamıştım. Suriye’deki konumumuzun büyük darbe almasından çekinmiştim. Stratejik ve ideolojik olarak da bunu doğru bulmuyordum. Savaş doğal seyrinde yürüyecek, kaderde olan yaşanacaktı. Kaderci çizgide değildim. Ama yaklaşık 30 yıllık ideolojik, politik ve askeri çizgiyi bir anda bir tarafa bırakarak rota değiştirmek de anlamlı bir kadere karşı çıkış tavrı olamazdı. Dürüst olmak gerekiyordu, kendimi kurtarmayı esas alamazdım.”
 
İSRAİL VE ABD’NİN ROLÜ
 
Suriye’den çıkışında ABD, İngiltere ve İsrail’in mutlak desteğinin olduğunu ifade eden Öcalan, “O dönemde yani yakalanmama kadar, İsrail ve ABD kesinlikle barış ve siyasi çözümden yana değildi. Düşük yoğunluklu da olsa, savaşın devamını ve Kürt sorununun çözümsüz kalmasını ısrarla istemekteydiler. Ortadoğu’nun kontrolü, özellikle Irak’ın düşürülmesi için buna şiddetle ihtiyaçları vardı. Ancak bu yolla Türkiye’yi pasifize edip kendi planlarını uygulayabilirlerdi. Turgut Özal, Necmettin Erbakan ve Bülent Ecevit bu planlara dikkat etmedikleri, daha Anadolucu, millici ve Kürt sorununda barışçı ve siyasi çözümcü yaklaşım gösterdikleri için düşürülmüşlerdi. Düşürülmelerinin ölümle sonuçlanıp sonuçlanmaması savaş yanlıları için o kadar önemli değildi. Zaten savaşın içindeydiler. Savaşla sonuna kadar devam ederek, önlerine çıkan her engeli devirip amaçlarına ulaşmak istiyorlardı. Buna Kürt gerçekliğinin askeri yoldan tamamen tasfiyesi, bir nevi soykırım da dahildi. Hegemonik güçler klasik İttihat ve Terakkici çizginin devamı olan bu anlayışın arkasında durmadıkça, asla başarı şansları olamazdı” diye belirtti.
 
DAĞ VE AVRUPA YOLLARI
 
Türkiye’nin NATO’ya üyeliğinden 1998 yılına kadar geçen süreçte yaşanan tüm önemli siyasi ve sosyal olayların temelinde "NATO-Gladiocu" çizginin yer aldığına dikkati çeken Öcalan, söz konusu gücün görülmeden hiçbir önemli olay, çatışma ve suikastın doğru olarak çözülemeyeceğinin altını çizdi. Öcalan, halkların özgürlük, eşitlik ve demokrasi isteklerine karşı "NATO’cu savaş" açıldığını ve bu savaşın son halkasının ise 9 Ekim 1998’de Suriye’den çıkışının eklendiğini kaydetti. 
 
PKK Lideri, Suriye’den çıkışında önünde iki yol olduğuna işaret ederek, “Bunlardan birincisi dağ, ikincisi Avrupa yoluydu. Suriyeli yetkililerin sorunu, çok acil çıkış yapmamdı. Fakat Avrupa’ya çıkışımdan pek de rahat görünmüyorlardı. Bu konuda alternatif yaratmamaları kendilerinin ciddi kusurudur. Atina’ya çıkış aslında hesapta yoktu. Bir fırsattı ve oradaki dostların ciddiyetine inanarak, bu fırsatı değerlendirmekten kaçınmadım. Burada sorulması gereken soru şudur: Yunanistan’da da çok güçlü olduğu bilinen Gladio bölümü mü acaba bu çıkış senaryosunda rol oynadı? Buna kesin yanıt veremiyorum. Bu konunun araştırılması gerekiyor. Türkiye’ye teslim edilmemde ABD’nin Türk yönetimiyle sağladığı uzlaşmada Yunanlılarla olan sorunların çözümünde ilke anlaşmasına varılmış, en azından bu doğrultuda söz alınmış olması ihtimal dahilindedir. Özellikle Ege ve Kıbrıs sorununun çözümünde bu yönde niyet belirtmeleri kuvvetli bir ihtimaldir. Türkiye’nin bu konuda sınırsız tavizkâr tutum içinde olduğu mutlaka göz önünde bulundurulmalıdır” belirlemesinde bulundu. 
 
ATİNA’YA GİDİŞ
 
Abdullah Öcalan, 9 Ekim 1998’de Suriye’de bindiği uçağın indiği Atina’da kendisini Yunan İstihbarat Teşkilatı eski üyesi Savvas Kalenderidis’in karşıladığını söyleyerek, “Kendisi beni aynı havaalanında bir odada bekleyen havacı general ve İstihbarat Şefi Stavrakakis’in (EYP Başkanı Haralambos Stavrokakis) yanına götürdü. Stavrakakis, âdeta Nuh der peygamber demez bir tavırla, geçici bile olsa Yunanistan’a giriş yapamayacağımı söyledi. Sözleştiğimiz dostlar ortalıkta yoktu. Akşama kadar didiştik. Tesadüfen devreye Moskova’daki ilişkimiz Numan Uçar girdi. Bir Yunan özel uçağıyla yönümüzü Moskova’ya çevirdik. Liberal Demokrat Parti Başkanı Jirinowski’nin yardımıyla Moskova’ya inmeyi, o sırada ekonomik kaos yaşayan Rusya’ya giriş yapmayı başardık. Fakat bu sefer karşımıza Rus İç İstihbarat Şefi çıktı. O da Nuh der peygamber demez havasındaydı. O koşullarda Rusya’da kalamazdık. Yaklaşık 33 gün sözde gizli kaldım. Yanında kaldıklarım ve benimle ilgilenenler Yahudi kökenli siyasilerdi. Dürüst olduklarına inanıyordum. Beni gerçekten gizlemek istiyorlardı. Ama bu yöntemi doğru bulamazdım. Bu süre içinde hem İsrail Başbakanı A. Şaron, hem de ABD Dışişleri Bakanı M. Allbright Rusya’ya gelmişlerdi. Rusya’da Pirimakov başbakandı. Hepsi de Yahudi kökenliydi. Ayrıca dönemin Türkiye Başbakanı Mesut Yılmaz da devredeydi” şeklinde anlattı. 
 
ROMA’DAN NEDEN ÇIKTI?
 
Rusya’nın tavrının "onursuzca" olarak nitelendiren Öcalan, “Mavi Akım Projesi” ve on milyar dolarlık IMF kredisine karşılık Moskova’dan çıkarıldığını ifade etti. Öcalan, Atina’nın ardından başlayan 66 gün süren Roma macerasını şöyle anlattı: “Dönemin Başbakanı Massimo D’Alema’nın tavrı dürüst ama yetersizdi. Siyasi güvenceyi tam verememişti. Durumumuzu yargıya terk etti. Buna öfkelenmiştim. İlk fırsatta İtalya’dan çıkma kararlılığındaydım. D’Alema son demecinde, İtalya’da dilediğim kadar kalabileceğimi belirtmişti. Ama bu bana zoraki bir tavır gibi geldi. Bu arada yanılmıyorsam ortak bir Arap girişimi oldu. Açıklamadıkları bir yere götürmek istediklerini söylediler. Resmiyeti ve güvencesi olmadığından kabul etmedim. Rusya’ya ikinci sefer gidişim hataydı. Ama bu hatada Numan Uçar’ın laçka tavrının rolü vardı. Bu kişinin içyüzünü halen tam bilemediğim tavrına güvenerek yola çıktım. İçyüzünü bilseydim kesinlikle Roma’dan çıkış yapmazdım. D’Alema’nın özel uçağıyla NATO sahasından çıkışım, yağmurdan kurtulayım derken doluya tutulmak gibi bir şeydi. Bu sefer Rus İç İstihbaratı beni gidişin Ermenistan’a olacağına ikna ettikten sonra havaalanına götürdü. Sanırım hazırlanan senaryo gereği havaalanında Ermenistan işinin yattığını, istersem bir haftalığına Tacikistan’a gidebileceğimi, bu bir hafta içinde alternatif yaratabileceklerini söylediler. Beni bir nevi aldatarak bir kargo uçağıyla Tacikistan’ın başkenti Duşanbe’ye indirdiler. Bir hafta hiç çıkmadan bir odada bekledik. Moskova’ya tekrar döndük. Mecburen tekrar Yunanlı dostlara başvurduk. İki gün içinde hayli maceralı, karlı soğuk bir Moskova gününden sonra yönümüzü tekrar Atina’ya çevirdik.”
 
AFRİKA YOLCULUĞU 
 
Bu sürecin devamının Afrika yolculuğu olduğunu kaydeden Öcalan, "Güya Güney Afrika’ya gidecek, hem sağlam diplomatik ilişki kuracak hem de resmi geçerli pasaport alacaktım. Yunan devleti sahtekârlığı bu oyunda da başarılı olmuştu. Aslında tarih boyunca Yunan halkının demokrasisinin bu sahtekâr tarafından hep aldatıldığını ve büyük trajedilere duçar edildiğini bilerek yaklaşmalıydım. Dostluklara çocuk saflığıyla inanmam bu tavrımda etkili oldu. Yunanistan’dan çıkış sırasında her iki havaalanına gidişte içinde olduğum arabanın şoförleri ayıkıp kendime gelmem ve gitmemem için yoğun çaba harcadılar. Büyük bir komplonun yürürlükte olduğunu belirtmek için ellerinden geleni yapma dürüstlüğünü gösterdiler. Muhtemelen onlar da alt düzey istihbarat memurlarıydı. Birincisi arabayı uçağa çarptırarak gidişi engelledi. İkincisi ise arabayı gizli geçmemiz gereken havaalanına yakın yerde yedi sefer dakikalarca bozulmuş süsü vererek durdurdu. Verilen sözlere o kadar güvenmiştik ki, hiç ayıkmadım. Tersine, bir an önce kaderde ne varsa görmek için aceleyle gitmek istiyordum. Bindiğim uçak Gladio’nun gizli operasyonlarda kullandığı bir araçtı.
 
GERİYE DÖNÜŞ ‘BEYAZ ÖLÜMDÜ’
 
Yalnız ondan önce bir de Minsk seferimiz vardı. Nairobi’ye gitmeden önce Minsk üzerinden Hollanda’ya geçiş yapacaktım. Yine özel uçakla Minsk’in dondurucu soğuğu altında iki saatten fazla bekledim. Beklenen uçak gelmedi. Beyaz Rusya havaalanı polisleri uçağı dakikalarca kontrol ettiler. Bir ihtimal ve belki de son fırsat olarak beni Minsk Havaalanına bırakacaklardı. Gerisi Beyaz Rusya yönetiminin insafına kalmıştı. İlginç olan odur ki, o sırada Türk Milli Savunma Bakanı İsmet Sezgin de Minsk’e bir ziyarette bulunmuştu. Beklenen uçak gelmeyince, güya son fırsat da kaçmış oldu. Geriye dönüş bir nevi ‘beyaz ölümdü’. Gladio uçağı Akdeniz üzerinden süzülürken, sonraki yorumumla bu gidişi Yahudi soykırımında kurbanların tren seferleriyle taşınmasına benzetmiştim. Şahsımda bir halka uygulanan soykırım rejiminin en kritik dönemine girilmişti. NATO’nun gizli ve gerçek yüzünü bu seferler sırasında gördüm. Minsk’ten dönerken, uçağın herhangi bir Avrupa havaalanına inmemesi için 24 saatlik alarm verilmişti. Anlaşılıyor ki, o dönemde tek isyankâr devlet olan Beyaz Rusya’nın Minsk Havaalanı dışında inişi kabul edecek tek bir havaalanı bırakılmamıştı.
 
ÖNÜNE KONULAN ÜÇ YOL
 
Nairobi’deki cehennemde önüme üç yol konulmuştu: Birincisi, uzun süre emre itaatsizlikten çatışma süsü verilmiş bir ölüm; ikincisi, CIA’nin bir dediğini iki etmeden emrine girmem ve teslim olmam; üçüncüsü, çoktan hazırlanmış Türk özel savaş timlerine teslim edilmem. Nairobi’deyken yanımda bulunan kişilerden Dilan tedirgin bir ruh hali içindeydi. Düşüncelerini tam açıklasaydı ve sivil toplum örgütlerini harekete geçirebilseydi, belki de komplo kısmen bozulabilir veya boşa çıkarılabilirdi. Kendisinin bir tabancayla kendimizi savunmayı önermesini yadırgamıştım. Bu bizim ve benim için intihar demekti. İntihara niyetim yoktu. Israrla silahı üzerimde taşımam için son ana kadar etrafımda fır dönüyordu. Silah üzerimde olsaydı ve çekmeye çalışsaydım, bu tavır kesinlikle ölüm demek olacaktı. Daha sonra sorgulama sırasında, silah kullanmam halinde vur emri olduğu söylenmişti. Elçilikten çıkmamın da ölüm demek olduğunu söylediler. En akıllı tavrı aldığımı belirttiler. Ne kadar doğruyu söylediler, bilemeyiz.
 
ÇIKMAMAKTA DİRETMİŞTİM
 
On beş günlük Nairobi sürecinde Büyükelçi Kostulas’ın tavrı anlaşılmaya değer. Acaba kullanılmış mıydı? Yoksa çok önceden planın bir parçası olarak mı hazırlanmıştı? Kendim bunu çözemedim. Teslim edilmemden önce kendi ikametgâhı olan eve hiç gelmedi. Elçilikten bir nevi zorla çıkarılmak istenmem yüzünden Nairobi zebanisine biraz sert çıkıştı. Ama bu tavrı sahtekârca da olabilir. Bu sefer de güya Hollanda’ya gidiş için Pangalos izin çıkarmıştı. Buna pek inanmamıştım. Çünkü Yunan özel timleri evden çıkmamam halinde zorla saldırıp çıkarmak için pusuda bekliyorlardı. Kenya polisi de aynı şeyi yapmaya hazırlanmıştı. Tabii Güney Afrika Cumhuriyeti’ne gidiş çoktan bir aldatılış öyküsü olarak kalmıştı. Kiliseye, BM’ye sığınma gibi öneriler hep kuşkuluydu. Çıkmamakta diretmiştim.”
 
NATO'NUN 'EN ÖNEMLİ OPERASYONU'
 
9 Ekim 1998’den 15 Şubat 1999’a uzanan komplo sürecini ABD dışında hiçbir gücün düzenleyemeceğini vurgulayan Öcalan, "Türk özel savaş güçlerinin bu süreçteki rolü sadece beni uçakla İmralı’ya, o da kontrollü olarak taşımaktı. Süreç kesinlikle NATO tarihinin en önemli operasyonunun gerçekleştirildiği bir süreçti. Bu o kadar açıktı ki, gidilen yerlerde hiç kimse aykırı bir tavır sergileyemiyordu. Sergileyenler anında etkisizleştiriliyordu. Büyük Rusya bile çok açık bir biçimde etkisizleştirilmişti. Yunanlıların tavrı zaten her şeyi açıklamaya yetiyordu. Roma’da kaldığım evin içinde ve dışında alınan güvenlik tedbirleri durumu oldukça açıklayıcıydı. Tutsaklığa özgü olağanüstü tedbirler almışlardı. Dışarıya adım bile attırmadılar. Özel güvenlik timleri odamın kapısına kadar her yeri 24 saat kontrol altında tutuyorlardı. D’Alema Hükümeti sol demokrat bir hükümetti. D’Alema tecrübesizdi, kendisi yalnız başına karar alamadı. Tüm Avrupa’yı dolaştı. İngiltere ona kendi öz kararını alması gerektiğini belirtti; kendisine pek dayanışma göstermedi. Brüksel’in tavrı net değildi. Sonuçta yargıya havale edildik. Bu tavırda Gladio’nun etkisini görmemek mümkün değildi. Zaten İtalya Gladio’nun en güçlü olduğu ülkelerden biriydi. Berlusconi tüm gücünü harekete geçirmişti. Kendisi Gladio’nun adamıydı. İtalya’nın beni kaldıramayacağını bildiğim için ayrılmak zorunda kalmıştım. Tabii Türkiye bunun karşılığında ABD ve İsrail’in en güvenilir ama en uydu ülkesi haline getirilmişti. Çılgınca küreselleştiği iddia edilen süreç, aslında Türkiye’nin küresel finans kapitalizmine peşkeş çekilmesi öyküsünden başka bir şey değildi" diye kaydetti. 
 
BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİNİN KİLİT ADIMI
 
PKK Lideri, uluslararası komplonun "Büyük Ortadoğu Projesi’nin hayata geçirilmesinin kilit adımı" olduğuna işaret ederek, “Ecevit’in ‚Öcalan’ın niçin teslim edildiğini bir türlü anlamadım? demesi boşuna değildi. Birinci Dünya Savaşı nasıl Avusturya Veliahdı’nın bir Sırp milliyetçisi tarafından vurulmasıyla başlatıldıysa, bir nevi ‘Üçüncü Dünya Savaşı’ da bana yönelik operasyonla başlatılmıştı. Operasyondan sonraki süreci anlamak için operasyon öncesinde ve sırasında olup bitenleri iyice anlamak gerekir. ABD Başkanı Clinton Suriye’den çıkarılmam sorununu görüşmek için Başkan Hafız Esad’la biri Şam’da, diğeri İsviçre’de toplam dört saatten fazla süren iki toplantı yaptı. Hafız Esad o görüşmelerde konumumun önemini fark etti. Sürece yaymayı kendisi açısından daha uygun gördü. Geçici bile olsa, Suriye’den çıkmam konusunda bir talepte bulunmadı. Beni Türkiye’ye karşı iyi bir dengeleyici unsur olarak sonuna kadar değerlendirmek istiyordu. Ben ise Suriye’yi stratejik tavır almaya zorladım. Ama gücüm veya durumum bunu başarmaya elvermiyordu. İran’da olsaydım, belki de stratejik bir ittifak geliştirilebilirdi. O konuda da ben İran’a güvenemiyordum; geleneksel tavırlarından çekiniyordum. Clinton ve ilişki içinde olduğu Irak Kürt liderleri Suriye’de bulunmamı kendi stratejik amaçları için uygun görmüyorlardı. Çünkü Kürdistan ve Kürtler giderek kontrollerinden çıkıyordu. İsrail de bu durumdan çok rahatsızdı. Kürdistan’daki gelişmelerin seyri ve Kürtlerin kontrolünün ellerinden çıkması onlar için kabul edilemez bir durumdu. Kürdistan’ı kontrolleri altında tutmak, özellikle Irak’la ilgili planları için hayati rol ifade ediyordu. Mutlaka ayrılmam ve bağımsız Kürt kimliği ile özgürlük çizgisine son vermem dayatılıyordu” değerlendirmesinde bulundu.
 
MA / Özgür Paksoy
 
YARIN: Komplonun arkasındaki odaklar

Diğer başlıklar

29/01/2023
09:10 Rihalılar yeni yıl faturalarını aldı: Doğalgaz buldukça zam geliyor
09:09 Kara hasret Serhat’ta felaket kapıda!
09:09 Tarihi değirmen parayla değil, susamla dönüyor!
09:08 Karaburun doğası RES tehdidi altında
09:07 Foza Yusif: Türkiye bazı bölgelerde DAİŞ'i aktifleştirdi
09:06 Halka kömür yerine taş dağıtıldı
09:00 29 OCAK 2023 GÜNDEMİ
08:57 Gazeteci Rojin Altay gözaltına alındı
08:39 Erzîngan ve Kayseri’de kaza: 5 ölü, 26 yaralı
28/01/2023
23:00 Avrupa’da İran protestosu
22:22 Mervan Şahnali için taziye kuruldu
21:48 İran’ın Xoy kentinde deprem
21:09 Amed’te halk konseri
19:44 İsveç NATO üyelik sürecini durdurdu
18:42 Tecride Karşı Uluslararası Delegasyon: İmralı sistemi lağvedilmeli
18:09 HDK Kadın Konferansı: 21’nci yüzyıl kadın yüzyılı olacak
17:32 Sınırı geçmeye çalışırken öldürüldü
17:26 Afyon ve Şakran'da açlık grevi sürüyor
17:04 Hatimoğulları: Her halk anadilinde eğitim görebilmeli
16:46 'Bağımlılığın nedeni özel savaş politikalardır'
16:05 HDP’li İpekyüz: Tecrit yaşamın her alanına yayıldı
15:52 74 yaşındaki Ok tutuklandı
15:26 Avcı’nın taziyesine kitlesel ziyaret
15:20 F Oturumu: Nebioğlu kardeşler serbest bırakılsın
15:15 Colemêrg’te tepki: Karaman’ın tutuklanması kabul edilemez
15:05 Wilson hastası için acil tahliye talebi
15:00 Tecrit, kadın ve özel savaş politikaları paneli: Tecrit kurumsallaştı
14:38 Aram Yayınevi’nin 10 yeni kitabı raflarda yerini aldı
14:37 HADEP'li Tanış ve Deniz’in akıbeti soruldu
14:22 ‘Barış ve adaletin yolu Roboskî’den geçer’
14:11 Dêrîk’teki kazada yaralanan bir kişi daha hayatını kaybetti
14:09 ‘Özgür bir dünya için mücadelemiz sürecek’
14:03 Cumartesi Anneleri Şayık ve Tayboğa’nın akıbetini sordu
13:17 Uluslararası Delegasyon: İmralı model olarak kullanılıyor
12:56 Tiyatroculardan ‘Hazinemiz halkımız’ kampanyasına destek
12:47 İranlı aktivistlerden eylem çağrısı: Alanlara çıkalım
12:44 HDP’li Birol: Ajanlık dayatmalarına papuç bırakmayacağız
12:03 Tanış, Deniz ve Maltu'nun akıbeti soruldu
11:07 Kadın gazetecilere çıplak aramaya takipsizlik kararı
11:03 Şenyaşar ailesi: Talebimiz milyonların talebidir
10:55 Demir: Seçimler için en önemli özne kadınlar
Buldan: Ortak iradeyi demokrasi zaferi ile buluşturalım
10:21 Gazete Duvar Amed’te ofis açtı
09:58 Bir AKP klasiği: Romanlara her seçim öncesi aynı vaatler
09:41 QSD Komutanı Çekjin: DAİŞ ve Türk devleti arasında açık bir koordinasyon var
09:23 Birdal: Emek ve Özgürlük İttifakı aydınlık bir gelecek için fırsattır
09:17 ‘İktidarın erken seçimi gençlerden korktuğunun göstergesi’
09:16 Amed’te toplu ulaşım çileye dönüştü
09:15 Yazar Devecioğlu: Ülke Demokratik Anayasa ile nefes alabilir
09:14 Savcı polis fezlekesini iddianameye yapıştırdı
09:14 Şirnex’te öğrencilere seçmeli ders dayatması
09:13 Wanlı esnaf: Al beşe ver beşe, lanet gelsin bu işe!
09:11 Sömürü ve 'çocuk işçiliğinin' diğer adı: Mesleki ve teknik liseler
09:10 Abdullah Öcalan: Sistemi İngiltere kurguladı, Türkiye icra etti
09:04 Tutuklanan gazeteci Murat Verim'e tek suçlama, 3 dava
09:03 İşkence gören tutuklunun suç duyurusuna takipsizlik
09:01 ‘Ekolojik tarıma yönelerek bu krizden çıkabiliriz’
09:00 28 OCAK 2023 GÜNDEMİ
27/01/2023
23:46 Kudüs’te sinagoga saldırı: 8 ölü, 10 yaralı
22:18 HDP’li vekiller ve Aydeniz’e yönelik dokunulmazlık dosyası Meclis’te
21:12 HDP Gençlik Meclisi’nin konseri yasaklandı
20:50 Raife Kutlak’ın cenazesi ailesine verildi
20:45 Sarım Çayı Havzası’ndaki HES’e karşı ‘hashtag’ kampanyası
19:14 Kadın tutuklular ihlalleri yazdıkları mektup ile sıraladı
18:43 Çakıroğlu davasında karar açıklandı
18:40 Pişmanlık dayatılan tutukluların infazı yakılıyor
18:36 İstanbul’da üç çocuk katledilmiş halde bulundu
18:33 Failin avukatı katliamı meşrulaştırmaya çalıştı: Kan kaybından öldü
18:28 Özel harekat polisi 3 kişiyi öldürdü
18:22 Tecride Karşı Uluslararası Delegasyon’un Amed ziyaretleri son buldu
17:28 Hasta tutuklulara ilaçları verilmiyor
15:53 Sarım Çayını savunmak için ‘Hashtag’ çalışması
15:52 Lokumcu davasında tanıklar dinlendi: Polis özellikle hedef aldı
15:31 Irak’tan bir heyet su sorunu nedeniyle Türkiye’ye gelecek
15:30 Tecride Karşı Uluslararası Delegasyon’dan TBB ve ÇHD’ye ziyaret
15:20 HDP Colemêrg İl Örgütü: Halkımız bayrağı zafere taşıyacaktır
14:58 Sudani Macron ile görüştü
14:56 ÖHD kongresinde tecride dikkat çekildi
14:30 HDP heyeti Demirtaş’ı ziyaret etti
13:58 Tevgera Azadî Eş Genel Başkanı gözaltına alındı
13:54 Çocuğa tecavüz davasında ses kaydı için karar
13:50 Tahran'daki Azerbaycan Büyükelçiliği’ne silahlı saldırı
13:43 İran’daki halk serhıldanı 132’nci gününde
13:28 İranlı oyuncu Tahran’daki film festivalini boykot etti
13:18 Tecride Karşı Uluslararası Delegasyon temaslarını sürdürüyor
13:11 Emine Şenyaşar hakkında 2 yeni dava
12:55 Delegasyondan Türkiye'ye çağrı: İmralı’da hukukun üstünlüğünü tesis et
12:14 Amed’te ekmeğe zam
12:04 Aileler İmralı’ya gitmek için başvurdu
11:37 AYM Genel Kurulu’ndan notlar: Savcı HDP’yi ırkçılıkla suçladı
11:04 Tecride karşı Adalet Nöbeti 27’nci gününde: Demokratik mücadele sürecek
10:55 HDP: Yıldönümünde Holokost’u anıyor ve hatırlıyoruz
10:46 ‘Amacımız üniversitelere sıkıştırılan öğrenci kimliğini topluma yaymak’
10:43 Geçmişten bugüne Gemlik Yürüyüşleri
10:23 HDP’nin aday havuzunda kimler var?
09:42 Efrînli Mihemed Türkiye’yi BM’ye şikayet edecek
09:09 Hasta tutuklu yakınları: Erdoğan’ın yaklaşımı ikiyüzlülük!
09:08 Demokratik Cumhuriyet Konferansı: Başka bir düzen mümkün
09:03 30 yıllık tutuklunun infazı yakıldı: Öldürme politikası uygulanıyor
09:03 HDK 12’nci Genel Kurulu: Örgütlenip, büyüyeceğiz
09:01 Köylülere baskı: Ağaçları kesmezseniz korucular kesecek
09:01 Polis şiddetinde kovuşturmaya geçilmiyor
09:00 DBP Eş Genel Başkanı Bayındır'a 15 yıla kadar hapis istemi
09:00 Abdullah Öcalan'ın anlatımıyla uluslararası komplo
09:00 27 OCAK 2023 GÜNDEMİ
26/01/2023
23:27 Tutuklu gazeteciler Meclis gündeminde: Her koşulda gerçeği yazacaklar
22:52 İzmir’de Kürtçe müzik şöleni
21:52 Altılı Masa’dan toplantı sonrası ortak açıklama
20:42 Oluç: AYM, Cumhur İttifakı'nın siyasi baskılarına boyun eğmiştir
20:04 Sivas Katliamı davasında katılma talepleri kabul edildi
19:41 ‘Hazinemiz halkımızdır’ kampanyasına yoğun ilgi: HDP halktır
19:09 TGS’den BİGACEM’e destek ziyareti
19:05 Denizli'de şap hastalığı: 26 mahalle karantinada
18:41 Uluslararası heyetten Kürt partilere: Mücadeleniz demokrasi ve insan hakları mücadelesidir
17:33 TTB Başkanı Fincancı: Lokumcu gaz kullanımı sonucu öldü
17:15 YSK'nin yeni başkanı Ahmet Yener oldu
17:13 Barzani ve Erdoğan Saray'da buluştu
16:46 Danıştay Cumhurbaşkanı’nın Bodrum kararını iptal etti
16:44 HDP Erdexan İl Örgütü 4’üncü Olağan Kongresi’ni gerçekleştirdi
16:12 25 Ocak’ta 14 kez kimyasal silah kullanıldı
15:59 'Hazinemiz halkımızdır' kampanyasına ilk bağış: Öğrenciden bu kadar
15:59 Tecride Karşı Uluslararası Delegasyon’dan İHD ve HDP’ye ziyaret
15:54 Ege'de şiddetli yağış uyarısı
15:13 'Hayata Dönüş Operasyonu' davasında Tantan kararı
15:13 Barış Anneleri’nden tecride karşı eylem
15:05 Amedspor’a forvet takviyesi
15:03 Çiçek ve Yavic’in duruşması görüldü
14:53 Halk ayaklanması 131’inci gününde: İdamlara karşı eylem
14:35 12 baro başkanına ‘Rojava’ya saldırı’ fezlekesi
14:27 Heyetin Amed temasları: Enternasyonal dayanışmayı yükseltmeliyiz
14:17 Helikopterden atılan Şiban için hapis talebi
14:00 Kamu mühendisleri ek zam ve özlük haklarının iyileştirilmesini istedi
13:48 Pakistan Demir’in faili duruşmaya getirilmedi
13:48 Sarım Çayı’nda HES projesinin iptali için Danıştay’a başvuru
13:30 Besta’da yaşamını yitirenlerin cenazeleri teslim edildi
13:06 Tecride Karşı Uluslararası Delegasyon siyasetçilerle görüştü
13:06 HDP ‘Hazinemiz halkımızdır’ kampanyası başlattı
13:05 HDP’li Uca’dan İstanbul Sözleşmesi için çağrı
12:52 Cumhurbaşkanı kararıyla Ege talan ediliyor
12:48 HDP’nin hazine yardımı 5 günde nasıl gasp edildi?
12:47 Abdullah Öcalan’ın avukatlarından görüşme başvurusu
12:41 Kadın belediye eşbaşkanları Emine Şenyaşar’ı ziyaret etti
12:29 Askerlerin yargılandığı davada 12 yıl sonra yeniden keşif kararı
12:27 Merkez Bankası’ndan enflasyon tahmini
12:26 İlk iklim davasında karar çıktı: Balıkçılar haklı bulundu
12:03 Hapis cezası verilen Colemêrg Belediyesi Eşbaşkanı Karaman tutuklandı
11:44 Sanatçı Çat'ın pasaport davası reddedildi
11:35 AYM, HDP’nin talebini reddetti
11:23 Adalet Bakanlığı’nı tecride karşı göreve çağırdılar
11:05 KODAR: Demokratik İran hedefiyle mücadele geliştirilmeli
10:13 HDP Gençlik Meclisi: AKP faşizmine kaybettireceğiz