AMED - Kamudaki kadın emekçilerin özgürlük ve sendikal mücadeleyi birlikte yürüttüğünü belirten Eğitim Sen Amed 2 Nolu Şube Eşbaşkanı Duygu Özbay, “Erkekliğin yeniden üretilmesine karşı her alanda mücadele ediyoruz” dedi.
Ataerkil sistemin en yaygın olduğu alanlardan biri de kamusal alan. Son dönemlerde sendikal yapılar içerisinde çeşitli kadın yapılanmaları kurulmuş olsa da bugün halen sendikalardaki kadın temsili, erkek egemenliği karşısında sayısal olarak oldukça düşük bir seviyede. Özellikle Türkiye gibi kadınların güvensizleştirildiği ve evlere çekildiği toplumlarda, kadın örgütlenmelerinin önemi tartışmasız bir gerçeklik oluyor. Artan yarı zamanlı işler, evden çalışma, sağlıksız iş koşulları, düşük ücret ve mobing, kadınların mücadele verdiği sorunların başında geliyor.
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele Günü’ne giderken, Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim Sen) Amed 2 Nolu Şube Eşbaşkanı Duygu Özbay, sendikalarda verilen mücadeleye dair konuştu.
EŞİTSİZLİĞİ AŞMA MÜCADELESİ
Sendikalardaki kadınların özgürlük ve sendikal mücadeleyi birlikte yürüttüğünü belirten Duygu Özbay, kamusal alanların erkeklik kültürüyle dizayn edildiğini, bu durumun ise alandaki kadınları zorladığını söyledi. Duygu Özbay, “Kadınların özgürleşme mücadelesi, toplumda var olma mücadelesi, özellikle patriarkal erkeklik kültürüne karşı yürüttüğü mücadele sendikal mücadeleye taşındı. Sendikalı kadınlar, yıllardır bunun mücadelesini veriyor ve bu mücadele sonucunda eşbaşkanlık sistemine geçiş yapıldı, kadın meclisleri kuruldu” diye belirtti.
Ev işleri, çocuk ve yaşlı bakımının yalnızca kadınların görevi olarak görüldüğüne dikkati çeken Duygu Özbay, ataerkil düşünce yapısının kadınların iş gücüne katılımını olumsuz yönde etkilediğini vurguladı. Çalışma hayatı ve kamusal alanlarda yaşanan değişimlere rağmen toplumun kadınlardan beklediği rollerin değişmediğinin altını çizen Duygu Özbay, “Sendikalı kadınlar olarak bu mücadelenin bir parçası olduk ve olmaya da devam edeceğiz. Eşbaşkanlık ve kadın meclisleri bugün sendikalarda kadın mücadelesinin önünü açan dinamiklerdendir. Kadın iradesinin, aklının, duygusunun ve temsiliyetinin kararlara yansımasının olumlu sonuçlar doğurduğunu görüyoruz. Kadınların yürütme, yönetim kurullarında yer alması, kadın meclislerinin olması iş yaşamı içerisinde kadın kimliğimizden kaynaklı yaşadığımız sorunları daha net görmemize, aslında performansımızdan kaynaklı değil cinsiyetimizden kaynaklı mobinge ve baskıya maruz kaldığımızı analiz edip teşhir etmemiz gerektiği bilincine varmamızı sağladı” ifadelerini kullandı.
ERKEKLİK HER YERDE ÜRETİLİYOR
Diğer yapılar gibi sendikalarında erkekliğin yeniden üretildiği mekanlar olduğunu kaydeden Duygu Özbay, “Erkekliğin bugün kurumsallaştığı en son nokta devlet aygıtıdır, dolayısıyla erkeklik oraya gelene kadar bütün kurumlarda kurumsallaşıyor. Yani tüm kamusal yapılanmalarda kurumsal bir şekilde önümüzde duruyor. Sendikalardaki erkek arkadaşlarımız erkeklik sanki sendikaya ait bir şey değil, burada üretilmiyor dışarıda çok avam bir kesim tarafından üretiliyormuş gibi davranıyor. Halbuki erkeklik bakış açısını ve erkeklik kültürünü üstünlük aracı olarak kullanan, o tahakküm ilişkisinden ayrılmamış her zihniyetin bulunduğu yerde erkeklik yeniden üretiliyor. Erkekliğin yeniden üretilmesine karşı her alanda mücadele ediyoruz” dedi.
TOPLU İŞ SÖZLEŞMESİ
Amed’de eğitim emekçileri arasında bir anket çalışması düzenlediklerini belirten Duygu Özbay, ankete katılan kadın emekçilerin büyük bir bölümünün “mobinge uğruyor musunuz?” sorusuna “evet” yanıtı verirken, erkeklerin büyük bir bölümünün ise “hayır” yanıtı verdiğini kaydetti. Duygu Özbay, değerlendirmesine ise şöyle devam etti: “Kadınların sendika ve iş yaşamı içerisinde kendilerini gerçekten huzurlu hissedecekleri, şiddete, psikolojik, fiziksel, duygusal, sözlü tacize uğramayacakları bir iş yaşamı tasarlamak istiyoruz. Kamu Emekçileri Sendikası Konfederasyonu (KESK) olarak toplu iş sözleşmesi masasında kadınların iş yaşamını düzenlemeye yönelik tedbirler ve politikalar oluşturmak istiyoruz. Bugün politikalar kadın ve çocukları koruyan bir yerden karar vermiyor. Hukuk, siyasal iktidarın kendini güçlendirme ve yayma aracı olarak kullanılıyor, dolayısıyla bu kararlar da hukuksal kararlar değil siyasal yargı kararlarına dönüşüyor. Cezasızlık politikası erkekleri güçlendiren bir yerde duruyor. 25 Kasım’da artan kadın şiddetine, cinayetlerine karşı çok önemli bir gün. Tüm kadınları bu cinnet kültürüne karşı birlikte mücadele etmeye çağırıyoruz. Sendikalı kadınlar olarak çalışmalarımızı yürütecek ve alanlarda olacağız. Kadın arkadaşlarımızla beraber tek bir kadın ölmeyene kadar mücadele etmeye devam edeceğiz.”