İSTANBUL - Tecride Karşı Adalet Girişimi üyesi Eren Keskin, İmralı tecridinin Kürt sorununun çözümüyle bağlantılı olduğunu belirterek, Türkiye’de olası çözümün diğer ülkeleri de olumlu etkileyeceğini söyledi.
İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde 26 yıldır ağır tecrit koşulları altında tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit devam ediyor. 43 ay boyunca devam eden mutlak iletişimsizliğin ardından ilk kez 23 Ekim’de Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Urfa Milletvekili Ömer Öcalan, Abdullah Öcalan’la bir aile görüşü gerçekleştirdi. Abdullah Öcalan burada verdiği mesajla tecridin devam ettiğini vurguladı.
Tecrit politikasına dikkat çekmek amacıyla 5 Eylül’de, Kürdistan ve Türkiye’den bir grup aydın, yazar, sosyalist ve insan hakları savunucusu tarafından deklare edilen Tecride Karşı Adalet Girişimi’nin çalışmaları sürüyor.
Önümüzdeki günlerde İstanbul’da çalışmalarına dair bir aktarımı da içeren bir buluşma gerçekleştirecek girişimde yer alan İnsan Hakları Derneği (İHD) Eş Genel Başkanı Avukat Eren Keskin, çalışmalarına ilişkin Mezopotamya Ajansı’na değerlendirmelerde bulundu.
Türkiye’nin 19 Aralık 2000’de cezaevlerinde yaptığı “Hayata dönüş” adı altında yapılan operasyonla birlikte tecrit sistemine geçiş yapıldığını belirten Eren Keskin, insan hakları savunucuları olarak uzun yıllardır yürüttükleri mücadeleyle tecridin bir işkence biçimi olduğunu anlattıklarını ifade etti.
TECRİT SİSTEMİNİN YARATTIĞI İHLALLER
Cezaevinin başlı başına bir cezalandırma sistemi olduğunu, kişilerin toplumdan izole edildiğini belirten Eren Keskin, cezaevi içinde de ikinci bir izolasyonun uygulandığını bunun da tecrit anlamına geldiğini dile getirdi. Bu durumun işkence olduğuna işaret eden Eren Keskin, “Şu anda başta İmralı Cezaevi olmak üzere bütün coğrafyamızda ve Türkiye cezaevlerinde tecrit sistemi uygulanıyor. Bu tecrit sisteminin yarattığı birçok hak ihlali var. İHD olarak bunların hepsinin takipçisiyiz” dedi.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) 2014 yılında Abdullah Öcalan’ın “umut hakkı”nın ihlal edildiği yönünde karar verdiğini anımsatsan Eren Keskin, “İmralı Cezaevi’nde 1999'dan bugüne kadar devam eden bir hukuksuzluk söz konusu. İmralı’da Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin kendi iç hukukuna aykırı bir sistem uyguluyor. Yani başka hiçbir cezaevinde olmayan bir sistem uygulanıyor. En başından itibaren bir tecrit sistemi var. Bu zaman zaman yoğunlaşıyor. Yıllara varan bir görüşme yasağı var. Bu konuda bugüne kadar uluslararası düzeyde yeterli bir çaba gösterilmedi. Çünkü Türkiye Cumhuriyeti Devleti birçok uluslararası sözleşmeye imza atmış bir devlet. Yükümlülükleri var. Türkiye İmralı Cezaevi ile ilgili ne kendi iç hukukunu ne de altına imza attığı uluslararası sözleşmeleri uygulamıyor. Oysa Türkiye'nin kendi iç hukukuna göre; hükümlü olan bir kişinin avukatlarıyla, ailesiyle görüşme kuralları hükme bağlanmış. Bunu engelleyemezsiniz” diye konuştu.
TECRİT VE ÇÖZÜM
Tecride Karşı Adalet Girişimi’nin bu konuda birçok görüşme gerçekleştirildiğini ifade eden Eren Keskin, bu görüşmelerin kişi ve kurum bazında olduğunu söyleyerek sözlerini şu şekilde sürdürdü: “Şimdi burada sorun şu: Bu coğrafyada kendilerine muhalifim diyenler de sadece bazı ihlal alanlarıyla ilgileniyorlar. Ancak İmralı'daki tecrit, Kürt sorununun bütünüyle ilgili bir durumdur. Siz tecritten söz ederken sadece bir cezaevindeki tecritten değil aynı zamanda Kürt sorunundaki çözümsüzlük politikasından da söz etmiş olursunuz. Kendilerini muhalif olarak tanımlayanlar Kürt sorunu çözülsün diye söz kurarken, İmralı'daki tecritten söz etmiyor. Girişim’in amacı biraz da tecridin Kürt sorununun bütünüyle bağlantılı olduğunu anlatmaktır. Biz birçok çevreye, bu coğrafyada demokratikleşme ve Kürt meselesinin çözümünü istiyorsanız bu konuyla da ilgilenmek zorundasınız demek istiyoruz.”
‘TECRİDİNİN KORKUSUZCA KONUŞULMASI GEREKİYOR’
Eren Keskin, tecridin toplumun gündemine girdiğini, Devlet Bahçeli’nin açıklamalarının ardından da bu konunun daha fazla tartışıldığını belirterek, “CHP'nin bu konuda konuşması için Devlet Bahçeli'nin konuşması gerekiyormuş. CHP gerçek anlamda bir ana muhalefet partisi olsaydı Devlet Bahçeli'den önce gündeme getirmesi gerekirdi. Eğer Kürt meselesinin çözülmesi isteniyorsa bu konunun korkusuzca konuşulması gerekiyor. Bugün artık bir miktar konuşuluyor. İmralı'ya bir heyetin gitme ihtimali oldukça yüksek görünüyor. Tehdit altında olan insanlar olmamıza rağmen biz bu meselenin çözülmesini isteyenler olarak böyle bir girişimi oluşturduk. Yaptığımız birçok görüşme var. Görüşmelerimiz olumlu geçiyor. Herkes sorunun ne olduğunu biliyor ama dile getiremiyor. Çünkü çekiniyorlar. Büyük bir korku iklimi yaratıldı. Bu ülkede insanlar çok çabuk tutuklanıyor ve hayatları karartılıyor”
Girişim’in ilerleyen günlerde yapacaklarının gelişmelere bağlı olduğunu vurgulayan Eren Keskin, tecridin devam etmesi halinde Girişim’in çalışmalarına devam edeceğini söyledi.
‘DAHA GÜÇLÜ BİR BARIŞ TALEBİ OLMALI’
Kürt sorununun uluslararası bir mesele haline geldiğini belirten Eren Keskin son olarak şunları dile getirdi: “Kürt meselesi sadece bizim yaşadığımız coğrafyayı ilgilendirmiyor. Sadece Kürtlerle Türkler ya da Kürtlerle Suriyeliler, Kürtlerle Irak ya da Kürtlerle İran arasında bir mesele değil. Bütün egemen ve emperyalist devletlerin de içinde bulunduğu bir durum. Yaşadığımız coğrafyadaki sorunların çözümsüzlüğü Suriye'de olan bir çatışma ortamını da İmralı'daki tecridi de ilgilendiriyor. Bizim yaşadığımız coğrafyada bir çözüm politikası gelişirse, bu bütün coğrafyalardaki Kürtleri rahatlatacaktır. O nedenle ben Türkiye’deki barış talebinin yükselmesinin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Ama bunda hala eksiklik var. Örneğin sendikaların ve ana muhalefet partisinin yeterince barış sesi yükselttiğini düşünmüyorum. Bu coğrafyada sadece Kürt siyasi hareketi, kadın hareketi, insan hakları savunucuları ve bir kısım sosyalist kesimler barış sesini yükseltiyor. Daha güçlü bir barış talebinin olması gerekiyor. Türkiye’deki barışçıl çözüm, diğer yerlerdeki çatışmalı ortamları da olumlu yönde etkileyecektir.”