HABER MERKEZİ - KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Besê Hozat, İmralı’da tecridin devam ettiğine dikkat çekerek, bir “çözüm” sürecinden söz edilemeyeceğini belirtti. İktidarın somut adım atması gerektiğinin altını çizen Besê Hozat, “Önder Apo Türkiye’nin son şansıdır” dedi.
PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın, DEM Partili Sırrı Süreyya Önder ve Pervin Buldan ile 28 Aralık’ta gerçekleşen görüşmede yaptığı değerlendirme ve önerilere ilişkin KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Besê Hozat’tan açıklama geldi. Medya Haber TV’de yayınlanan Özel Program’ın konuğu olan Besê Hozat, Abdullah Öcalan’ın verdiği mesaj, yaptığı çağrı ve iktidarın tutumunu değerlendirdi.
Besê Hozat, görüşen heyetin aktarımlarına göre Abdullah Öcalan’ın çok önemli ve kapsamlı değerlendirmeler yaptığını belirtti, bu görüşmenin 23 Ekim’de yeğeni Ömer Öcalan ile gerçekleştirilen görüşmenin bir devamı, çok daha kapsamlı ve derinlikli hali olduğuna işaret etti. Abdullah Öcalan’ın 23 Ekim tarihli görüşmede “Tecrit devam ediyor. Koşullar oluşursa bu süreci çatışma ve şiddet zemininden hukuki ve siyasi zemine çekecek teorik ve pratik güce sahibim” değerlendirmesini anımsatan Besê Hozat, 28 Aralık tarihli görüşmede ise çok daha kapsamlı, bölge ve Türkiye’deki gelişmeler değerlendirdiğini kaydetti.
‘EĞER DEVLET SAMİMİ YAKLAŞIRSA…’
Besê Hozat, Abdullah Öcalan’ın bölgedeki gelişmeleri, bölgeye dayatılan karanlık senaryoların halklar açısından ne kadar büyük tehlikelere yol açtığını değerlendirmesinin çok önemli olduğunun altını çizdi, şöyle devam etti: “Önder Apo, bölgeye, bölgedeki halklara dayatılan bu karanlık senaryoları ve planların derinliğini, yol açabilecek sonuçları yüksek bir öngörü ile farkında ve görüyor. Bu konuda sürekli uyarılarını yapıyor. İlgili güçlere, ülkelere, iktidara, halklara çağrıları oluyor, muhalefete çağrıları oluyor, tüm demokrasi güçlerine kamuoyuna çağrıları oluyor. Eğer devlet samimi yaklaşırsa, hükümet samimi yaklaşırsa, çözüm iradesini ortaya koyarsa, kendisinin de buna büyük katkı sunacağını, o güçte olduğunu, teorik ve pratik güçte olduğunu, bu konuda rolünü oynayacağını çok net biçimde ifade ediyor.”
Abdullah Öcalan’ın işaret ettiği “karanlık planlar” üzerinde duran Besê Hozat, “Gerçekten şimdi bölgenin içerisinden geçtiği durum, yaşanan gelişmeler ürkütücüdür. Bu bir gerçek. Önderlik Gazze örneğini veriyor, Suriye’de yaşanan durumları örnek veriyor. Şu anda Büyük Ortadoğu Projesi uygulanmaya çalışılıyor kapitalist hegemonik güçler tarafından. Bu anlamda İsrail’in güvenliği esas alınarak, İsrail’in bölgedeki gücünü güvenceye alma temelinde bu plan ve proje yürütülüyor. Bu anlamda Suriye’deki gelişmelerden de görüyoruz, Türkiye de bu plan içerisine dahil edilmiş durumdadır” diye belirtti.
‘TÜRKİYE AÇISINDAN BÜYÜK TUZAK DEVREDE’
Besê Hozat, Türkiye açısından büyük bir tuzak ve komplonun devreye konulduğu uyarısında bulundu ve sözlerini şöyle sürdürdü: “Bu gerçekten çok ciddi problemlere yol açacak, sorunları da Önderliğimizin ifadesiyle kangren haline getirecek, daha da derinleştirilecek. Şimdi burada amaçlanan nedir? Çok açık, bu tarza devam ederse, bölge mezhep savaşlarına, din savaşlarına, etnik milliyetçi savaşlara sahne olacak. Bu anlamda halkların bir birini boğazlaması, kırması, korkunç bir şekilde Ortadoğu’nun kan gölüne dönmesi, daha derin acıların yaşanması söz konusu olacak. Şu anda mevcut gelişmeler onun işaretidir. Şuanda Suriye’de yaşanan durumlarda öyledir. Mevcut bu çelişki ve çatışmalar derinleşirse, Suriye’de de korkunç bir mezhep savaşı yaşanacaktır. Aynı şey Irak’da yaşanacak. Hem mezhep savaşı hem çok ciddi etnik savaş bunun Türkiye’ye çok ciddi yansımaları olacak.”
ABDULLAH ÖCALAN’IN DİKKAT ÇEKTİĞİ TEHLİKELER!
Abdullah Öcalan’ın da bu tehlikelere dikkat çektiğini belirten Besê Hozat, “Giderek, bu çatışma ortamı, atmosferi bölgede derinleşiyor. Önderliğimiz bu anlamda çok ciddi uyarılarda ve çağrılarda bulunuyor. Türk ve Kürt kardeşliğinin güçlendirilmesinin, aynı zamanda bütün halkların kardeşliğinin de garantisi olduğunu, bu anlamda bütün halklar açısından da kader belirleyici önemde ve aciliyette olduğunu ifade ediyor. Şu anda bu plan engellemezse, devam ederse, Kürt ve Türk halkı arasında korkunç bir düşmanlaşmaya yol açacak. Çatışma daha fazla derinleştirilecek, yoğunlaştırılacak ve bütün bölge halklarının geleceğini tehdit edecek bir noktaya ulaşacak. Bu açıdan önemlidir. Türk ve Kürt halkının kardeşliğinin güçlenmesi, bu anlamda bölge halklarının da kaderini belirleyecek, öneme ve aciliyete sahip bir durumu ifade ediyor. Bu anlamda elbette Önderliğimiz şunu da çok net ortaya koyuyor” şeklinde konuştu.
KÜRT SORUNU ETRAFINDA BAŞLAYAN TARTIŞMALAR
1 Ekim’de Devlet Bahçeli’nin DEM Parti ile tokalaşması ile Kürt sorunu etrafında başlayan tartışmalara değinen Besê Hozat, “Anladığımız kadarıyla Önderliğimiz de durumu anlamaya çalışıyor. Bu açıklamalar, bu yaklaşımlar bir taktik midir? Bir özel savaş mıdır? Yoksa mevcut tehlikeyi Devlet Bahçeli de biraz fark ediyor, ön almaya mı çalışıyor? Bu anlamda Önderliğimizin ifadesiyle AKP-MHP iktidarı yeni bir paradigma mı geliştirdi? Bunun üzerinden mi bu söylemler gelişiyor? Bu tehlikeli planı, bölge üzerinde yürütülen bu konsepti hegemononik uluslar arası güçlerin bu konseptini, planını fark etme temelinde yeni geliştirdikleri paradigma mıdır? Bu söylem biraz buna mı dayanıyor, yoksa tam tersi bu durumdan çok büyük yaralar almadan iktidarın esas olarak çıkması için tekrardan bir özel savaş konsepti midir, psikolojik özel savaş mıdır? Bir taktik midir? Bu geçmişte çok denendi. Elbette bunun çok iyi anlaşılması gerekiyor” uyarısında bulundu.
‘ORTADA ‘ÇÖZÜM’ YA DA ‘BARIŞ’ SÜRECİ YOK’
Besê Hozat, bazı kesimlerin tartıştığı gibi bir “çözüm” ya da “barış” sürecinin söz konusu olmadığının altını çizdi ve şunları söyledi: “Bu görüşmeden yola çıkarak, bir çözüm sürecinden, bir barış sürecinden söz etmek çok mümkün değil. Bunun gerçekten turnusol kağıdı, İmralı’ya yaklaşımdır. Önder Apo’ya yaklaşımdır. İmralı’da halen tecrit ve işkence koşulları devam ediyor. Önder Apo’nun sağlık, güvenlik ve özgür yaşam, çalışma koşulları sağlanmış değildir. Kürt halkı üzerindeki soykırım saldırıları durmuş değildir. Bakur’da, Rojava’da, her yerde, Başûr’da çok kapsamlı soykırım saldırıları devam ediyor. Dolayısıyla bu sürecin adını biz bir çözüm ve barış süreci koyamayız. Bu süreç geçmişte olduğu gibi tekrardan böyle bir özel savaş sürecine mi dönüştürülecek, iktidar rantçı yaklaşarak Önder Apo’nun durumunu araçsallaştırarak, sorunu araçsallaştırarak kendini ayakta tutma, iktidarını sürdürme sürecine mi dönüştürecek? 2013-2015 sürecini iktidar bu biçimde ele aldı. Erdoğan tamamen bu amaçla o sürece yaklaştı, taktik yaklaştı, süreci araçsallaştırdı, Önderliği de Kürt sorununu da araçsallaştırdı. Devlete hakim olmak için, egemen olmak için, iktidarını sürdürmek için o süreci kullandı. Bir özel savaş süreci olarak değerlendirdi. Bu dönemi de bu iktidar bu biçimde mi değerlendirecek, yoksa gerçekten bir çözüm iradesi ortaya koyup Önder Apo ile Kürt sorununun demokratik çözümü, Türkiye’nin demokratikleşmesi temelinde gerçekten ciddi bir müzakere süreci mi geliştirecek, bunu süreç gösterecek. Bunu pratik gösterecek. Bu anlamda ciddi pratik adımlar atmadan, bu sürecin adı konulamaz. Şu anda bu tartışmalara da bir tanım getirilemez.”
‘ÖNDER APO’NUN ÇALIŞMA KOŞULLARI SAĞLANMADI’
İktidarın özel savaş oyunlarına başvurduğuna dikkatleri çeken Besê Hozat, gerekçelerini de şöyle sıraladı: “Bir; İmralı’da tecrit ve işkence sistemi devam ediyor. Önder Apo’nun sağlık, güvenlik ve özgür yaşam ve çalışma koşulları sağlanmış değil. Önder Apo halen avukatları ile görüşemiyor, sivil toplum kurumları ile görüşemiyor, istediği her kesimle görüşemiyor. İmralı’ya her gün bir sürü başvuru oluyor, görüşme başvuruları oluyor, Türkiye’den oluyor, siyasetçilerden oluyor, aydınlardan oluyor, sanatçılardan oluyor, Avrupalı birçok kesim, akademisyen, aydın, siyasetçi başvurularda bulundu, hiçbir karşılık bulmadı. İşkence tecrit sistemi olduğu biçimiyle devam ediyor. Önderliğin özgür yaşam ve çalışma koşulları da mevcut durumda sağlanmış değildir. Saldırılar, soykırım saldırıları, her yerde çok yoğun bir biçimde devam ediyor. Rojava’da Kürtlerin özsavunmasına karşı çıkan, Özerk Yönetimi tasfiye etmeye çalışan, Kürtleri soykırımdan geçirmek isteyen bir zihniyet ve iktidar Türkiye’de Kürt sorununu nasıl demokratik temelde çözecek! Nasıl gerçekten Kürt sorunun demokratik çözümüne samimi yaklaşacak. Bu çok büyük bir soru işaretidir. Tartışma konusudur. Bu anlamda mevcut uygulamalar, mevcut politika, saldırılar, hiçbir biçimde güven vermiyor, kimseyi inandırmıyor. Kimsede güven oluşturmuyor. Tamamen nereden bakarsan inkar, imha, soykırım politikaları tüm yoğunluğuyla devam ediyor, tüm şiddetiyle devam ediyor.
Dolayısıyla bizdeki algı, düşünce, değerlendirme, tüm bunların bir özel savaş oyunu olduğu noktasındadır. Çok geniş kamuoyunda da bu algı var. Tüm demokratik kesimler de çevreler de Kürtler de hatta AKP içerisindeki Kürtler de tartışırken bile, hep böyle bir soru işareti var. Çünkü dikkat edelim, şu anda söylemlerde köklü bir değişiklik, çözüme katkı sunacak, çözüme zemin oluşturacak bir söylem var mıdır? Devlet Bahçeli’nin söylemlerinde ya da Erdoğan’ın söylemlerinde, iktidarın söylemlerinde? Yok. Devlet Bahçeli ağzını açıyor, PKK’yi yok etmekten bahsediyor, Rojava’yı tasfiye etmekten bahsediyor, Kürtleri soykırımdan geçirmekten bahsediyor. Erdoğan ağzını açtığında da benzer şeylerden bahsediyor. Hep ifade ettikleri şeyler, öldürme, yok etme, saldırıdır, savaştır. Bunun dışında ortaya koydukları bir şey yok. Farklı olarak algılanan ya da algı yaratmak istedikleri şey nedir? Türk-Kürt kardeşliği. Ağızlarına pelesenk etmişler.
ORTADA SAMİMİYET YOK, TECRİT DEVAM EDİYOR
Peki, bu kadar yoğun soykırım saldırıları yürütülürken, Kürtlerin varlığı ve özgürlüğüne dönük bu kadar büyük bir saldırı içerisinde olurken, büyük bir bedelle, çok ağır bedellerle, can vererek, kan dökerek bir özerk statü, bir özerk sistem Kürtler Kuzey ve Doğu Suriye’de oluşturmuş, Rojava’da oluşturmuş, bunu ortadan kaldırmak için her türlü kontra yapıyı, çeteyi, gücü kullanarak her yerde bunun diplomasisini yapıp, Kürtleri yok etmeye çalışarak, Kürt-Türk kardeşliğini nereye oturtabilirsin. Kürt-Türk kardeşliği üzerinden bir hamaset yapıldığı ortaya çıkıyor. Kürt var fakat, ben özgür Kürt’ü, hak arayan Kürt’ü kabul etmiyorum, özgürlük mücadelesi veren Kürt’ü kabul etmiyorum, kendisini yönetmek isten Kürt’ü kabul etmiyorum diyor. Benim kabul ettiğim Kürt, köle Kürt’tür diyor. Kürt bana hizmet edecek, bana kölelik yapacak, benim yayılmacı işgalci politikalarıma hizmet eden temelde işbirlikçilik yapacak bana, her türlü desteği bana sunacak, benim emperyal politikalarıma hizmet edecek, ben böyle bir Kürt’ü kabul ederim diyor. Kabul ettiği Kürt ölü Kürt’tür, köle Kürt’tür. Mevcut durumda bunu kardeşlik ile de bağdaşan bir tarafı yoktur. Şu anda halen bu iktidarın bu devletin bir çözüm iradesi ortaya çıkmış değildir. Ortada bir samimiyet yoktur, buna uygun bir politika yoktur, bir uygulama yoktur. Dolayısıyla inandırıcı da olamıyor, güven de veremiyor. İnkar, imha, soykırım politikalarını tüm şiddetiyle sürdürüyor. İmralı işkence tecrit politikalarını sürdürüyor. Bir iki görüşmenin yapılması, işkence ve tecrit sisteminin ortadan kalktığı anlamına gelmiyor.
ABDULLAH ÖCALAN’IN ORTAYA KOYDUĞU ÇÖZÜM İRADESİ
Besê Hozat, Abdullah Öcalan’ın çözüm iradesi ortaya koyduğunu vurgulayarak, “Devlet bunun koşullarını oluşturursa, çözüm zemini yaratırsa, bu konuda samimi olursa, gerçek anlamda paradigmasını ve politikasını değiştirirse, ben her türlü pozitif katkıyı sunmaya hazırım dedi. Benim bu pratik ve teorik gücüm var dedi. Çok güçlü rol oynarım dedi. Bu görüşmede bunu net bir biçimde ortaya koyuyor. Muhalefete de çağrıda bulunuyor, tüm siyasi çevreler de bu sürece çok güçlü katkı sunmalı, bu sürecin çözüm sürecine evrilmesi için gerçek bir çözüm sürecine evrilmesi için tüm siyasi güçler ve yapılar pozitif rol oynamalı, katkı sunmalı, inisiyatif almalı diyor. Muhalefete inisiyatif alma çağrısında bulunuyor. İktidar dışındaki tüm siyasi güçlere de inisiyatif alma, pozitif rol alma, katkı sunma çağrısında bulunuyor. Bunu biz de çeşitli süreçlerde yaptık. CHP’ye de çağrıda bulunduk, bu sürecin inisiyatifini al dedik. Ortaya bir çözüm planı koyun dedik. Çözüm politikan olsun dedik. Diğer siyasi partilere, güçlere, kesimlere, sivil toplum örgütlerine, herkesin bu konuda güçlü rol oynaması için Önderliğimizin de çağrıları var” dedi.
‘ÖNDERLİĞİMİZİN ÇÖZÜM İRADESİNİN ARKASINDAYIZ’
Besê Hozat, Abdullah Öcalan’ın ortaya koyduğu çözüm iradesinin arkasında olduklarını belirterek, şöyle devam etti: “Biz bir bütünen Önderliğimizin çağrılarını destekliyoruz, Önderliğimizin ortaya koyduğu çözüm iradesinin arkasındayız, bu iradeyi biz destekliyoruz. Dolayısıyla Kürt sorununun demokratik çözümünde başmüzakereci Önder Apo’dur. Biz bunu hep söyledik, tekraren söylüyoruz. Fakat Türk devleti, AKP-MHP iktidarı, iktidarı ve muhalefetiyle bir bütünen devletin kendisi, gerçek bir çözüm iradesi ortaya koymalıdır. Gerçekten Kürt sorununun demokratik çözümü, Türkiye’nin demokratikleşmesi temelinde bir irade ortaya koymalı, Önder Apo’nun bu çağrılarına olumlu cevap vermeli, karşılık vermelidir ve bu konuda pratik somut adım atmalıdır. Türkiye’de Kürt sorunu çözülmezse, Türkiye mevcut politika ile devam ederse, Türkiye bölgede kaybeden en büyük güç olacaktır. Hiç kendisini kandırmasın. Türkiye paramparça olur. Önder Apo Türkiye’nin son şansıdır. Kürdistan özgürlük hareketi Türkiye’nin son şansıdır.”
‘ÖNDER APO’NUN ELİNİ GÜÇLENDİRECEK OLAN DİRENİŞTİR’
Besê Hozat, görüşmeye dair şu uyarılarda da bulundu: “Tüm bu tartışmalardan, Önder Apo ile yapılan bu iki görüşmeden yola çıkarak, halkımızda, demokratik kamuoyunda yersiz beklentiler oluşmamalıdır. Bu anlamda mücadelede, direnişte bir zayıflama asla olmamalıdır. Önder Apo’nun çözüm iradesini güçlendirecek olan da Önder Apo’nun elini güçlendirecek olan da bu süreci gerçek bir çözüm sürecine dönüştürecek olan da halkımızın, halklarımızın mücadelesi ve direnişidir. Topyekûn mücadele ve direniştir. Bu ancak süreci gerçek bir çözüm sürecine dönüştürebilir.”