TRABZON - Karadeniz'de artan sel ve heyelanların doğaya müdahaleler sonucu oluştuğunu söyleyen Metalürji Mühendisi Cemalettin Küçük, "Artık geleceği yok eden bir yıkımla karşı karşıyayız" dedi.
Karadeniz Bölgesinde yaşanan her sağanak yağmurdan sonra meydana gelen heyelanlar artık "olağan" bir durum aldı. Son olarak 2023 son gününde Rize Derepazarı ilçesinde meydana gelen heyelanda köy yolu çöktü. 2024 yılında ise Artvin, Rize, Trabzon, Giresun ve Ordu'dan sürekli heyelan haberleri geldi, evler yıkıldı, çay, fındık bahçeleri kaydı, yollar kapandı. 8 Aralık'ta Artvin Arhavi'de yaşanan heyelanda ise 4 kişi, tonlarca toprağın altında kalarak yaşamını yitirdi. Artvin Borçka, Trabzon Sürmene ve Giresun Tirebolu'da yaşanan heyelanlarda köy yolları günlerce kapalı kaldı.
Meteoroloji Genel Müdürlüğü verilerine göre, 2023 yılında en fazla heyelan Artvin, Sakarya ve Zonguldak illerinde meydana gelirken, Karadeniz bölgesindeki illerin neredeyse tamamında heyelan afet yaşandı. Yine Artvin Valisi Turan Ergün, kentte son 5 yılda sel, taşkın, çığ düşmesi, toprak kayması gibi 500'ü aşkın olayın yaşandığını açıkladı.
1 YILDA 118 TAŞ OCAĞI KARARI
Eğimli bir bölge olan Karadeniz heyelanların sıkça yaşandığı bir bölge olurken, bilim insanları ise bölgede yoğun olarak yapılan taş ocağı ve madenlerin de buna etken olduğunu ortaya koydu. Taş ocağı ve madenlerde toprakla beraber orman ve bitki örtüsünün de ortadan kaldırılmasının, erozyonu hızlandırdığı, yeraltı su sistemini bozduğu ve patlatmaların etkisiyle heyelan ve çökmelerin yaşandığı raporlarla ortaya koyuldu. Şirketlerin kendi faaliyetleri için hazırladığı Çevresel Etki Değerlendirme (ÇED) raporlarında bile heyelan tehlikesine dikkat çekiliyor. Buna rağmen Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı, bölgede taş ocağı ve 4'üncü grup madenler (altın, gümüş, çinko, vb.) için şirketler lehine kararlar vermeye devam ediyor. 1 Ocak 2023-1 Ocak 2024 arasında bölgede 118 taş ocağı ve 47 maden için "ÇED gerekli değil" kararı verildi. 47 tane 4'üncü grup maden kararının 16'sı Gümüşhane, 14'ü de Ordu için alındı.
'MADEN VE TAŞ OCAKLARININ ETKİSİ'
Metalürji Mühendisi Cemalettin Küçük, maden ve taş ocaklarında yapılan çalışmaların kaçınılmaz olarak heyelanları tetiklediğini belirterek, bölgenin eğimli yapısı ile zaten heyelana meyilli olduğunun altını çizdi. Bu çalışmalar için atılan dinamitlerin uzun yıllar aynı hattı yaşanan kaymaların yönünü değiştirebileceğini söyleyen Küçük, "Uzun süre ayakta kalacak bir yer yine titreşimle harekete geçirilebilir. Diğer taraftan herhangi bir taş ocağı ya da ona ulaşım yolu yapılırken taban kesilmiş olabilir. Taban kesildiğinde oradaki kaymanın kaçınılmaz olacağı kesindir. Bir de su yönlerinin değiştirilmesi ile suyun girmediği yerlere girerek, orayı aşındırması ile heyelanlar yaşanıyor Bölgede zaten belirli yerlerde, belirli yıllarda kaymalar yaşanıyor. Ama bugün onları tetikleyen süreçler yaşanıyor. Mesela bir kaç ay önce Trabzon Sürmene'de sel felaketi yaşandı. Küçük küçük heyelanlar oldu. Bunları toprağın aşınması olarak görebiliriz. Yani ağaçsızlandırma da bir etken olabilir. Karadeniz'de yoğun miktarda dolgular yaşanıyor. Dolgu denildiğinde sadece deniz kenarı algılanıyor. Ama dere yatakları da dolduruluyor. Buralara yoğun miktarda taş ocağı çalışmaları yapılıyor. Buralara ulaşım için yol çalışmaları yapılıyor, dinamit atılıyor. Bunlar tetikleyici" ifadelerini kullandı.
'ÇED İDARİ BİR İŞLEM OLDU'
Taş ocaklarının da maden statüsünde kabul edilmesine rağmen işlemler yapılırken daha basit gösterilmeye çalışıldığını aktaran Küçük, Türkiye'de artık ÇED sürecinin bir geçerliliğinin kalmadığını dile getirdi. Bir ay askıda kalan ÇED raporuna o sürede itiraz edilmesinin beklendiğini kaydeden Küçük, "Öyle projeler var ki ÇED raporu 5 bin sayfayı buluyor. Bunu Ayşe Teyze, Hasan Amca görecek, duyacak, her gün il müdürlüğünün sayfasına bakacak, buna yönelik teknik bilgilere itiraz edecek. Bu mümkün değil. İkincisi il müdürlüklerinin bu kadar dosyaya bakacak kapasitede elemanı yok. O zaman konuyu bilimsel olarak algılamamak gerekiyor. ÇED kararına açılan davalarda bilirkişi heyeti, 2-3 ay dosyayı inceliyor. Bir rapor için bu kadar işlem sürerken, il müdürlükleri nasıl bu kadar sürede onlarca inceleme yapıp da 'ÇED olumlu', 'ÇED gerekli değil' kararı verebiliyor. Kaç tane bu yetenekte insan var. O yüzden bunun tartışması artık doğru değil. Bu sadece protokol meselesi olmuş, idari bir işlemdir" diye konuştu.
DİĞER AFET SELLER
Bölge için yaşanan bir diğer tehlikenin de seller olduğuna dikkati çeken Küçük, "Dere yatakları ve taşkın alanlarının daraltılması nedeniyle bölgede sürekli sel yaşanıyor. Normalde dağdan su yıllardır aynı akış hızıyla geliyor ve derenin boğaz olan yerlerinden geçtikten sonra taşkın alanlarında taşıyor, sonra yeniden toparlanarak, denize ulaşıyor. Taşkın alanları kapatılan, küçük kanallar içine sıkıştırılan derelerde, akış hızı kuvvetli olunca sellere neden oluyor. Bunların tamamı yapısal nedenlerden kaynaklı. Aynı zamanda madencilik yapılan bölgelerde yeraltı sularının yönleri değiştiriliyor. Bitki örtüsünün sökülmesinden kaynaklı ağaç olmadığı için hızlı akış söz konusu oluyor. Bunlarda sellere neden oluyor" diye belirtti.
KİMYASAL TEHLİKESİ
Bölge için en büyük tehdidin ise ağır metallerin çıkarıldığı ve kimyasalların kullanıldığı madenler olduğuna işaret eden Küçük, bunların sel ve heyelanlardan binlerce kat daha zararlı olduğunu söyledi. Yaşanan toprak kaymasının kimyasallarla birleşmesinin tehlikesine vurgu yapan Küçük, "Mesela Giresun'da Harşit Çayı, Gümüşhane'deki madenlerde kirlenerek iniyor, Doğankent'te kirleniyor, oradan Karadeniz'e dökülüyor. Öte yandan Tokat'tan kirlenmeye başlayan dereler Yeşilırmak'tan Karadeniz'e dökülüyor. Karadeniz'in dışında da bugün Kırşehir'de bir altın madeni tartışması var ve bu madenin kurulacağı yer Kızılırmak havzasında. Oradan çıkan su Ankara, Kırıkkale'den geçerek Samsun Bafra'dan Karadeniz'e dökülüyor. Tek bizim bölgemizdeki heyelan ve kimyasallarla tartışmamak lazım. Giresun'daki kirlilik nasıl Karadeniz'e iniyorsa Kırşehir'deki de iniyor" şeklinde konuştu.
'DİRENİŞTEN BAŞKA ÇARE YOK'
Bunlara karşı direnmekten başka çare olmadığını vurgulayan Küçük, "Bu koşullar içinde işçi sınıfı ile bu mücadelelerin birleştirilmesinden başka şans kalmamıştır. Ezilenlerin birlikteliğini büyütmek gerekiyor. Nasıl Kırşehir'deki madenin Karadeniz'e zararını anlatıyorsak herhangi bir sınıfın taleplerini de birleştirmemiz gerekiyor. Bunun için dağın her yanındaki mücadeleyi birleştirmeliyiz. 'Orası dağın arkası beni etkilemiyor' yaklaşımlarından uzak durup, her yere sahip çıkmalıyız. 'Türkiye talan ediliyor' söylemi artık yeterli değil, Türkiye yıkılıyor. Talan başka bir şeydir. Yeraltı zenginliklerini bir şirket gelip, yağmalayıp gitse, arkada yaşanacak bir yer kalsa talan olur. Günümüzde bunları aşan bir durumdayız. Artık geleceği yok eden bir yıkımla karşı karşıyayız" ifadelerini kullandı.
MA / Tolga Güney