Aydar: Öcalan'ın özgür çalışma koşulları sağlanmadan çözüm olmaz

img
ANKARA - Abdullah Öcalan’ın özgür çalışma koşulları sağlanmadan çözümün olamayacağını belirten KCK Yürütme Konseyi üyesi Zübeyir Aydar, Erdoğan’ın silah bırakma açıklamalarına dair “Bu bir tehdit söylemidir. Savaş diliyle, tehdit diliyle barış olmaz” dedi. 
 
PKK Lideri Abdullah Öcalan'la ile Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) arasında yapılan görüşmeler ile Kürt sorunun çözümüne dair tartışmalar sürüyor. AKP yetkilileri Kürt sorunun çözümünde hiçbir adım atılmamışken PKK'nin silah bırakması üzerinden sorunu tartışırken, Kürt siyaseti ise "silahın Kürt sorunun bir sonucu olduğunu", sorunun çözümü durumunda sonucun da ortadan kalkacağı görüşünü savunuyor. Mezopotamya Ajansı'nın (MA) sorularını yanıtlayan KCK Yürütme Konseyi üyesi Zübeyir Aydar, "Siz meseleyi yalnız silah olarak ele alırsanız, Kürtlerin elindeki silahı görüp onu sorun yaparsanız, birinin elinden silah alsanız dahi bir başkası yine silah alır. Bu açıdan, meseleyi bir bütün olarak ele almak lazım" dedi. 
 
 İmralı Heyeti ile PKK Lideri Abdullah Öcalan arasında gerçekleşen ikinci görüşmeye dair detaylar ortaya çıkmaya başladı. Açığa çıkan mesajları ve görüşmeyi nasıl değerlendirdiniz?
 
 
Başkan Apo ve hareketi nettir. Önemli olan karşı tarafın ne düşündüğü ve ne yapacağıdır.
 
Şimdi, İmralı heyetlerin gitmesi önemlidir. Heyet iki kez gitti. Buna değer biçiyoruz. Her iki görüşmede de devlet yetkilileri orada hazır bulunuyor, onların da bulunması önemlidir. Ve bunu bir süreç başlangıcı olarak görüyoruz. Başkan Apo'nun mesajlarının dışarıya çıkabiliyor olması, direkt muhatap alınmış olması, bizim açımızdan önemlidir. Biz bunu önemsiyoruz. Bu açıdan, bir başlangıç olarak ele alıp bu sürecin gerçekten rayına oturarak devam etmesinden yanayız. Bugüne kadar Başkan Apo'nun ortaya attığı görüşler birbirine yakındır. Bu konuda Başkan Apo ve hareketi nettir. Önemli olan, karşı tarafın ne düşündüğü ve ne yapacağıdır.
 
 Bir yandan görüşmeler devam ederken, bir yandan ise PKK'ye tasfiye, silahsızlanma çağrıları yapılıyor. Bu noktada "PKK bir neden mi, bir sonuç mu?" sorusu önem kazanıyor. Erdoğan ve Bahçeli tarafından PKK'nin silahsızlanması söylemlerini nasıl değerlendiriyorsunuz? 
 
PKK'ye "Silah bırak, kendini feshet, kendini tasfiye et" gibi çağrılar yapılıyor, çok üst perdeden çağrılar yapılıyor. Kürtler neden silah ellerine aldılar? Siz sonucu ortadan kaldırırsanız, nedenleri ortadan kaldırmasanız yine aynı sonuçla karşılaşırsınız. PKK olmasa da başka birileri silah alır eline. Yani, Kürtlerin silaha ihtiyacı olmadığı bir ortam yaratılması lazım. Başkan Apo dedi ki: "Eğer şartlarım uygun hale getirilirse, önüm açılırsa, ben bu süreci şiddetten, hukuk ve siyaset zeminine çekebilirim." Kürtlerin talebi, bu işi hukuk ve siyaset zemininde çözmektir. Ama siz meseleyi yalnız silah olarak ele alırsanız, Kürtlerin elindeki silahı görüp onu sorun yaparsanız, birinin elinden silah alsanız dahi bir başkası yine silah alır. Bu açıdan, meseleyi bir bütün olarak ele almak lazım. Meseleyi, bir halkın hakları, özgür yaşamı, halkın dili, kültürü, kendisini yönetmesi temelinde ele alarak değerlendirmek lazım. Yoksa ortaya çıkmış bir sonuç, nedenlerden dolayı çıkmış bir sonuçla uğraşırsanız meseleyi çözemezsiniz. Mesele, köklü ele alınıp ona göre her şey yerli yerinde tartışılarak sonuca gidilmeli.
 
PKK neden silahlandı? Hangi koşullarda silah bırakır?
 
 
Koşulları değiştirmeden işte, "Silah bırak" veya "Mücadeleden vazgeç" demek doğru değil. Koşulların oluşturulması gerekir.
 
O dönemi hepimiz biliyoruz. Cumhuriyet'in kuruluşundan boyuna Kürtlere yönelik olan uygulamalar var. İnkar ve asimilasyon var, yok etme var. Bütün bunlara karşı bir silahlı mücadele gelişti. Şimdi koşullar değişti mi? Hayır. Yani, 1970'lerin, 1980'lerin koşulları değişti mi? Bana göre hiçbirisi değişmemiş, anayasa değişmemiş, Kürtlerin varlığı tanınmıyor, dili, kültürü asimile edilmeye çalışılıyor, hiçbir yönetsel hakları yok, halk olarak tanınmıyor. Bundan dolayı, her gün tutuklamalar, operasyonlar ve zulümle yüz yüze geliniyor. Yani, 1980'lerdeki, 1970'lerdeki, diğer zamanlardaki koşullarla, bugünkü koşulları karşılaştırdığın zaman farklar var. Ama Kürtler açısından koşullar değişmemiştir. Kürtler, o gün ne kadar zulüm yaşıyorlarsa, bugün de aynı zulmü yaşıyorlar. Bugün de bu zulme karşı direnmek gerekir; o gün de direnmesi gerekiyordu, bugün de direnmek gerekir. Bu açıdan, koşulları değiştirmeden işte, "Silah bırak" veya "Mücadeleden vazgeç" demek doğru değil. Koşulların oluşturulması gerekir.
 
Abdullah Öcalan'ın mevcut tecrit koşulları, onun müzakere süreçlerindeki etkinliğini nasıl etkiliyor? Güvenlik, sağlık ve özgür çalışma koşulları sağlanmadan, tecrit kaldırılmadan rolünü nasıl oynayabilir?
 
Başkan Apo üzerindeki tecrit devam ediyor. İki tane ziyaret yapıldı diye tecrit kalktı diyemeyiz. Bu süreçte, ayda bir heyet gitsin, Başkan Apo'yu ziyaret etsin, üç-dört saat görüşsün; bu mesele çözülsün. Böyle bir şey olmaz. Bunun imkanı yok. Zaten geçmiş süreçte de bunun olmadığı görüldü. 2013–2015 sürecinde devlet zaten böyle yaklaştı ve sorun orada tıkandı. Şimdi, bu iş öyle kolay çözülecek bir sorun değil. Başkan Apo bu hareketin kurucu lideridir, baş müzakerecisidir. Bu konuda belirleyici rol sahibi bir şahsiyettir, bir liderdir. Bu açıdan, rahat ve özgür çalışma koşulları sağlanmadan bu iş olmaz. Zaten kendisi de daha önce sağlık, güvenlik ve özgür çalışma koşullarından bahsetti. Geçmiş 2013–2015 sürecinde de, bu koşullar sağlanmadığı için kendisi "Ben aradan çekiliyorum" dedi. Yani, ben bu işi bu şekilde yürütemem. Başkan Apo'nun bu işi yürütebilmesi için, kendisinin herkesle; örgütü dahil özgürce temas kurma, görüşebilme, dünyadaki bilgi ve belgelere ulaşabilme imkanlarına sahip olması lazım. Heyetini istediği şekilde kurabilmesi lazım. Türkiye'de görüşmek istediği siyasi parti, akademisyen, gazeteci, basın-yayın organları ve her kimseyle, her düzeyde sınırsız diyalog kurabilmesi lazım. Yani, bu açıdan mevcut İmralı koşullarında, bu şekliyle bu süreci sağlıklı yürütebilmesi mümkün değil. Başkan Apo'ya "Açıklama yap, şunu yap" diyenler bu koşulları sağlamakla mükelleftirler. Ve bu koşullar sağlamadan da bu işin sağlıklı yürüyebilmesi mümkün değildir.
 
Öcalan'ın özgürlüğünün sağlanması ve Kürt sorununun demokratik çözümü bölgedeki emperyalist planları nasıl etkiler? Bu planların bozulmasında Öcalan'ın rolü nedir?
 
 
Başkan Apo'nun ortaya koymak istediği çözüm de tamamıyla yerli, karşılıklı ve bölge halkları için temel oluşturan; birlikte özgürce yaşama, birlikte geleceği koruma planları çerçevesinde bir paradigmadır.
 
Başkan Apo'nun özgür olması ve bu sorunun da demokratik çözüme kavuşması, Türkiye ve Ortadoğu için yepyeni bir ufuktur. Hepimiz biliyoruz, ortada büyük bir sorun var. Kürt sorunu, tek başına Türkiye ile sınırlı değil. Türkiye'de var, İran'da var, Irak'ta var, Suriye'de var. Tüm bölgeyi etkiliyor; hatta Avrupa'yı etkiliyor. Bir dünya meselesi haline gelmiş. Bir yerde sorun varsa, birileri de oralarda ilgileniyorlarsa -ki Ortadoğu gibi, dünyanın gözü önünde; bütün uluslararası güçlerin orada çıkarları var, hepsinin orada kulları var- mutlaka bu sorunlara kendi perspektiflerinde bir biçimde karışırlar. Ama kendi çıkarları ve kendi gündemleri çerçevesinde ilgilenirler. Ama esas mesele, bölge halklarıyla olan ilişkidir. Bunlarla oturup çözüldüğü zaman, dışarıdan kimse gelip elini işin içine sokamaz. Ortada sorun varsa, başkaları bu işe karışır. Bundan dolayı, Başkan Apo'nun ortaya koymak istediği çözüm de tamamıyla yerli, karşılıklı ve bölge halkları için temel oluşturan; birlikte özgürce yaşama, birlikte geleceği koruma planları çerçevesinde bir paradigmadır. Böyle bir biçimde yaklaşıyor. Başkan, bütün o dış çevreler elini bu işe sokmasın diye, "Kendimiz çözelim" yaklaşımı içinde. Bu konuda rol sahibidir, ısrarcıdır. Bölgede başkaları gelip içimize elini sokmasın diyenler, Başkan Apo'nun önünü açmak durumundadırlar. Bu, bütün bölge halkları için en uygun yoldur, yöntemdir. Bunun sağlanması gerekir.
 
Öcalan'ın "Ya benim çözümüm ya ABD'nin çözümü" şeklindeki ifadesi ne anlama geliyor? Bu bağlamda, Öcalan'ın önerdiği çözüm modeli ile ABD'nin yaklaşımı arasındaki temel farklar nelerdir?
 
Ya, biz kendi aramızda oturup, kendi sorunlarımızı diyalog yoluyla ve halkların çıkarı temelinde çözeriz ya da, başta ABD olmak üzere ki, bölgede herkes, -yalnız ABD değil; birçok güç, buna Rusya, Çin dahil, Avrupa dahil birçok güç- elini bu işlerin içine sokar. Bu kimsenin çıkarına değil. Biz şunu biliyoruz: Dışarıdan güçler bölgeye geldiğinde, kendi gündemleriyle gelirler. ABD neden Kürtler, Türkler veya Araplar ve Farslar için gelip burada, çıkarı olmadan çözümler geliştirsin? Bu, diğer ülkeler için de geçerlidir. O açıdan, burada Başkan Apo'nun sesine kulak vermek lazım. Başkan Apo'nun ortaya koyduğu paradigma diyor ki: "Biz, bölge halkları olarak kendimiz bir araya gelelim, beraber bu işi çözelim." Biz işimizi çözerken başkalarından yardım isteyebiliriz. Yol, yöntem konusunda, farklı konularda yardım isteyebiliriz. Ama, başkalarının istediği biçimde değil, bölge halklarının çıkarı temelinde. Yaklaşım budur, çağrı budur, mesele buradadır. Bu açıdan, herkesin bu çağrıya kulak asması lazım.
 
 Öcalan'ın Türkiye için "Gazze'ye, Suriye'ye benzer" uyarısı var. Bu mesele çözülmezse nasıl bir tehlike söz konusu?
 
Eğer çözemezsek Gazze gibi olabiliriz, Suriye gibi olabiliriz. Eğer Filistin'de Araplar ile Yahudiler bir araya gelip, gerçekten diyalog yoluyla bir çözüm bulabilmiş olsalardı, bu 100 yıllık savaş durdurulabilirdi. 100 yıldır orada kan dökülüyor. Bu kadar acı yaşanmazdı ve insanlar birlikte yaşayabilirlerdi. Suriye'de, bazı demokratik adımlar atabilmiş olsaydı, bir azınlık iktidarı yaratılmamış olsaydı, demokratikleşme olsaydı, kaos yaşanmazdı. 14 yıldır Suriye'de neler yaşanmadı ki? Başkan Apo, "Eğer biz kendi aramızda bu sorunları çözmezsek, bu örneklerle karşılaşabiliriz" diye doğru söylüyor. 15 yıl önce birileri "Suriye'de bir yıl sonra, böyle gösteriler başlayacak, bu kadar kan akacak, bu kadar insan ölecek, bu kadar insan yerinden yurdundan olacak, bu kadar ülke yıkılacak" deseydi kimse inanmazdı, ama oldu. Eğer Türkiye ve İran da bundan ders çıkarmazsa, halkın sesi duyulmaz, bastırma yoluyla üzerine gidilirse, (Suriye'dekine) benzer şeylerin buralarda olmaması önünde engel yok.
 
Ortadoğu'da ulus-devlet sisteminin çöküş süreci, Türkiye ve İran gibi ülkeleri nasıl etkiliyor? Bu durum, bölgedeki Kürtler açısından ne tür fırsatlar veya zorluklar yaratıyor?
 
 
Her etnik kimlik, her kültür, her inanca; anayasal çerçevede ve özgürce kendisini ifade edip yaşatabilme, örgütleyebilme olanağı sağlanarak bu iş çözülebilir.
 
Türkiye'de zaten Cumhuriyet'le birlikte, aslında İttihat-Terakki ile başlayan bir ulus devlet kurma süreci var ki ne kadar acılı bir süreç olduğu ortada. İran'da da benze, aynı dönemlerde başladı. Ulus devlet, bölgede uygun değil. Halkları birbirine kırdırıyor, ezen ezilen ulus yaratıyor. Bu açıdan, bu statükoculuğun aşılması lazım. Hem Türkiye'de hem İran'da aşılması lazım. Irak'ta, Suriye'de oluş devletin nelere yol açtığını gördük. Bunu herkes gördü, herkes görüyor. Bu açıdan, Türkiye'nin, İran'ın bir değişim sürecine girmeleri lazım. Bütün etnik kimliklerin, kendilerini özgürce ifade edebilecekleri bir ortamın yaratılması lazım. Bunun yanında tek bir kimlikle, tek bir inançla bu iş olmaz. Mesela, Türkiye'de dayatılan Türk-İslam sentezi. "Türk olacaksın, Müslüman olacaksın, ama Müslümanlar da Sünni Müslüman olacak" direkt böyle söylenmiyor, ama yaratılmak istenen şey budur. İşte, Tayyip Erdoğan'ın, "Tek millet, tek devlet, tek dil" söylemi, bütün teklemeleri bununla ilgili. Bu tekleşme, her tarafta sorunlar yaratıyor. Ulus devlet statükoculuğunun bu işi çözmediği ortada; demokratik ulus paradigması ile bu işi rahat çözebiliriz. Her etnik kimlik, her kültür, her inanca; anayasal çerçevede ve özgürce kendisini ifade edip yaşatabilme, örgütleyebilme olanağı sağlanarak bu iş çözülebilir.
 
Devlet Bahçeli'nin "devletin bekası" söylemiyle Türk-Kürt birliğine vurgu yapmasının arkasındaki motivasyonlar nelerdir? Bu söylem sadece bir manipülasyondan mı ibaret? 
 
Durup dururken, Bahçeli'nin gidip DEM Parti'ye bir mesaj vermesi, selam vermesi ve sonrasındaki bu mesajları vermesi nereden kaynaklanıyor? Bütün bunların bu dönemde bu kadar seslendirilmesi önemlidir, ama bunun altını doldurulması lazım. 7 Ekim 2023'te başlayan, yani Hamas'ın saldırısıyla başlayan süreç, süreç giderek daha fazla genişliyor. Bölgemizde bir Üçüncü Dünya Savaşı yaşanıyor; bütün bölgesel güçler ve küresel güçler bu işin içindedir. Savaş, Filistin'le sınırlı kalmadı; Lübnan'a, Suriye'ye taşındı; rejim gitti, Yemen'e taşındı; Irak'a, İran'a taşınıyor. Türkiye'ye gelmeyeceğini kimse garanti edemez. Böyle bir ortamda, Kürtlerle Türklerin kendi aralarında sorun yaşaması ne, Kürtlerin lehinedir ne de Türklerin lehinedir. Bu açıdan, Türk-Kürt birliği temelindeki yaklaşım doğru bir yaklaşımdır. Ama bu yaklaşım sözde kalmamalı, bir manipülasyondan ibaret olmamalı, bir kandırma ve zaman kazanma, oyalama olmamalı. 32 yıldır hareketimizin Türk devletiyle 93'te başlayan süreçten bu yana çokça böyle süreçler yaşandık, ama hiçbirinden istediğimiz sonucu alamadık, çünkü karşı taraf bu işe hazırlıklı değildi. Zaman kazanmaya yönelikti. "Bölgede sorunlar var; fırtına geçene kadar biz bu işi kendi aramızda tartışalım, zamana yayalım. İşten geçtikten sonra, tekrar istediğimiz şeyi gibi davranırız, bildiğimizi okuruz" gibi bir yaklaşım olmamalı.
 
 Erdoğan'ın, "Ya silahlarınızı gömersiniz ya da biz sizi silahlarınızla birlikte gömeriz" tehditlerini nasıl karşılıyorsunuz?
 
 
Türkiye destekli güçler ve Türkiye kendisi de, içinde hava kuvvetleriyle, her şeyle içinde Kürt güçlerine saldırıyor. Şimdi, bu görmezden gelinemez. Hem böyle yapacaksın hem de "Ben, barış arayışı içindeyim". İkisi birbirinde bu şekilde yürüyemez.
 
Bu bir tehdit söylemidir. Bu tehditleri kabul etmeyiz, pabuç da bırakmayız. Barış istiyorsak barışırız, diyalog istiyorsak diyalog kurarız. Savaş diliyle, tehdit diliyle barış olmaz. Bu bir barış söylemi değildir. Eğer, yaklaşım bu olursa sorun zaten çözülmez, sonuç da alınmaz. Hükümetin uygulamalarına bakıldığında, sürece uygun bir uygulama göremiyoruz. Yani, bir taraftan Kürdistan belediyelerine kayım atacaksın, bir taraftan her tarafta operasyonlar yürüteceksin, askeri, siyasi, bütün her türlü operasyonları yürüteceksin. Her gün orayı burayı bombalayacaksın, binlerce insanı gözaltına alıp cezaevlerine dolduracaksın, Rojava'ya her gün saldıracaksın. Bakın, 8 Aralık'tan bu yana da Suriye'de çatışmalar tümden durmuş her tarafta, ama Rojava'da devam ediyor. Türkiye destekli güçler ve Türkiye kendisi de, içinde hava kuvvetleriyle, her şeyle içinde Kürt güçlerine saldırıyor. Şimdi, bu görmezden gelinemez. Hem böyle yapacaksın hem de "Ben, barış arayışı içindeyim". İkisi birbirinde bu şekilde yürüyemez. Herkesin, yani, bunu görmesi lazım; buna göre davranması lazım. Bu açıdan, "Çağrı yapın; Başkan Apo şöyle yapsın, böyle yapsın" denilemez. Bu şartlarda, sonuç alamaz, mümkün görünmüyor. Dillerini, bu sefer en azından, değiştirmeleri lazım.  
 
 İmralı görüşmelerinin medya tarafından ele alınış biçimi ve kamuoyu algısı hakkında ne düşünüyorsunuz?
 
Hükümetin dili uygun bir dil değil. Bu aynı şekilde Türk medyasına da yansıyor. Medya, hükümetin diline bakarak kendisine göre pozisyon alıyor. İktidar medyasının bu konudaki yaklaşımı sorumsuzcadır. Bazen, ahlaki sınırları aşan özel savaş algısı yaratmaya çalışan bir medya dili oluyor. Bu açıdan medyanın da çok sorumlu davranması lazım. Bir kısım medya sorumlu davranıyor, ama çok azdır. Bir psikolojik savaş dili işte. "Bittiler, yok oldular, bilmem ya böyle olacaklar ya şöyle olacaklar" diye zaman zaman gerçeğe uymayan beyanatlar veriyorlar ve kamuoyunu manipüle ediyorlar. Aynı zamanda, tartışma programlarında da bizden insanları katmıyorlar. Kendilerine göre bir heyet oluşturuyor, bizim adımıza da kendileri tartışıyorlar. Bu doğru bir yaklaşım değil. Biz, eğer bu işleri çözeceksek, medyanın da bu konuda kamuoyunun oluşturulmasında çok etkili bir organ. Ona göre davranılmalı.
 
MA / Fırat Can Arslan

Diğer başlıklar

13:37 TÜİK'e 'enflasyon' tepkisi: Gerçeği açıkla ekmeğimle oynama
13:26 İşçi kıyımına karşı mücadeleyi büyütme çağrısı
13:26 Salihli'de 9 JES sondaj kuyusu için ÇED süreci başlatıldı
13:11 El Şara Türkiye’ye geliyor
13:07 İzmir sokaklarında ‘Rojin’e ne oldu’ sorusu
13:06 DFG Ocak ayı raporu: 42 gazeteciye soruşturma
13:04 Hezex'te şüpheli çocuk ölümü
12:23 Sêrt'teki nöbette Belediye Meclis toplantısı
12:16 Yargıtay başsavcılığı, Pınar Gültekin kararına itiraz etti
12:07 DEM Partili Babat’ın evine saldırı
11:43 'Geçici' hiçbir kayyım gitmedi!
11:21 Ege Denizi'nde 400'ün üzerinde deprem
11:13 Amed'te mitnge çağrı: Özgürlüğü birlikte sağlayalım
10:51 Barış Anneleri: Çözüm Öcalan’ın özgürlüğüyle mümkün
10:47 DİKASUM’un öncelikli hedefi: Kadın yaşam alanlarının yaratılması
10:41 ENAG: Enflasyon yüzde 81
TÜİK: Enflasyon yüzde 42
10:38 Aydar: Öcalan'ın özgür çalışma koşulları sağlanmadan çözüm olmaz
10:12 Ali Bozan: Kayyımı göndermek için seçimleri beklemeyeceğiz
10:04 İzmir'de belediye işçileri eyleme başladı
10:02 Çözüm tartışmaları: İktidar güven vermiyor
09:53 Hastane raporuna rağmen emekli edilmedi
09:37 Ankara’da temaslarda bulunan heyet: Süreç toplumsallaşmalı
09:31 Xwebûn 'Somut adımlar lazım' manşetiyle çıktı
09:08 30'u aşkın ülkeden ‘İnisiyatifi geri alalım’ şiarıyla buluşma
09:07 Sêrtliler kayyımı göndermekte kararlı
09:01 Depremde yitirdiklerinin anılarını işletmesinde yaşatıyor
09:00 03 ŞUBAT 2025 GÜNDEMİ
02/02/2025
23:57 Riha'da zincirleme kaza: 4 kişi hayatını kaybetti
23:52 Ege’de 200’den fazla deprem: Yunanistan’da acil toplantı kararı
22:54 Silêmaniye’de Kormor gaz sahasına saldırı
22:09 HTŞ güçleri Qamişlolu 3 kişiyi kaçırdı
22:01 Tişrîn Barajı’ndan mesaj: Saldırılar irademizi kıramaz
21:18 Cizîr’de erkek şiddeti
21:15 Ege Denizi'nde 4.5 büyüklüğünde deprem
20:50 Tişrîn çevresi bombalandı
19:49 İsrail, Gazze’de 61 bin 709 Filistinliyi katletti
19:24 Eyn Îsa’da bir köy ağır silahlarla bombalanıyor
18:38 Ev İçi Şiddet Acil Yardım Hattı 3 bin 908 kez arandı
18:36 Ege'de 24 saatte 30'dan fazla sarsıntı yaşandı
18:28 Engelli çocuk şiddete uğradı
18:26 Amedspor sahasında berabere kaldı
18:22 ‘Barışı inşa etmek’ paneli: Barışta herkes kazanır
17:52 ‘Uzun Yürüyüş’ 13’üncü gününde: Hedefimiz Abdullah Öcalan'ın özgürlüğüdür
17:42 Ahmet el Şara, Arabistan’da
17:36 Merîwan’da bir kolber donarak hayatını kaybetti
16:52 CHP Şile İlçe Binasına taşlı saldırı
16:42 KCK davasından cezası onanan Beşer gözaltına alındı
16:21 Figen Yüksekdağ'ın ‘Sınırsız Savunmalar’ kitabı için imza günü ve söyleşi
15:52 ‘Onurlu bir barış için adaletsizlikler son bulmalı’
15:47 Sêrt’te irade gaspına karşı eylem: Çözüm isteniyorsa saldırılar durdurulsun
15:31 Berdan Öztürk: Umut Abdullah Öcalan’dır
14:53 BM’ye Werîşe Mûradî ve Pexşan Ezîzî için mektup
13:55 Esenyurt’ta miting: İmralı’dan mesaj net, Türkiye’nin demokratikleşmesidir
13:39 FİSA: 2024 Yılında 777 çocuk önlenebilir sebeplerden yaşamını yitirdi
13:30 Halk buluşmalarında İmralı vurgusu: Abdullah Öcalan 26 yıldır çözüm öneriyor
13:21 DEM Parti Şirnex merkez ilçede olağanüstü kongreye gitti
13:19 Çiğdem Kılıçgün Uçar: Devlet samimiyetin göstergesi olarak artık adım atmalı
11:42 Tişrîn Barajı’ndaki direniş 26’ncı gününde
11:18 'Faşist Lider, Şef Erdoğan' ifadelerine adli kontrol tedbiri
11:03 Sudan’da pazara düzenlenen saldırıda 54 kişi öldü
10:53 Yargıtay’dan Pınar Gültekin dosyası kararı
10:52 Jin dergi ‘Kadın ve Toplumsal Dönüşüm’ kapağıyla yayında
09:12 Bavê Teyar’ı rol arkadaşı anlattı: Yol gösteren bir yıldız oldu
09:10 Ermeni Meclisi Eşbaşkanı: Demokratik ulus sisteminde özgür yaşıyoruz
09:07 Ankara'daki yurttaşlar çözüm için Meclis’i adres gösterdi
09:06 Bayındır: Yüzyıllık kaybı telafi etme fırsatı var
09:03 Rojbin Bor: Rojava'yı sahiplenelim
09:02 Hatay'da 2 yılda değişen sadece zaman oldu
09:01 Temelleri 18 yıl önce atılan terminal açılamadı!
09:00 02 ŞUBAT 2025 GÜNDEMİ
08:40 Kobanê’de ev bombalandı: 7’si çocuk 10 yaralı
01/02/2025
22:54 'Uzun Yürüyüş’ 12'nci gününde
22:51 Qereqozak'a hava saldırısı
22:47 Sêrt’te gece gündüz kayyım protestosu
22:38 Sanatçı Xecê'den Ankara'da konser
22:25 MKM’den 34'üncü yıl dönüm kutlaması
21:12 'Yenidoğan Çetesi' sanıklarından Gönen intihar etti
21:00 Sezai Temelli: Muhatap da müzakereci de Öcalan’dır
20:22 İstanbul'da yarın 'özgürlük' mitingi düzenlenecek
19:29 Yüksel Güran ve Enes Güran farklı cezaevlerine sevk edildi
19:13 QSD'den 24 saatlik bilanço
18:28 Rojin Kabaiş’in şüpheli ölümünün aydınlatılması çağrısı
18:21 Bakan Tunç’tan anayasa açıklaması
18:14 DEM Parti'den Daştan’ın ailesine ziyaret
18:09 Gazete dağıttıkları için gözaltına alınanlar serbest
18:04 Avukat Sezin Uçar serbest
17:51 Kadınlardan geçici hükümete 'Fayyad El-Hays' tepkisi
17:34 Eskişehir’de 'barış' paneli: Öcalan örgütü ile görüşmeden nasıl olacak?
17:15 İran'da 1 ayda 13 Kürt tutuklu idam edildi
16:48 Wan'da esnaf ziyaretinde yoğun ilgi
16:34 Sera Kadıgil: DEM Parti’nin belediye kazanması yasak
16:28 Hasta tutsaklar Özğan ve Yılmaz için çağrı
16:21 İktidarın saldırı politikaları Dêrsim’de kınandı
15:41 İsteği dışında sevk, çıplak arama ve darp
15:31 Mersin'de irade gaspına karşı deklarasyon: Sessiz kalmayacağız
15:29 Ankara temaslarını aktardılar: Yasal adımlar atılmalı
15:28 ÖHD Amed’te yeni yönetimini belirledi: Tecrit devam ediyor
14:42 MSD Suriye’nin yeniden inşası gündemiyle toplandı
14:32 'KHK'lerle kadın emekçilerin ekonomik özgürlükleri ellerinden alındı'
13:59 Hamas 2 rehineyi daha teslim etti
13:49 Riha'da 'kent konseyi' seçilemiyor!
13:46 ‘Kayıplar için adalet istemekten vazgeçmeyeceğiz’
13:25 'Özgürlük' buluşması: Sorunun nedenlerini ortadan kaldırın
13:12 2,5 yıldır infazı ertelenen Rozerin Kurt tahliye oldu
13:03 Cumartesi Anneleri Bedirhan Tüysüz’ün akıbetini sordu
13:01 'İmralı'dan başlayan özgürlük Sêrt sokaklarına yayılacak'
11:46 Tişrîn Barajı’na saldırılar sürüyor
11:20 Sêrt Baro Başkanı: Seçme seçilme hakkının ihlali rutinleşti
11:10 Êlih kayyımı 19 kişiyi daha işten çıkardı
10:24 Ege Denizi’nde peş peşe deprem
10:23 Kız çoğunu katleden failler 19 yıl sonra tutuklandı
10:20 Cizîr’de bıçaklı kavgada bir çocuk yaşamını yitirdi
09:56 Sabri Ok: Koşullar değişmezse adım atılamaz
09:43 Kan kusan tutsağa çift kelepçeli muayene dayatması
09:21 Gazeteci Tolhildan: Özerk Yönetim dışlanırsa Suriye'de kaos devam eder
09:04 Karamus: Abdullah Öcalan sorunu çözecek kudrete sahip
09:03 Gabar’da petrol arama faaliyeti bin yıllık su kaynağını kuruttu!
09:01 Diş hekimleri 14 Şubat'ta iş bırakacak
09:01 PADÊ Üyesi: Meşru mücadelemizi sürdüreceğiz
09:00 01 ŞUBAT 2025 GÜNDEMİ
08:30 ABD'de uçak yerleşim yerine düştü
31/01/2025
23:46 Türkiye, Tişrîn Barajı’nın çevresini bir kez daha bombaladı
23:14 Tahliye edilen gazeteciler: Özgür Basın susturulamaz
22:37 ‘Özel halk otobüslerinin indirimli kart kullandırtmama kararı geri alınsın’
22:29 Kürt sanatçı Mazlum Akpolat tutuklandı
22:05 Kayyıma karşı ses çıkarma eylemi
20:40 Yer Bilimci Naci Görür: Depreme dirençli kentler mümkün
20:21 Ayşegül Doğan: Barışı iktidarın insafına bırakamayız, mücadeleyi yükseltmeliyiz
19:31 İzmir’de Kuzey ve Doğu Suriye’deki sistem konuşuldu
19:17 Kuzey ve Doğu Suriye köyleri saldırı altında
19:09 Riha'da mülteci kadınlar için açıklama
18:17 Atılım Gazetesi dağıtımı sonrası gerekçesiz gözaltı
18:01 HRW: Türkiye ve SMO’nun saldırıları savaş suçu niteliğinde
17:51 Balkan ülkelerinde gıda fiyatlarına karşı boykot başlatıldı
17:27 RTÜK, 4 kanala ceza yağdırdı
17:04 Tişrîn Barajı’nın çevresi bombalanıyor
16:59 Savcı, Bahtiyar’a verilen cezaya itiraz etti
16:45 Gazeteciler hakkında tahliye kararı
16:21 Anadolu Birliği Derneği’ne 'süreç' ziyareti
15:45 Zirgan’a bağlı köyler bombalanıyor
15:44 Suriyeli 65 aydından ‘ademi merkeziyetçi çözüm’ için çağrı
15:29 Ayşegül Doğan Tarsus’ta işçilerle bir araya geldi
15:28 Neslihan Şedal: Kadın yoksulluğuna karşı politik mücadele hattı örülmeli
15:17 İmralı Heyeti’nden tutsak kadın siyasetçilere ziyaret
15:01 Dilek Ekmekçi'ye ceza ve tahliye
14:47 'Toplumsal Barış ve Özgürlük Buluşmaları' başlıyor
14:43 Gülistan Kılıç Koçyiğit: Bayrak kirlilikleri örtme aracı olmuş
14:29 Amed'de Madde Bağımlılığı Danışmanlık ve Eğitim Merkezi açıldı
13:57 İşçiler, İzBB'ye 2 gün süre verdi
13:42 İmamoğlu: Mücadeleye devam edeceğiz