MERSİN / ADANA - Bu yılda 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde sokaklara çıkmaya hazırlanan Çukurova’daki kadınlar, örgütlü mücadelenin önemine değinerek, “Kadınlar olarak birlikte güçlüyüz ve geleceğimizi ancak birlikte kurabiliriz” dedi.
Tüm dünyada kadınlar, 8 Mart Dünya Kadınlar Günü için alanlara çıkmaya hazırlanıyor. Günler öncesinden başlatılan hazırlıklar devam ederken, Çukurova Bölgesi’ndeki kadınlar örgütlü mücadeleye dair değerlendirmelerde bulundu.
Kadın Kooperatifleri Yöneticisi Zeynep Kaya, kadın mücadelesiyle 1990’lı yıllarda tanıştığını ve mücadele sonucunda da 1996’da Bağımsız Kadın Derneği’ni (BKD) kurduklarını belirtti. Dernekle kadına yönelik şiddet, cinsel taciz ve suçlara karşı farkındalık yaratmaya çalıştıklarını söyleyen Zeynep Kaya, “90’lardan 2025’li yıllara geldik ancak kadına dönük şiddet hala bitmiş değil. Halen evlerde cinayetler işleniyor, failler yakalanmıyor, tutuklananlar ise cezasızlık politikasıyla serbest bırakılıyor. Şiddet devlet eliyle arttırılıyor. Sevdiğimiz, güvendiğimiz aile bireylerinden şiddet görüyoruz. Bu durum hem fiziki hem de duygusal olarak yıpratıyor. Kadın dayanışması bu anlamda çok önemli” ifadelerini kullandı. Kamuoyuna yansıyan verilere göre Çukurova Bölgesi’nde 2024 yılında en az 57 kadının erkek şiddeti yaşamını yitirdiğini kaydeden Zeynep Kaya, birçok kadın katliamının ise basına yansımadığını dile getirdi. Zeynep Kaya, “Yaklaşan bir 8 Mart süreci yaşıyoruz. Haklarımızdan, hayatlarımızdan, yaşamlarımızdan vazgeçmediğimizi göstermek için 8 Mart’ta yine sokaklarda olmamız gerekiyor” dedi.
‘İSYANIMIZI SOKAKLARA TAŞIYALIM’
Halkevleri Kadın Sekreteri Çiğdem Serin, şiddetin tüm araç ve kurumlarıyla mücadele eden bir programa ihtiyaç olduğunu söyledi. Çiğdem Serin, “Yoksullaştırmanın bir parçası olarak aile politikalarıyla karşı karşıya olduğumuz dönemdeyiz. Bu koşullarda yoksullaştırmaya ve aile politikalarına karşı mücadeleyi birleştiren bir programla ilerlememiz gerekiyor. 8 Mart, mücadelemizi, isyanımızı, coşkumuzu sokaklara taşıdığımız, patriarkal kapitalizme, erkek-devlet şiddetine meydan okuduğumuz bir gün. Bu 8 Mart'ta da tüm coşkumuzla, isyanımızla sokakları mora boyamaya hazırlanıyoruz. Tüm kadınları yoksullaştırmaya, aile politikalarına ve erkek şiddetine karşı yaşamak için feminist mücadeleye, 8 Mart'ta sokaklara çağırıyoruz” diye belirtti.
SALDIRILARA KARŞI GÜÇLÜ DURUŞ
Sosyal Hizmet Uzmanı Belgin Işık, AKP iktidarında kadına dönük baskı ve şiddetin her geçen gün arttığına işaret ederek, özellikle son 20 yılda kazanılmış haklara yönelik saldırılara ancak güçlü bir karşı koyuşla durulabileceğini belirtti. AKP'nin 2025 yılını "Aile Yılı" ilan etmekle kadın sorununu tanımadığını da ilan ettiğini belirten Belgin Işık, "Kadın işsizliği ve yoksulluğu sorununun çözümüne, kadına yönelik şiddetin önlenmesine yönelik yerel yönetimlerin önemli katkısı olabilir. Kadın Danışma Merkezleri, Kadın Yaşam Evleri, Toplum Merkezleri gibi doğrudan kadınlarla çalışma yürüten merkezlerde ekonomik, hukuki ve psikolojik destek veren programlar uygulanabilir” dedi.
MÜCADELE SINIRLARI AŞTI
İskenderun Kadın Platformu üyesi avukat Mehtap Sert, şiddetsiz yeni bir dünya ve yaşam için mücadeleleriyle sınırları aşan kadınların birbirlerinden güç aldığını ifade etti. Mehtap Sert, şöyle devam etti: “Bu mücadelenin ve dayanışmanın bir parçası olmaktan onur duyuyorum. Ülkemizde eril şiddetin tarihçesi bugünle başlamadı. Şiddet karşısında kadını koruyan mekanizmalar işlemiyor. Kadınların bakım yükümlülüğü arttı. Pandemi sonrası, depremin etkisiyle kadınların büyük çoğunluğu işsiz kaldı. Buda zaten var olan yoksulluğu iyice derinleştirdi. Ekonomik kriz deprem bölgesindeki kadınları ekstra etkiledi. Dünyada ve ülkemizde elbette geriye düşüşler var ancak yılmadan yeniden başlayan bir kadın kitlesi de var. Kadının soy isim hakkı ile ilgili değişikliğe izin verilmemesi, çocuk yaşta evlendirmelere direnmek gibi. Nafaka hakkı, Medeni Kanun, 6284 sayılı yasa ile İstanbul Sözleşmesi’ne sahip çıkma konusunda hala direngen bir irade var.”
KOLEKTİF BİR DÖNÜŞÜM SÜRECİ
Toplumsal Cinsiyet ve Hukuk Çalışmaları Derneği'nden avukat Songül Yıldız, kadın mücadelesini toplumsal eşitliği sağlamaya yönelik kolektif bir dönüşüm süreci olarak tanımladı. Ülkedeki kadınların, erkek egemen sistemin ürettiği ekonomik, hukuki ve sosyal engellerle mücadele etmek zorunda bırakıldığına söyleyen Songül Yıldız, "Siyasal iktidarın kadın haklarını kısıtlamaya yönelik politikaları, yaşam hakkını dahi tehdit eden uygulamaları hayata geçirmektedir. Kadınların şiddetten korunması için yasal mekanizmaların oluşturulması büyük bir kazanımdı. 6284 sayılı yasa şiddet gören kadınlara koruma tedbirleri sunuyor. Ancak siyasal iktidarın İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme kararı ve kadınlar aleyhine kazanılmış haklarını kısıtlamaya yönelik yasal değişiklik gayretleri eşitlik mücadelesini tehdit etse de kadın mücadelesi kararlılıkla devam ediyor. Türkiye’de kadın cinayetlerinden nafaka hakkına, eşit iş için eşit ücret talebinden şiddete karşı etkin hukuki mekanizmaların oluşturulmasına kadar pek çok konuda kadın örgütleri etkili bir mücadele örneği ortaya koyuyor” diye belirtti.
Kadın örgütlerinin sistematik şiddetle mücadele eden en önemli oluşumlar olduğuna değinen Songül Yıldız, şunları belirtti: “Bizde dernek olarak toplumsal cinsiyet temelli her türlü ayrımcılığa karşı mücadeleyi hukuki zemininde ele alıp, hukuktaki görünümünü açığa çıkarmak ve değiştirmek amacıyla çalışmalar yürütüyoruz. Cinsiyetçi yargı kararlarına ilişkin verileri toplayarak analiz ediyor ve raporluyoruz. Ülke genelinde en büyük sorunlardan biri erkek şiddeti. Kadın cinayetleri, ev içi şiddet, taciz ve tecavüz vakaları ciddi boyutlarda. Kadınlar hem yasal süreçlerde hem de toplumsal normlar nedeniyle adalete erişimde büyük zorluklar yaşıyor. Şiddet gören kadınların sığınma evlerine erişimi zor ve var olan sığınma evleri hem sayısal hem de kapasite olarak yetersiz. Kadınlar yasal süreçlerde hukuki ve psikolojik desteği de yeteri kadar alamıyor. Bir diğer büyük sorun; kadın emeğinin sömürülmesi. Tarım, sanayi ve hizmet sektöründe çalışan kadınlar düşük ücret, güvencesiz çalışma koşulları ve kayıt dışı istihdam gibi problemlerle karşı karşıya. Örneğin; mevsimlik tarım işçisi kadınlar düşük ücret, kötü çalışma koşulları ve güvencesiz bir ortama mahkum ediliyor. Ev içi emeğin görünmez olması da toplumsal cinsiyet rollerinin dayattığı geleneksel işbölümü nedeniyle kadınların ekonomik, sosyal ve siyasal yaşamda eşit şekilde yer almasını engelleyen yapısal bir başka sorun. Tüm bunlardan ayrı olarak erken yaşta evlilikler ve eğitim hakkına erişimdeki eşitsizlikler de kadınların geleceğini doğrudan etkiliyor.
‘KADINLAR BİRLİKTE GÜÇLÜ’
Kadınların etkili mücadelesiyle bugüne kadar Medeni Kanun ve Ceza Kanunu gibi yasal düzenlemelerde cinsiyet eşitliğini sağlayabilmek adına birçok değişiklik yapıldı. Kadınların şiddetten korunması için 6284 sayılı yasa çıkarıldı. Ancak kadın hareketinin baskısıyla kazandığımız haklarımız sürekli tehdit altında olduğundan mücadeleye devam ediyoruz. Kadın mücadelesi, yüzyıllar boyunca kazanımlar elde ederek ilerleyen bir süreç. Fakat patriyarkal yapının dirençli olması ve mevcut sistemin toplumsal cinsiyet eşitsizliklerini yeniden üretme potansiyeli, mücadelenin sürekliliğini zorunlu kılmaktadır. Son yıllarda kadın hakları konusunda hem Türkiye'de hem de dünya genelinde umut verici gelişmeler yaşanmakta ise de kadınlar aleyhine oluşturulan politikalara karşı daha fazla ses çıkarmak gerekiyor. Her ne kadar Türkiye, İstanbul Sözleşmesi'nden çekilmiş olsa da bu süreç kadın mücadelesinin gücünü göstermesi açısından kritik bir dönemeç olmuştur. Kadın hakları mücadelesi için faaliyet gösteren kadın örgütleri daha fazla organize olmakta ve etkilerini arttırmaktadır. Türkiye’de de kadın hareketi, baskılara rağmen güçlenmeye devam etmektedir. Dijital platformlar ve sosyal medya, kadınların örgütlenmesi ve hak ihlallerine karşı ses çıkarması için önemli bir alan haline gelmiştir. Kadın cinayetleri davalarındaki kamuoyu baskısı, yargının daha adil kararlar almasını sağlamaktadır. Kadınların ekonomik, hukuki ve sosyal açıdan güçlenmesi, eşit bir dünyanın inşa edilmesi için kritik öneme sahiptir. Kadınların kimlikleri, bedenleri ve emekleri üzerinde tam hak sahibi olduğu, şiddetin, ayrımcılığın ve ekonomik eşitsizliğin ortadan kalktığı bir dünya hayal ediyoruz. Kadınların sürekli haklarını savunmak zorunda kalmadığı, devletin ve hukukun kadınları koruduğu bir düzen için mücadele ediyoruz. Kadınların, erkeklerle eşit haklara, fırsatlara ve statüye sahip olduğu, toplumsal cinsiyet rollerinin ortadan kalktığı bir dünya istiyoruz. Tüm canlılar ve doğayla barışık savaşsız sömürüsüz bir dünyayı hayal ediyoruz. Emin olun böyle bir dünya hepimiz için gerekli. Çukurova, kadın emeğinin yoğun olarak sömürüldüğü, şiddetin boyutlarının çok yüksek yaşandığı bir bölge olmasına rağmen, kadınların tarih boyunca mücadele ettiği ve güçlü dayanışmalar kurduğu bir yer aynı zamanda. Çukurova’da yaşayan kadınlar olarak haklarımızı korumak için örgütlenmememiz ve dayanışmayı büyütmemiz şart. Kadınlar olarak birlikte güçlüyüz ve geleceğimizi ancak birlikte kurabiliriz."
MA / Abdulkadir Ayten - Hamdullah Yağız Kesen