AMED - Ukrayna-Rusya arasında süren savaşta ABD öncülüğünde iki ülke arasındaki antlaşma girişimlerini değerlendiren Dr. İsmet Konak, “Ukrayna-Rusya arasında bir barış ‘imzalatmak’, yeni bir savaşın hazırlığı da olabilir” dedi.
Rusya'nın Şubat 2022’deki saldırısıyla başlayan Rusya-Ukrayna Savaşı 3 yılını geride bıraktı. Her 2 ülke bu savaş süresince ciddi kayıplar vererek hem ekonomik hem de siyasal anlamda uluslararası arenada zayıfladı. Savaşı körükleyen üçüncü ülkeler şimdi de Ukrayna-Rusya arasında devam eden savaşın bitmesi için yeni girişimlerde bulunuyor. Bu kapsamda ABD’nin yeni seçilen Başkanı Donald Trump, 20 Ocak’ta yetkiyi aldıktan sonra Ukrayna- Rusya arasındaki savaşın sonlanmasına odaklandı. ABD, aldığı kararla Ukrayna’ya askeri yardımları durdurma kararı aldı.
Bu kararın ardından Zelenski, Trump ile görüştü. Beyaz Saray'daki Oval Ofis'te yapılan görüşmede yaşanan tartışmanın ardından Ukrayna ile ABD arasında imzalanması beklenen “nadir toprak elementlerine yatırım yapılmasını öngören antlaşma” sağlanamadı.
Dr. İsmet Konak, yaşanan nadir toprak elementleri krizi, Trump’ın Rusya-Ukrayna arasında antlaşma sağlanması için yaptığı baskının ardından yatan nedenleri ve yapılma ihtimali olan anlaşmanın sonuçlarına dair sorularımızı yanıtladı.
Son zamanlarda en güncel olan “nadir toprak elementleri” konusu sıklıkla gündeme geliyor. Bu elementin dünya üzerindeki rezervlerinin dağılımı nasıl? Ukrayna’da ne kadarlık bir rezerv var?
Trump yönetimi tıpkı beklendiği gibi sıkı bir “bezirganlıkla” işe başladı. Zelenski’ye nadir toprak metalleri veya elementleri konusunda bir antlaşma imzalanması baskısında bulundu. Bunu yaparken sık sık 3 yıllık savaş boyunca Ukrayna’ya “300 milyar dolarlık” yardım verildiğini dillendirdi. Öncelikle bu rakamın ihtilaflı olduğunu belirtmek gerek. Zira ABD resmi verilerine göre toplamda 183 milyar dolarlık yardım verildi. Dolayısıyla Trump’ın verdiği rakam tek kelime ile bir “kavl-i mücerred.” Washington bahsedilen 300 milyar dolarlık yardım karşılığında nadir toprak elementlerinin mülkiyet ve işletim hakkının kendisine verilmesini istiyor. Dünya üzerinde bu elementlerin (toplam 17 element olduğu yazılıyor) 110 milyon ton rezerve sahip olduğu biliniyor. Bu elementler akıllı telefonlar, elektrikli araç pilleri, kanser ilaçları gibi birçok sahada kullanılabiliyor. Çin 44 milyon tonluk rezervi ile ilk sırada yer alıyor. Rusya’da ise 10 milyon ton olduğu düşünülüyor.
Ukrayna’da kaç ton olduğu muğlak. Mesela ismi meta ekonomisi ve enerji araştırmalarıyla müsemma Javier Blas, Ukrayna’nın gerçekte nadir toprak metalleri rezervine sahip olmadığını iddia ediyor. Zaten bu rezervlerin haritasına baktığınızda Ukrayna’nın çok da abartılı bir rezerve sahip olduğuna tanık olmuyorsunuz. Burada bir “illüzyon” olabilir. Yani Trump yönetimi, Kiev ile imzalanacak daha kapsamlı (petrol, doğalgaz, limanlar vb.) bir antlaşmayı kamuoyuna yansıtmamak için nadir toprak metallerini “paravan” olarak kullanabilir. Bir de Ukrayna medyasının bu konuda yaydığı bir “şayia (yaygın söylenti)” var. Nadir Toprak Metalleri Antlaşması’nın Trump değil de Zelenski tarafından önerildiği yönünde bir şayia söz konusu. Amacın Rusya ile bir barış antlaşması baskısının önüne geçmek, yani bir bakıma “rüşvet” vererek Washington’un müstakbel baskısını azaltmak olduğu düşünülüyor. Dolayısıyla zarf ve mazruf (zarf içine konulmuş kağıt) kamuoyunu şaşırtabilir. Önümüzdeki süreçte mazrufun ne olduğunu göreceğiz.
Batı daha doğrusu ABD’nin Ukrayna’yla ilişkisi öyle gözüküyor ki “sömürü” üzerine kurulu. Siz bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Batı her zaman pragmatist hareket eder. Dünyadaki gelişmelere her zaman rasyonel ve çıkarcı bakar. Aslında bugün Batı dediğimiz şey temelde dev enerji, teknoloji, otomotiv, madencilik ve silah şirketlerinin kendisidir. Yani plütokrasidir. Savaşı da barışı da kendi değirmeninde öğütüp uygun bir “una” dönüştürebilir. Asıl amacı, artı-değer sağlamak. Demokrasi, insan hakları ve hukuk artı-değerden sonra gelir. Bu yüzden Batı demokrasisi tek ayaklı bir demokrasidir. Başında genel olarak plütokrasinin kılıcı vardır.
Sermaye, sürekli büyüme ihtiyacı duyan bir kartopu gibidir. Bu açıdan Ukrayna-Rusya arasındaki savaş bu kartopunu belli ölçüde büyütmüştür. Batı’nın Ukrayna hamlesi 2014’te vuku buldu ve dönemin Ukrayna Devlet Başkanı Viktor Yanukoviç görevinden silah zoruyla “azledildi.” Rusya yanlısı Yanukoviç döneminde Ekoloji ve Doğal Kaynaklar Bakanlığı yapan bir isim var, adı Nikolay Zloçevskiy. Kendisi aynı zamanda bir oligark olarak biliniyor. Onun sahibi olduğu Burisma Holdings, Ukrayna’nın en büyük doğalgaz üreticisi konumunda. Yanukoviç’in bakanlarından biri olmasına rağmen ABD’nin “radarına” yakalanmadı. Acaba neden? Çünkü Yanukoviç’in azlinden hemen sonra Joe Biden’in oğlu Hunter Biden Burisma Holdings’in yönetim kuruluna girdi. Trump’ın Zelenski ile yaşadığı münakaşanın sebeplerinden birinin de Hunter Biden olduğu düşünülüyor. Zira Zelenski’nin bu konuda ketum kaldığı, seçimler döneminde Joe Biden’e destek verdiği ve oğlunun usulsüzlüklerine karşı harekete geçmediği yönünde suçlamalar var. Bunun Zelenski’nin Beyaz Saray’da 28 Şubat’ta yediği paparanın sebeplerden biri olduğu yönünde görüş var.
ABD neden Ukrayna ve Rusya arasında bir barış antlaşmasının imzalanmasını istiyor?
Trump’ın barış girişimi, Putin için bir “can simidi” olabilir. Ancak belirttiğimiz gibi Batı “al takke, ver külah” ilkesi üzerine ilişki kurar. Putin’e yapılacak bir kıyak, beraberinde farklı tavizler de gerektirebilir.
Trump, ateşkes ve barış antlaşması için seçimler öncesinde de bazı vaatlerde bulunmuştu. Bu aralar sık sık “hümanist” açıklamalar yapıyor. Binlerce kişinin öldüğünü, milyonlarca kişinin savaştan zarar gördüğünü ve barış antlaşması imzalanması gerektiğini artık bir “vird” gibi tekrarlıyor. Gerçekten Trump “barış meleği” mi? Putin ile arasında sarsılmaz bir ahbaplık mı var? Yoksa barış söylemlerinin arkasında bazı küresel hesaplar mı var, orayı irdelemek gerek. Ukrayna savaşı ile yıpranan, askeri, ekonomik ve jeopolitik olarak güç kaybeden Rusya’nın çok kutuplu dünyada Batı için yavaş yavaş “hasm-ı kavi” olmaktan çıktığını düşünüyorum. Moskova’dan gelecek-düşük bir ihtimal de olsa- her zaman nükleer saldırı tehlikesi var. Rusya’ya uygulanan yaptırımlar Avrupa’da özellikle ekonomi üzerinde bir bumerang etkisi yarattı. Ama asıl hasım Çin’dir. Özellikle Ukrayna-Rusya Savaşı’yla birlikte Çin’in Orta Asya ve Sibirya üzerindeki nüfuzu daha da arttı. Batı bu sel felaketinin etkisini azaltmak için bir “bent” kurmanın peşinde. Dolayısıyla zayıflamış Putin’e daha fazla enerji harcamadan, Çin’e yoğunlaşabilir.
Olası bir barış antlaşmayla Putin’i girdaptan kurtarması muhtemeldir. Geçtiğimiz günlerde Belarus Devlet Başkanı Lukaşenko’nun Putin’le ilgili yaptığı açıklamalar, aslında Moskova’nın yaptığı yanlış hesabın beyanıydı. Eğer Ukrayna’ya yönelik konvansiyonel değil de hibrit savaş taktiği uygulanmış olsaydı bugün daha farklı bir panorama olabilirdi. Lakin evdeki hesap çok da çarşıya uymadı. Evet, bazı bölgeler işgal edildi ama menzil-i maksut bu değildi. Rus devlet ricali tarafından Malorossiya (Küçük Rusya) olarak adlandırılan Ukrayna’nın tamamen kontrolü amaçlanmıştı. Gelinen noktada bu amaca ulaşılamadı. Aksine kendi toprağı olan Kursk’u Ukrayna ordusuna karşı savunamayacak bir hale düştü. Yine Suriye’deki tahakkümünü kaybetti. Özellikle Kiev yönetiminin birkaç ay önce Rusya’nın iç kısımlarına karşı uzun menzilli füzeleri (HIMARS, ATACMS, Storm Shadow vs.), kullanma “icazetini” almasından sonra sahadaki konfigürasyon daha da değişmeye başlamıştı. Keza 10 Ocak 2025’te Rusya’ya ait 183 tanker yaptırım listesine alınmış, petrol üretimi ve ihracatı hedef alınmıştı. Rusya’nın gölge filosuna karşı etkili bir hamle gelmişti. Trump öncesinde atılan bu adımlar, Putin yönetimi için çalan bir “İsrafil Borusu” gibiydi. Tüm bu parametreleri bir araya getirdiğimizde Trump’ın barış girişimi, Putin için bir “can simidi” olabilir. Ancak belirttiğimiz gibi Batı “al takke, ver külah” ilkesi üzerine ilişki kurar. Putin’e yapılacak bir kıyak, beraberinde farklı tavizler de gerektirebilir. Trump’ın bir gambit oynayıp oynamadığını veya gerçekten bir “meczup” olup olmadığını önümüzdeki süreçte göreceğiz.
Ukrayna böylesi bir antlaşmaya hangi çerçeveden bakıyor?
Zelenski yönetimi aslında başından beri bir antlaşmaya hazır olduğunu söylüyor. Ancak şartları var. Öncelikle Şubat 2022’den sonra Rusya tarafından işgal edilen toprakların iadesini talep ediyor. Eğer mümkün olabilirse Kırım’ın dahi bırakılmasını istiyor. Eninde sonunda bir barış antlaşmasının imzalanacağını bildiği için masada güçlü olmak istiyor. Bu gücü ise sadece Rusya’ya yönelik yıpratıcı saldırılar sağlayabilir. Bu açıdan Zelenski yönetimi, Putin’i daha fazla zayıflatma, iç kamuoyunda tartışılan bir figüre dönüştürme ve bu şekilde büyük tavizler koparmanın peşinde. Dolayısıyla kendisine daha fazla askeri ve ekonomik desteğin verilmesi gerektiğini dile getiriyor. Bu bağlamda Trump’ın iktidara gelişi, tüm planları “alabora” etmişe benziyor. Son günlerde sizin de takip ettiğiniz gibi Ukrayna’ya askeri yardım ve istihbarat durduruldu. Bu hamle hiç şüphesiz Ukrayna ordusunu psikolojik olarak da olumsuz etkileyecektir. Nitekim kaostan istifade eden Rusya, farklı bölgelerde çok sayıda sivili katletti. Devamında Kursk oblastına bağlı Suca’da konuşlanmış Ukrayna ordusuna yönelik şiddetli bir saldırıda bulundu. Kıyıma uğrama ihtimali yükselen ve lojistik hatları kesilen Ukrayna ordusu Suca’dan geri çekilme planı yapmaktadır. Tabii bu ağır bilanço hem ABD hem AB hem de Ukrayna’da Trump’ın başkanlığını daha fazla tartışılır hale getirmektedir.
ABD ve AB arasında gerçekten bir çatlak var mı? Rusya konusunda ihtilaf yaşadıkları doğru mu?
ABD ve AB arasında genelde yakın bir bağ vardır. Biri enfiye çekerse, diğeri hapşırır. Lakin Trump idaresinde bu ilişki kuralı geçerli mi, burası biraz muamma. Görünürde “çölde başsız bir deve” gibi hareket etmeyi tercih eden bir Trump var. Daha izolasyonist bir politika izliyor. Bu izolasyonda AB’yi de dışarıda tutma amacı var mı, oldukça tartışmalı. Evet, AB ülkeleri Zelenski’yi kucaklıyor, her platformda destekliyor ve Trump yönetimine karşı bazı salvolarda bulunuyorlar. Bu bağlamda bir “uyumsuzluk” olduğu fark ediliyor. Yine şu sıralar gündemde olan silahlanma konusu var. AB Komisyonu, savunma yatırımlarına 800 milyar Avro ayrılmasını öngören planı onayladı. Bu planda Ukrayna’ya yardım da var. Trump’a rağmen ABD’nin dışta tutulduğu bir askeri strateji ve Ukrayna politikası sürdürülebilir mi, uygulanabilir mi, bu konuda açıkçası temkinliyim. Kritik kararlarda (ateşkes veya barış antlaşması) ABD ve AB arasında derin bir ihtilaf olacağı konusunda şüpheliyim. Eğer olursa bu bizim için büyük bir sürpriz olur.
Ukrayna ve Rusya arasında imzalanacak olası bir barış antlaşmasının Ortadoğu’ya yansıması nasıl olur?
Batı bloğu aynı anda hem Ukrayna hem de Ortadoğu’da yüksek yoğunluklu bir savaşı tercih etmez. Bu açıdan Ukrayna-Rusya arasında bir barış “imzalatmak”, yeni bir savaşın hazırlığı da olabilir.
Eğer Batı bloğu, barış antlaşması konusunda hemfikir olup da ortak refleks gösterirse imzalanacak bir antlaşma, Ortadoğu’daki dengeleri daha da değiştirebilir. Eskilerin bir sözü var; “aynı anda bir kazığa iki at bağlanmaz” diye. Batı bloğu aynı anda hem Ukrayna hem de Ortadoğu’da yüksek yoğunluklu bir savaşı tercih etmez. Bu açıdan Ukrayna-Rusya arasında bir barış “imzalatmak”, yeni bir savaşın hazırlığı da olabilir. Özellikle İran’a dair bazı planlar yapan Batı bloğunun birkaç yıl içinde İran’a yönelik bir saldırı hazırlığı içinde olduğu yazılıyor. Bu saldırı veya müdahale konvansiyonel mi olur yoksa hibrit mi olur, süreç gösterecektir. Belki ikisi de tercih edilmeyebilir. Tahran yönetimi daha radikal bir “dönüşüm” geçirip küresel aktörlerle uzlaşma yoluna da gidebilir. Bunların hepsi ihtimal dahilindedir. Kuşkusuz bu kadar teokratik ve merkeziyetçi bir rejimin radikal bir dönüşüm geçirmesi oldukça düşük bir ihtimal. Unutmamak gerekir ki; Ortadoğu’nun en dinamik hareketi Kürt hareketidir. Bölgesel ve küresel güçler hangi hesabı yaparlarsa yapsınlar, Kürt hareketinden bağımsız yol alamazlar. Artık tüm güçler biliyor ki Ortadoğu’daki krizi çözecek “maymuncuk anahtarı” sadece Kürt hareketindedir. Bu Rojava’da kanıtlamıştır.
DR. İSMET KONAK KİMDİR?
Araştırmacı yazar - akademisyen olan İsmet Konak İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Bölümü’nden mezun oldu. Konak, Lomonosov Moskova Devlet Üniversitesi’nde Rusya tarihi alanında yüksek lisansını "Kürtlerin Sovyet Sistemine Entegrasyonu ve Adaptasyonu: 1920’li ve 30’lu Yıllar" adlı tezle bitirirken, İstanbul Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Türk Tarihi bölümünde “Türkiye’nin İç Savaş Döneminde (1918-1922) Sovyet Rusya İle İlişkileri” teziyle doktorasını tamamladı.Konak’ın, “Sosyalist Kürtler: Devrim, İnşa, Sürgün (1917-1937)”, “Kızıl Devrim (1917-1922)”, “Ferik Polatbekov: Hayatı ve Şiirleri”, “Geçmişten Geleceğe Uzanan Köprü: Kars” adlı kitapları mevcut.
Konak’ın ayrıca, "Etnicheskaya Identichnost' Zaza", "Rusça Kaynaklar Işığında Medler", “Sosyalîzmê Zanistî de Mefhûmê Dewlete”, "The Turkish Policy During The Russian Civil War (1918-1922)”, “Kemanecenêko Dêrsimij: Silo Qij”, “Kurdistan: Ristim, Cografya û Tarîx”, “Diplomat P. A. Tolstoy’un Elçiliği ve Osmanlı’ya Dair İzlenimleri”, “Kürt Tarihinde Bir Özerklik Modeli: Kızıl Kürdistan”, “Sovyet Kürtlerinin 1937-38 Sürgünü”, “Tarih Yazımında Alternatif Bir Model: Pokrovskiy Tarih Ekolü” ve “Türkistan ve Dersim: Ulusal Soruna Mukayeseli Bir Bakış” adlı makaleleri farklı dergi ve gazetelerde yayımlandı.
MA / Müjdat Can