HABER MERKEZİ - "Avrupa Birliği, Türkiye, Ortadoğu ve Kürtler" konferansına katılan DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, Kürt sorununun çözümünün bir tercih değil, zorunluluk olduğunu söyledi.
Belçika'nın başkenti Brüksel'de bulunan Avrupa Parlamentosu'nun 19'uncu "Avrupa Birliği, Türkiye, Ortadoğu ve Kürtler" başlıklı konferans, ikinci gününde devam ediyor. Avrupa Türkiye Yurttaş Komisyonu (EUTCC) tarafından organize edilen konferansın ikinci gününde "Türkiye'de yeni dönem; barış ve çözümün için engeller ve fırsatlar" başlıklı oturum düzenlendi. Kurd-Akad'dan Dersim Dağdeviren'in moderatörlüğünde yapılan oturumda, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan ve Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın vasisi Mazlum Dinç konuk olarak katıldı.
ANF'de yer alan habere göre, Bakırhan, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'la yaptıkları 4 saatlik görüşmeyi anlattı. Önceki çözüm sürecini hatırlatan ve sürecin akamete uğramasıyla ağır bir savaş sürecinin yaşandığına atıfta bulunan Tuncer Bakırhan konuşmasını şöyle sürdürdü: "Yaşanan bu savaş ile birlikte toplumda çok ciddi bir kutuplaşma yaşandı. Hukuk araçsallaştı ve iktidarın elindeki bir sopa haline geldi. Ekonomi ciddi bir krize girdi. Partimize dönük baskılar arttı. Barış umutları da neredeyse yok edildi. Bu süreçte tüm toplamsal kesimler arasında fay hatları oluştu ve 10 yıllık süreç içinde bu kutuplaşma çok ciddi bir artış gösterdi. Fakat Abdullah Öcalan'ın 27 Şubat tarihli çağrısı çok önemli. Bu 10 yılın çok önemli tecrübeler yarattı.
Kürt meselesi artık bölgesel ve küresel boyuta ulaşmış durumda. Sadece Kürtlerin değil, diğer toplumsal yapılarında sorunları görünür hale geldi. Türkiye'nin demokratikleşmesi, ekonomik bağımsızlığı Kürt meselesinin çözümüne bağlı. Bu bir siyasi tercih değil, varoluşsal bir zorunluluk olarak görüyoruz. Geçmişten çıkarılacak dersler var. Önceki çözüm sürecini enine boyuna tartışıyoruz. Bu konuda eksik kaldığımız konulara ilişkin özeleştiri veren bir partiyiz. Tüm eksiklerine rağmen önceki çözüm süreci toplumsal güvenin, demokrasinin inşa edildiği bir süreç oldu. Ekonomik refah çok ciddi bir artış sağladı. Barış sürecinin ülkenin önünü açtığını görmüş olduk. Kürt sorununun çözümü birçok fırsatı beraberinde getiriyor.
İKTİDAR YARGIYI SOPA OLARAK KULLANIYOR
Fakat bu meselenin önünde iç ve dış dengeler var. Son dönemde İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun tutuklanması hukukun zedelendiği, hatta ortadan kaldırıldığının çok somut bir örneğidir. 16 milyonluk bir kentin belediye başkanı hukuk sopası ise terbiye edilmek isteniyor. Bildiğiniz gibi Kürtlerin kazandığı belediyelere kayyum atanıyor. Dışarıdan gelen bir memur belediyeyi gasp ederek, sosyal kültürel kurumların kapılarına kilit vuruyorlar.
TÜRKİYE'DE ANAYASA PROBLEMİ
Bunun dışında Türkiye'de yaygın sansür var. Yandaş medyanın önü açılmış, muhalif medyaya dönük bir ciddi bir baskı var. Bugün yüzlerce kişi sanal medya paylaşımları sebebiyle gözaltına alındı. Sanal medya hesapları, haber siteleri kapatılıyor. Herkesi hizaya çekmek isteyen bir anlayış var. Bunlarla birlikte Türkiye'de birde anayasa problemi var. Anayasa ortak ve toplumsal değerleri esas almıyor. Merkeziyetçi anayasa gençleri kadınları ötekileri kapsayan bir anaya değil.
KÜRTLER DEMOKRASİ ÖRNEĞİ SERGİLEDİ
Bu sürecin önünde dış etkenlerde var. Öngörülemez bir uluslararası ilişkiler sürecinden geçiyoruz. Anlık değişen kararlar, ilkesiz dış siyaset ülkeye çok ciddi etki ediyor. Bu sorun Avrupa'yı da doğrudan etkiliyor. Türkiye'nin demokratikleşmesi demek aynı zamanda Avrupa'yı da etkileyecektir. Ortadoğu'da Kürtlerin öncülüğünde yürütülen siyaset oldukça demokratik ve takdire şayan. Yine işçi emekçiler, kadınlar, gençler, ötekilerin faydasına bir siyaset yürütüyoruz. Demokrasi ve insan hakları alanındaki duruşumuz Avrupa içinde büyük bir fırsat sunuyor. Suriye'ye bakıldığında daha rahat görülüyor. Êzidîlerin, Türkmenlerin, Kürtlerin, Arapların, kadınların gençlerin bir arada yaşadığı bir sistem kuruldu. Demokratik bir anlayış, demokratik bir yönetim uygulanıyor.
AB-Türkiye ilişkileri de çalkantılı bir süreçten geçiyor. Bölgede istikrarlı bir Türkiye Avrupa içinde önemli ve faydalı olacaktır. Türkiye'nin iç barışı doğrudan Suriye'deki gelişmeleri, Irak'taki gelişmeleri etkileyecektir. Bu da doğrudan Avrupa'ya doğru göçü azaltacaktır. Barış ve demokrasi tarihi bir kazanım olacaktır, bunun için çalışıyoruz.
'ÖCALAN 1993'TEN BU YANA BARIŞ ARAYIŞINDA'
Daha sonra söz alan Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Mazlum Dinç, Abdullah Öcalan'ın umut hakkı ve olası bir barış dönemine dair hukuki değerlendirme yaptı. Abdullah Öcalan'ın çağrısında ağır inkar politikası ve ifade özgürlüğünün olmayışı, silahlı mücadeleye sevk ettiğine dair değerlendirmeler yapıldığını kaydeden Dinç, Abdullah Öcalan'ın 1993'ten bu yana barış arayışında olduğunu, Türkiye'yi barış ve demokrasi zeminine çekmek istediğini fakat bunun karşısında bu güne kadar çözüm iradesi geliştirebilecek bir siyasi yönetim olmadığını hatırlattı.
TÜRKİYE 11 YILDIR ADIM ATMIYOR
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi'nin umut hakkına dair aldığı kararı hatırlatan Mazlum Dinç şöyle devam etti: "Söz konusu Kürtler veya Abdullah Öcalan olduğu zaman hukuk uygulanmıyor. Ancak günümüzde bu hukuksuzluk artık tüm kesimlere yayılmış durumda. Bu gedik Sayın Öcalan'a dönük hukuksuzlukla açıldı ve o dönem herkes sustu. Bizim mücadelemiz devam etti. Abdullah Öcalan Türkiye'ye getirildiğinde idam kaldırıldı, fakat onun dışında infaz çok ağır değildi. Abdullah Öcalan tutsak edildikten sonra 'ağırlaştırılmış müebbet hapis' diye bir infaz rejimi getirildi ve ölünceye kadar cezaevinde kalmanın önü açılmış oldu. Bunun mücadelesini sürdürdük ve konuyu AİHM'e taşıdık. AİHM de 18 Mart 2014 tarihinde bu yasanın işkence suçu olduğuna karar verdi. Ancak 11 yıldır Türkiye hala bir adım atmış değil.
UMUT HAKKINA DAİR ADIM ATILMADI
Devlet Bahçeli 22 Ekim 2024 tarihinde umut hakkını dile getirilince herkesin gündemine girdi. Bahçeli aslında özgürlüğü ifade etti. Abdullah Öcalan'ın rolünü oynayabilmesi için yapılmış bir çağrıydı. Ancak Abdullah Öcalan çağrı yapmasına rağmen umut hakkına dair henüz bir adım atılmadı. Herhangi bir siyasi pazarlık olmaksızın bu anlamda adım atılması gerekiyor fakat bu henüz olmadı.
SÜRECİN TEMELİNDE ÖCALAN'IN ÖZGÜRLÜĞÜ VAR
Abdullah Öcalan son çağrısında dikkat çekiyor, bu sürecin akamete uğraması durumunda çok daha ağır kayıpların yaşanacağına işaret etti. Abdullah Öcalan'ın inisiyatif aldığı bu süreç son şans olabilir. Herkes bu anlamda sorumluluk almalıdır. Herkesin ağır bedeller ödeyeceği bir süreç. Bunu görerek bu sürecin inisiyatifini iktidara bırakacak ve beklentili bir ruh haline girilmemesi gerekiyor. Bu sürecin sürmesinin temelinde Abdullah Öcalan'ın özgürlüğü yatıyor. Abdullah Öcalan'ın önünün açılmasında Avrupa'nın da sorumluluğu var. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'a dönük hukuksuzluk karşısında tutum alabilecek kurumlar olmasına rağmen, bu anlamda bir gelişme göremedik. İlgili kurumlar sorumluluk üstlenip demokrasinin gelişmesi için teşvik edici bir pozisyonda olmaları gerekiyor."
Oturum soru cevap bölümü ile sona erdi.