İSTANBUL - Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği'nden Heval Zelal Avcı, "umut hakkı"nın uluslararası sözleşmelerle güvence altına alındığına işaret ederek, "Umut hakkı' sadece bir hukuki tartışma değil, insan onuruna saygının bir gereğidir” dedi.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), bir tutuklunun şartlı salıverilme hakkına sahip olmaksızın ömür boyu hapiste kalmasının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) "işkence ve kötü muamele yasağının ihlali" kabul ederek, 18 Mart 2014'te Abdullah Öcalan'ın "umut hakkı"nın ihlal edildiği yönünde karar verdi. Aradan 11 yıl geçmesine rağmen Türkiye "umut hakkı"na dair herhangi bir düzenleme yapmazken, Eylül ayı toplantısında konunun Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi (AK BK) gündemine gelmesi bekleniyor.
Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD), Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD), İnsan Hakları Derneği (İHD), Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), Toplum ve Hukuk Araştırmaları Derneği (TOHAV), Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği (CİSST) ile Amed, Wan, Şirnex, Colemêrg ve Riha baroları, “umut hakkı”na dair komiteye bildirimde bulundu.
Bildirimde, aynı ihlal kararının tutsaklar Emin Gurban, Hayati Kaytan ve Civan Boltan için de verildiğine işaret edilerek, AİHM kararlarının uygulanması için gerekli adımların atılması talebinde bulundu.
'UMUT HAKKI UYGULANMALI'
CİSST Hapiste Ağırlaştırılmış Müebbet Tematik Alan Temsilcisi Heval Zelal Avcı, "umut hakkı"nın “insan onuruna saygının bir gereği” olduğunu ifade etti. Heval Zelal Avcı, söz konusu hakkın bir insan hakkı olarak uluslararası sözleşmelerde güvence altına alındığına işaret ederek, "Bu hak özellikle ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alan kişiler açısından büyük önem taşır. Çünkü Türkiye’de Terörle Mücadele Kanunu’nun (TMK) 17’nci maddesine göre ağırlaştırılmış müebbet cezasına çarptırılan mahpuslar koşullu salıverilmeden yararlanamazlar. Bu durum, kişinin ömrünün sonuna kadar hapiste kalmasını öngörmektedir. AİHM, tahliye umudu veya umut hakkına ilişkin ilk kararını İngiltere’ye karşı verdi. Bu konuda dönüm noktası niteliğindeki karar, 2013 yılında Vinter ve Diğerleri/Birleşik Krallık davasında alındı" diye kaydetti.
Heval Zelal Avcı, "AİHM içtihatlarına göre, özgürlüğe dair hiçbir ihtimal tanımayan infaz rejimleri insanlık dışı muamele yasağını ihlal eder. Bu nedenle 'umut hakkı', cezanın insan onuruna uygun şekilde infaz edilmesi için uygulanmalıdır. AİHM'e göre, ömür boyu ceza alan bir kişinin özgürlüğüne yeniden kavuşma ihtimalinin tümden ortadan kaldırılması insan haklarına aykırıdır. Bu nedenle 'umut hakkı' sadece bir hukuki tartışma değil, aynı zamanda insan onuruna saygının ve cezanın amacının da bir gereğidir" dedi.
DÜZENLEMENİN YARATTIĞI İHLLALLER
Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını düzenleyen yasanın tutsakların temel haklarına da ciddi kısıtlamalar getirdiğine dikkati çeken Heval Zelal Avcı, "Bu yasal düzenlemeyle mahpuslar için hapis içinde olağanüstü koşullara dayalı adeta ikinci bir hapis yaratılmıştır. İnfaz kanunu ile getirilen bu kısıtlamalar, telefon ve ziyaretçi kabulü gibi hakları düzenleyen diğer yasa ve yönetmeliklerde de geçerlidir. Yapılan bu düzenlemelerin gerekçesine yasada yer verilmemektedir. Mahpuslara tanınan son derece kısıtlı temel haklar daha da kısıtlanmakta ve tam bir sosyal ve duyusal tecrit tanımlanmaktadır. CİSST’e başvuruda bulunan birçok ağırlaştırılmış müebbet hükümlüsü mahpus da tecrit ile ilgili şikayetlerini aktarmaktadırlar” diye konuştu.
'AYRIMCI YAKLAŞIMDAN VAZGEÇİLMELİ'
Heval Zelal Avcı, bir süre önce Meclis'te kabul edilen 10’uncu Yargı Paketi’nde de hem hasta tutsaklara hem de ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alanlara dönük bir düzenlemenin yer almadığını hatırlattı. Heval Zelal Avcı, bu durumu "ayrımcı tutum" olarak nitelendirerek, şunları belirtti: "Bu yaklaşım hem eşitlik ilkesine hem de cezanın insan onuruna uygun şekilde infaz edilmesi gerektiği ilkesine aykırıdır. Ceza adaleti sistemi yalnızca cezalandırmayı değil, kişilerin temel haklara erişimini de gözetmelidir. Bu nedenle infaz hukukunda ayrımcı yaklaşımlardan vazgeçilmesi, cezanın insan onurunu gözeten sınırlar içinde uygulanması bakımından önemlidir. Hasta mahpuslarla ilgili kararlar, ceza türüne göre değil, sağlık durumu ve temel insan hakları esas alınarak verilmelidir.”
MA / Yeşim Tükel