AKP iktidarının ‘ölüm siyaseti’: Çöktürme Planı

img
DİYARBAKIR - MGK'nin 2014'te karar altına aldığı "Çöktürme Planı" ile başlatılan savaş, tezkerelerle "ölüm siyaseti"ne dönüştürüldü. HDP'li Tayip Temel, plana başvuranların "çökme noktasına" geldiğini söyledi.
 
Kürtler, inşasında yer aldıkları Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bugüne yok sayılma, katliam, sürgün, asimilasyon ve baskı politikaları ile yüz yüze kaldı. Bu politikalara rağmen varlıklarını ve kimliklerini koruma mücadelesi veren Kürtler, ülkenin son 19 yılında iktidarda bulunan AKP’nin bu meseleye dönük yaklaşımı, konjonktüre göre kimi yıllar farklılık gösterse de temelde aynı politikalara maruz kaldı.
 
KÜRT SORUNU VARDIR, YOKTUR!
 
AKP’nin başında bulunup, bugün Cumhurbaşkanlığı koltuğunda bulunan Recep Tayyip Erdoğan, 2002 yılında iktidara geldiklerinde “Yok dersen, sorun ortadan kalkar” dediği Kürt sorunu için 2005 yılında bu kez, “Benim de sorunumdur”, 2010’da da “Kürt sorununu savunuyorum” çıkışlarında bulundu. Fakat 2011 yılında yeniden “Kürt sorunu yoktur” söylemine geri dönen Erdoğan, çözüm arayışlarının başladığı 2013 yılında “Nasıl ki Türk’ü, Kürt’ten ayıramazlarsa, Kürt’ü de Türk’ten ayıramazlar” dedikten iki yıl sonra “Ne Kürt sorunu ya. Artık böyle bir şey yok” sözleriyle eski noktaya geri döndü. Büyük bir şiddet ve baskı dalgasının devreye konulmasıyla 2019’a gelindiğinde “Kürt sorunu var demek bana hakaret” diyen Erdoğan, süreci sonlandırmalarından altı yıl sonra 9 Temmuz 2021’de geldiği Diyarbakır'da bu kez sarf ettiği “Biz başlattık ama sonlandıran biz olamadık” sözleriyle de geçen zaman zarfında yaşananlar konusundaki sorumluluklarını örtmeye girişti.
 
İKİ POLİSİN ÖLDÜRÜLMESİ
 
24 Temmuz 2015 tarihinde Türk savaş uçaklarının Kandil’i bombalaması ile sonlanan sürecin gerekçesi ise, iki gün öncesinde Urfa'nın Ceylanpınar ilçesinde işlenen ve failleri “meçhul” kalan iki polis cinayeti oldu. 
 
30 EKİM’DEKİ MGK TOPLANTISI
 
AKP iktidarı, işlenen bu cinayetleri sürecin sonlandırılmasının gerekçesi olarak kamuoyuna sunsa da Kürt meselesinde 90’lı yılları aşan bir şiddet döngüsünün kapısı, 30 Ekim 2014 yılında toplanan Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısında açıldı. 
 
ÖNCESİNDE NASIL BİR HAVA VARDI? 
 
Peki bu toplantının öncesinde nasıl bir hava hâkimdi? İçeride Kürt sorununa dair atılan adımla birlikte devlet yetkilileri, İmralı’da PKK Lideri Abdullah Öcalan, PKK yöneticileri ve İmralı Heyeti ile görüşüp müzakere ederken, diğer yandan da “Emevi Camii’nde namaz kılma” hedefiyle dahil olunan Suriye iç savaşında, ülkenin kuzeyinde de facto bir statü elde eden Kürtleri temsil eden Demokratik Birlik Partisi (PYD) ile ilişkiler geliştiriliyordu. 
 
Görünürde atılan bu adımların perde arkasında ise Kürtlerin statü elde etmesini tehdit olarak gören Türkiye’nin DAİŞ’e verdiği destek vardı. AKP ile Gülen cemaati arasında o yıllarda yaşanan iktidar çatışması ile MİT tarafından DAİŞ’e gönderilen silahlar yollarda yakalanmasına rağmen bu destek inkar edildi. Fakat devlet bağlantılı çete yöneticisi Sedat Peker, o dönem DAİŞ’e lojistik destek verildiğinin yıllar sonra çıkıp itiraf etti.
 
 
KOBANÊ PROTESTOLARI KORKUTTU
 
Suriye’de birçok kentin kontrolünü ele geçirdikten sonra Irak’ta Musul’u ele geçirip, Maxmur’a saldıran, Şengal’de katliama imza atan DAİŞ, takvimler 2 Ekim 2014’ü gösterdiğinde bu kez Kobanê merkezine yöneldi. Oluşturdukları Halk Savunma Birlikleri (YPG) ile DAİŞ’e karşı direnişe geçen Kobanê halkına dönük saldırılar, katliam tehdidine dönüşmesine rağmen AKP, yapılan çağrılara kayıtsız kaldı. İktidar bu yaklaşımı sergilerken, Türk askerlerinin sınır hattında DAİŞ mensupları ile birlikte görüntü vermesi Kürt kamuoyunda tepkilere yol açtı. Erdoğan’ın, 7 Ekim günü Antep’te düzenlediği mitingde sarf ettiği “Kobani düştü, düşecek” sözlerinin bu tepkileri daha da büyütmesi sonucu başta bölge kentleri olmak üzerine ülkenin birçok kentinde binlerce insan sokağa çıktı. Çoğu Halkların Demokratik Partisi (HDP) üyesi 54 insanın hayatını kaybetmesiyle sokakta yükselen tansiyon, ancak Öcalan’ın çağrısı ile düştü.
 
 
Türkiye, DAİŞ eliyle Kobanê’nin düşmesini umarken, ABD öncülüğündeki Koalisyon Güçleri, 20 Ekim’de DAİŞ’e karşı hava saldırısına başladı. Bu destekle Kobanê’den çıkarılan DAİŞ’in yenilgi süreci adım adım başlamış oldu. 
 
'CUMHURBAŞKANI' OLARAK BAŞKANLIK ETTİ
 
Bunlar yaşanırken 30 Ekim’de toplanan MGK’ye, Tayyip Erdoğan ilk kez “Cumhurbaşkanı” sıfatıyla başkanlık etti. Toplantı tam 10 saat 25 dakika sürdü. Bu süre ile toplantı “post-modern darbe” diye tanımlanan ve 7 saat 40 dakika süren 28 Şubat MGK’sini aşarak devlet kayıtlarına en uzun MGK olarak geçti. 
 
Toplantı sonrası yapılan açıklamada "Ülkemizin güvenliği, halkımızın huzuru ve kamu düzenini ilgilendiren hususlar ayrıntılı olarak görüşülmüştür. Bu kapsamda, milli güvenliğimizi tehdit eden ve kamu düzenini bozan iç ve dış legal görünüm altında illegal faaliyet yürüten paralel yapılanmalar ve illegal oluşumlar ile yürütülen mücadelenin kararlılıkla sürdürüleceği vurgulanmıştır. Terörle çok boyutlu mücadele kapsamında sürdürülen çözüm süreci ele alınmış, sürecin oluşturduğu olumlu atmosferi ve huzur ortamını bozmaya yönelik provokatif olaylara karşı kamu düzeni ve güvenliğini koruma konusundaki kararlılık teyit edilmiştir” ifadeleri yer aldı. 
 
SRİ LANKA MODELİ ÖRNEK ALINDI
 
Bu açıklama ile her ne kadar görünürde “çözüm süreci”nin sürdürüleceği mesajı verilmiş olsa da, toplantının gizli gündemini HDP Dersim Milletvekili Alican Önlü ifşa etti. Buna göre; Eylül 2014’te Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı tarafından Sri Lanka’da hükümetin Tamil ülkesinin bağımsızlığı için mücadele eden Tamil Kaplanları örgütüne karşı uyguladığı “yok etme” harekâtı model alınarak bir plan hazırlandı. Daha sonra Genelkurmay Strateji Plan Dairesi’ne sunulan bu çalışmaya “Çöktürme Planı” adı verildi. 
 
PLANIN AYRINTILARI
 
Bu plana göre; özel timler, özel eğitimli askerler ile TSK güçleri şehirleri kuşatıp, mahallere ve yerleşkelere operasyonlar düzenleyecek, bu saldırıların komuta merkezi de İl Jandarma Komutanlıkları olacaktı. Operasyon bölgelerine giriş ve çıkışlar tamamen kapatılacak, yine elektrik, gaz ve su şirketleri faaliyetlerini, ancak verilen emirler doğrultusunda yapabilecekti. Gereklilik halinde bu operasyonlarda savaş uçakları da kullanılacak, ablukaya alınan yerleşkelerdeki yaşam alanları tahrip edilerek yurttaşların geri dönüş koşulları ortadan kaldırılacak, hastane ve sağlık birimleri teyakkuza geçirilecekti. Yerel yönetim birimlerinin işleri valilikler emrine devredilecek, vali, kaymakam ve üst rütbeli askerlerin HDP’li vekillerle görüşmesi de yasaklanacaktı. 
 
15 bin insanın ölmesi, 8 bin insanın yaralanması, 5-7 bin kişinin tutuklanması, 300 bin insanın tehcir edilmesinin öngörüldüğü bu planı uygulamak için ise daha önce bölgede görev yapmış JİTEM ve Ergenekon içinde yer almış üst düzey askeri yetkilerin görevlendirilmesi kararlaştırıldı. Bu adımlarla birlikte Kandil’e yönelik hava operasyonları kesintisiz devam edecek ve örgüt tek taraflı çatışmasızlık ilan etse bile plan uygulanacaktı.
 
PLAN DEVREYE KONULDU
 
Atılacak bu adımlara dair simülasyonların da hazırlandığı “Çöktürme Planı”, tarihin en uzun MGK’sinde konuşulup tartışıldı. Çekmecede tutulan bu plan, 28 Şubat 2015 tarihinde Dolmabahçe Sarayı’nda HDP ile Hükümet heyetleri arasında imzalanan 10 maddelik mutabakattan kısa bir süre sonra Cumhurbaşkanı’nın süreçten haberdar olmadığını söylemesiyle görüşmelerin durdurulması ve AKP’nin 7 Haziran seçimlerimde tek başına iktidar olma şansını yitirmesinin ardından Ceylanpınar’da işlenen polis cinayetleri akabinde devreye konuldu. 
 
 
SONUÇLARI
 
Planın uygulandığı ilk merkez ise Muş’un Varto ilçesi oldu. İlçede 16 Ağustos 2015’te başlayan sokağa çıkma yasakları, sonraki aylarda 11 il ve en az 51 merkeze yayıldı. Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) verilerine göre, sadece 16 Ağustos 2015 ile 16 Haziran 2016 tarihleri arasında uygulanan yasaklar boyunca bin 425 insan hayatını kaybetti, 2 bin 583 insan yaralandı. İşkence ve kötü muamele iddiasıyla doğrudan TİHV’e başvuranların sayısı 807 kişi olurken, aynı dönemde İnsan Hakları Derneği’ne (İHD) yapılan başvurusu sayısı ise 6 bin 167’yi buldu. Yasaklar boyunca en az 1 milyon 809 bin kişinin özgürlük ve güvenlik hakkı elinden alındı. 
 
HDP’li bazı milletvekillerinin hakkında bilgi sahibi olmalarıyla soru önergeleriyle Meclis gündemine taşıdıkları “Çöktürme Planı”, AKP tarafından her defasında inkar edilse de adım adım uygulanmaya devam edildi.
 
 
SİYASİ ADIMLAR İZLEDİ
 
Aylar boyu ablukaya alınan Sur, Cizre, Nusaybin ve Şırnak gibi kentlerin yıkıma uğratıldığı Çöktürme Planı, sadece bunlarla sınırlı kalmadı. HDP’li milletvekilleri, belediye eşbaşkanlarının da aralarında bulunduğu Kürt siyasetçiler bir bir hedefe konulup, cezaevlerine dolduruldu. 2016 yılında yapılan 4 Kasım darbesi ile aralarında eş genel başkanlar Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ'ın da bulunduğu HDP’li 9 milletvekili tutuklanıp, cezaevine konuldu. Partinin Hukuk Komisyonu’nca derlenen verilere göre; sadece 24 Haziran 2015 -1 Şubat 2017 arasında gözaltına alınan 15 bin 370 partiliden 3 bin 647’si tutuklandı. Sürdürülen gözaltı ve tutuklama politikasının yanı sıra 2021 yılının başında Yüksekdağ ve Demirtaş’ın da aralarında bulunduğu 108 isim hakkında Kobanê protestoları nedeniyle yargılama başlatılıp, parti hakkında Anayasa Mahkemesi’nde kapatma davası açıldı.
 
Atılan bu adımların yanı sıra 2016 yılında Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) yönetimindeki 95 belediyenin eşbaşkanları görevden alınıp, yerlerine kayyımlar atandı. 31 Mart 2019 Yerel Seçimleri sonrasında da sürdürülen bu politika sonucunda HDP’nin kazandığı 3’ü büyükşehir 51 belediyeye kayyımlar atandı. 
 
 
IRAK VE SURİYE TEZKERELERİ
 
AKP’nin 7 yıl önce hazırlanan “Çöktürme Planı” ile sarıldığı savaş siyaseti, bugün hala ölümlere yol açmaya devam diyor. Atılan tüm adımlara rağmen Kürt halkını özgürlük ve demokrasi talebinden vazgeçiremeyen AKP, sürdürdüğü savaş ve ölüm siyasetini, ülkede derin bir ekonomik kriz yaşanmasına rağmen süresini iki yıla çıkarıp, MHP ve İYİ Parti’nin desteğiyle Meclis’ten geçirdiği Irak ve Suriye tezkereleriyle sınır ötesine taşımakta ısrarlı.
 
Aradan geçen 7 yılda “Çöktürme Planı”nın yol açtığı sonuçları ve iktidarın bugün bu planın bir parçası olarak Meclis’ten geçirdiği tezkereleri HDP Van Milletvekili Tayip Temel değerlendirdi.
 
TEMEL: AMAÇ KÜRTLÜĞÜ ORTADAN KALDIRMAKTI
 
Temel’e göre, Türkiye Cumhuriyeti’nin Kürt sorununa ilişkin başlıca yaklaşımı olan imha, inkar ve göçertme gibi yüz yıllık kodlarını taşıyan “Çöktürme Planı”, aslında Kürtlüğü bir bütünen ortadan kaldırma, silme siyasetiydi. 
 
Bu plan dahilinde 100 binin üzerinde insanın ölümün göze alındığı, gerektiğinde kentlerin yakılıp yıkılması, milyonlarca insanın yerlerinden göçertilmesi, Kürtlük adına ne varsa ortadan kaldırılmasının amaçlandığını ve yine buna dair simülasyonların hazırlandığını hatırlatan Temel, “MGK’de kararlaştırılıp devreye konulan bu plan, cumhuriyet tarihi boyunca Kürtlere yönelik uygulanan politikanın kendisiydi. Tabi ki Kürtlere büyük acılar çektirilip, bedeller ödetildi, yine muhalefete baskılar uygulandı ama amaçlananın başarıldığını söylemek mümkün değil” dedi.
 
Temel, bugün partilerine dönük açılan Kobanê davası ve kapatma davası ile birlikte Federe Kürdistan Bölgesi’ne yönelik sürdürülen askeri operasyonlar ve Rojava’ya dönük işgal hazırlıklarının tümünün planının bir diğer ayağı olduğunu da ifade etti.
 
 
‘KENDİLERİ ÇÖKME NOKTASINA GELDİ’ 
 
Fakat Kürtlerin kararlılığı ve direnişinin, toplumun diğer muhalif kesimlerinin dirayetli duruşunun bu planı boşa çıkarttığının altını çizen Temel, şunları söyledi: “Kürt sorununa dair çözümsüzlük, inkar ve düşmanlık siyaseti, iktidarda olan AKP ve MHP’yi tıkatmıştır. Yani çöktürme planına başvuranların kendileri çürümüş ve çökme noktasına gelmiştir. İçeride ve dışarıda ellerinde tutunacak tek dal olarak sadece savaş kalmıştır. Zaten toplum nazarında destek ve değer kaybeden bir iktidar için çöküş, kaçınılmaz bir son olarak beklemektedir.”
 
HDP’li vekil, AKP’nin Meclis’ten MHP ve İYİ Parti’nin desteğiyle geçirdiği tezkereler ile savaş siyasetinde ısrar edileceğini gösterse de, Türkiye toplumun yüzde 60’lık gibi büyük bir bölümünün bu tezkerelere onay vermeyip, öne sürülen “milli güvenlik, çıkarlar, terör tehdidi” gibi gerekçelere inanmadığını da vurguladı.
 
‘BU YOL, YOL DEĞİL’ 
 
Temel, son olarak şunları söyledi: “Bu tezkerelerle kesinlikle sonuç alınamaz. Belki Kürt sorununun çözümünü öteleyebilir, belki Kürtlere yeni acılar yaşatabilirler ama bu tezkereler kesinlikle ama kesinlikle AKP-MHP iktidarının gidiş tezkereleri olacak. Çünkü bu topluma, halka, komşu ülkelere ve uluslararası camiaya vaat ettikleri hiçbir şey yok. Sadece iktidarlarını nasıl sürdüreceklerinin binbir hilesini arıyorlar. Kürtlere, komşu halklara ve devletlere yönelik bir ferman niyetiyle çıkarılan tezkereler ile aslında bu ülkeye zarar verilecek. Kürtlere düşmanlık, mevcut iktidarı daha da yozlaştıracak, çökertecek ve kendinden öncekilerle aynı yere gönderecek. O yüzden bir kez daha bu iktidarı uyarıyoruz; Bu yol, yol değildir.” 
 
MA / Ömer Çelik