ANKARA - EMEP Milletvekili İskender Bayhan, “Bütün Ortadoğu ülkelerinin işçileri ve ezilen hakları birleşmeli, o zaman demokratik barışçıl bir geleceğe yakın oluruz” dedi.
Emek Partisi (EMEP), Ankara’nın Çankaya ilçesinde bulunan Türkiye Makine Mühendisleri Odası Birliği (TMMOB) Kültür ve Eğitim Merkezi’nde “Ortadoğu” başlıklı konferans düzenledi. Konferansa EMEP üyeleri ve Ankaralı yurttaşların yanı sıra, Gaziantep Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Coşkun Soysal, Gazeteci Mühdan Sağlam, Mustafa Yalçıner, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Riha Milletvekili Dilan Kunt Ayan ve EMEP İstanbul Milletvekili İskender Bayhan da konuşmacı olarak katıldı.
‘BAĞIMLILIK KOŞULLARI ALTINDA REKABET’
Konferansta ilk sözü alan Coşkun Soysal, ABD’nin kendisi dışında ülkelerin Ortadoğu’da egemen olmasını istemediği vurgusunu yaparak, “Bu çok açık bir Amerikan stratejisidir. Dolayısıyla bölgede öne çıkan ülkelerin zayıflatılması çok şaşırtıcı bir durum değildir. Amerika bunu tercih ediyor. Suriye'de de bu işlem gayet Amerika tarafından dışarıdan izlenen ve çok sakıncalı bulunmayan bir durum oldu. Yine Lübnan'ın son yıllarda böyle olması veya Irak'ın böyle olması ABD açısından arzu edilmeyen durumlar değildir. Dolayısıyla bütün bu tablo bağımlılık koşulları altında rekabet diyebileceğimiz, yani bölgede ciddi petrol üreten şantiye devletleri bir tarafa bırakacak olursak bir üretim altyapısından yoksun sömürge geçmişleri bulunan ülkeler, bağımlılık koşulları altında birbirleriyle rekabet ediyorlar” dedi.
‘DEMOKRASİ KAPİTALİSTLER İÇİN AYAK BAĞI’
Ardından konuşan Mühdan Sağlam da demokrasinin kapitalistler tarafından bir ayak bağı olarak görüldüğüne dikkat çekerek, “Bürokrasi denilince genelde Almanya bu konuda örnek gösterilir. En kötü bürokrasi örneğidir. Şöyle işler; bugün git yarın gel, şu evrak eksik, bu mühür vurulmamış gibi bir şeye indirgeniyor. Kapitalizmde toplumsal müzakere, toplumsal mülahaza, kitlelerin fikirlerinin alınması ve karar alma süreçlerini yine birer ayak bağı ve yavaşlatıcı unsur olarak görülüyor. Peki kapitalizmin bu dinamiği bizim karşımıza nasıl bir şey çıkarıyor? Trump'ı çıkarıyor, işte gördüğünüz Beyaz Saray'da 2 gün önce yaşananları gördünüz. Yani sirke çevrilmiş bir diplomatik alana şu an tanıklık ediyoruz” ifadelerini kullandı.
‘ÜLKENİN TIKANDIĞI VE ÇÖZÜME İHTİYAÇ DUYDUĞU AŞİKAR’
Dilan Kunt Ayan ise 1 Ekim itibariyle Türkiye'de çok farklı bir rüzgar estiğine işaret ederek, “Fakat o kısma gelmeden önce aslında 100 yıldır Ortadoğu'da neler yaşıyoruz? Kürt halkı neler yaşıyor? Türkiye hakları neler yaşıyor? 100 yıllık bir inkardan bahsediyoruz. 100 yıllık tek tip, milliyetçi bir akıldan bahsediyoruz. 100 yıldır aslında kürdü, Alevi’yi, ötekiyi işçiyi ve emekçiyi yok sayan bir akılla yönetilen bir ülke gerçekliği içerisindeyiz ve geldiğimiz noktada buna karşı ortak mücadele yürüten Kürt halkıyla birlikte ötekinin haklarını savunan işçinin, emekçinin bir arada olduğu bir blok olduğunu da çok iyi biliyor ve görüyoruz. Aslında bizi ve bu mücadeleyi yıllardır ayakta tutan bir durum olduğunu düşünüyoruz” dedi.
MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin uzattığı elin sadece ona değil devlete ait bir el olduğu vurgusunu yapan Dilan Kunt Ayan, “Bu eli aslında uzatmak zorunda kaldığı için uzattı devlet. Artık ülkenin her anlamıyla tıkandığını ve bir çözüme ihtiyaç duyduğu aşikârdır. Mücadele eden Kürt halkının, mücadele eden öteki halkların, emekçi halkların ortaya koymuş olduğu bir zorunluluk. Bunu da Ortadoğu'daki mevcut sıkışmanın içerisinden çıkabilmenin bir hamlesi olarak okumak gerekiyor. Şimdi 27 Şubat'ta asrın çağrısı olan Öcalan'ın metni; hem Türkiye'ye hem Ortadoğu'ya hem de dünyaya deklare sesi oldu. Şimdi bu çağrıdan sonra aslında neler olması gerektiğine dair çok ciddi kafa karışıklığı olduğunu da çok iyi biliyoruz. Elbette ki böylesi bir deklarasyonun insanlarda duygusal anlamda ‘Ne oluyor?’ sorusunu ortaya koyacak bir hal olacaktır. Çünkü 40 yıllık süren bir savaştan bahsediyoruz ve bu savaşta aslında evlatlarını, çocuklarını kaybetmiş annelerden bahsediyoruz ve karşılığında biz ne alacağız? Biz ne aldık ne kazandık sorusunu elbette ki insanlar soracak” diye konuştu.
'TÜRKİYE’DEKİ İŞÇİLER HAKLARINI ALAMIYOR’
Dilan Kunt Ayan, bu sürecin Türkiye'nin demokratikleşmesine ilişkin bir süreç olduğuna da dikkat çekerek devamla şunları aktardı, “Biz her zaman bulunduğumuz yerden şunu ifade ettik; Hem Kürt sorunu demokratik yollarla çözülmeli hem de Türkiye bir an önce demokratikleşmelidir. Türkiye'nin demokratikleşmesi için ortak adımların atılması gerekir. Bizler DEM Parti olarak en keskin muhalefeti yapacağız. Bizler Türkiye'nin demokratikleşmesi için, Kürt sorununu demokratik yollarla çözülmesi için bu yola çıktık ve her yerde de bu söylememizi bu birliği oluşturacağımızı ifade etmek isteriz. Nasıl ki Kürt sorunu çözülmeden Türkiye'deki işçi kendi haklarını alamıyor diyorsak bugün halen aynı noktadayız. Bu bir bütünlüktür. Bütünlüklü olarak da ortaya konması gerekiyor.”
‘ORTADOĞU’NUN BÜTÜN İŞÇİLERİ BİRLEŞMELİ’
Ardında söz alan İskender Bayhan ise Ortadoğu’nun tarihsel olarak emperyalistler arasındaki çatışmanın ve yeniden paylaşımın sıcak çatışma alanları durumunda olduğuna işaret ederek, “Yeniden yeni sınırlar çizeceklerini söylüyorlar! Kuzey Afrika, Güney Asya ve Orta Doğu ve Doğu Avrupa, Ukrayna ve kuzeye doğru çıkan hattı düşünürseniz Belarus'a doğru bakarsanız Türkiye Cumhuriyeti'nin de kara ve deniz sınırları dahil olmak üzere bütün bu coğrafyanın sınırlarından söz ediliyor. Bu coğrafyanın yeraltı, yerüstü kaynaklarının, insan kaynaklarının, zenginliklerinin ve değerlerinin yeniden paylaşımının aslında sıcak savaş siyasetiyle, savaş politikalarıyla devam edeceğinin cümlesidir. Bu onun ifadesidir! Şöyle düşünün; Milyonlarca insanın ölümüne neden olmuş iki dünya savaşından sonra bu coğrafyanın tarihini, kaderini belirleyen önemli dönemlerden birisi, 1973 ve 1974 petrol krizi ve ardından yaşananlardı” diye konuştu.
Bayhan, devamla şunları söyledi, “100 yıl önce bu coğrafyada yaşayan halkları, demokratik ve barışçıl bir şekilde kardeşçe ve bir arada tutmak üzere söylenmiş ve onun sonucunda bir hak kazanılmışsa eğer, sadece o güç sayesinde olmuş olan bir anahtarla olup bitene bakılmalıdır. O zaman mesafe alabiliriz. O da neydi? Bütün ülkelerin işçileri ve ezilen halkları birleşin! Yani bütün Ortadoğu'nun işçileri, bütün Ortadoğu ülkelerinin işçileri ve ezilen hakları birleşmeli, o zaman demokratik barışçıl bir geleceğe yakın oluruz zaten. Şimdi bu olmayacaksa ne çözüm olur, ne demokratikleşme olur, ne de Ortadoğu'ya barış gelir.”