HABER MERKEZİ - KCK Yürütme Konseyi üyesi Çiğdem Doğu, Abdullah Öcalan'ın PKK'nin kongresini yürütebilmesi gerektiğini vurguladı. PAJK Meclisi üyesi Têkoşîn Ozan ise, yeni sürece en fazla kadınların öncülük etmesi gerektiğini söyledi.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın 27 Şubat'ta yaptığı “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı”nın etkileri sürüyor. PKK, yaptığı açıklamayla çağrıya uyacaklarını vurguladı. KCK Yürütme Konseyi üyesi Çiğdem Doğu ve PAJK Meclisi üyesi Têkoşîn Ozan, Öcalan'ın çağrısını Medya Haber TV'de yayımlanan özel bir programda değerlendirdi.
'KONGREYİ DİREK YÜRÜTEBİLMELİ'
Çiğdem Doğu, çağrının " manifesto niteliğinde" olduğunu söyledi. Çiğdem Doğu, "Hem Kürt tarihine hem Türkiye tarihine, hatta ötesine Ortadoğu tarihine ve halklarına etki edecek, önümüzdeki yüz yıllara damgasını vuracak bir nitelikte bu manifesto" diye kaydetti.
Abdullah Öcalan'ın 1993’ten bu yana sürdürdüğü çözüm çabalarına dikkati çeken Çiğdem Doğu, "Elbette birçok etken, devletin iç unsurları, uluslararası güçlerin yaklaşımları gibi kimi nedenler ile bu süreçler sürekli sabote oldu. Bu süreçler çok önemli bir tecrübe oluşturdu. Çağa damgasını vuran bir Demokratik Modernite ortaya çıktı. Önderlik bunu savunmalarında çok güçlü bir şekilde ifade etti. Önder Apo, 1995’te partinin 5’inci Kongresine sunduğu politik raporda, reel sosyalizmin çöküşünu, onun ardından gelişen dünyada ve Kürdistan’daki durumu kapsamlı değerlendirmişti. Dünya insanlığı açısından bir değişim ve dönüşüm sürecinden bahsetmişti. 1999 İmralı süreci ve ondan sonraki süreçte önemli perspektifler ortaya koydu ve paradigma değişimini gündeme koydu. Bununla birlikte 1995’te ortaya koyduğu perspektif daha derinlikli bir analiz ve özgür yaşam sistemine dönüştü. Bugünkü süreci bunlardan bağımsız ele alamayız. Bu çağrının her cümlenin üzerine çok şey söylenecek ve yazılabilecek niteliğe sahip" ifadelerini kullandı.
Çiğdem Doğu, çağrının başta kadınlar olmak üzere tüm halklara olduğunu vurguladı. Çiğdem Doğu, "Önder Apo’nun önümüze koyduğu bir görev olarak bunu görüyoruz. Kadın hareketi olarak bunu nasıl hayata geçirebiliriz? diye ele alıyoruz. Bizim açımızdan bu sürecin başarıya gitmesi için Önder Apo'nun pozisyonu çok önemli. 26 yıllık bir İmralı tecrit, soykırımcı işkence süreci var. Eğer yen bir sürece giriyorsak o zaman Önder Apo’nun daha özgür koşullarda politika yürütmesi, çalışması, sağlıklı ve güvenlikli bir koşul içinde olması gerekir. Önder Apo'nun özgür olması şarttır. Önder Apo sürecin ilerlemesinin garantisi konumundadır. Önder Apo'nun kendisi de ‘Ben bu işin ehli durumundayım’ dedi. Bu işin ehli olan konumda olan devrimci ve sosyalist bir önder olarak bu sürecin ilerlemesinde her kesim ile ilişki içinde olması, ikna edebilmesi ve tartışabilmesi, yeni politikalar belirlemesi gerek. Mücadele arkadaşları olan bizler ile iletişim içinde olması gerek. Bir kongre süreci var. Bu kongreyi direk yürütebilmesi, bir bütün olarak sürecin başarılı olması açısından Önder Apo'nun direk işin içinde olması esas bir hukuk olarak görüyoruz" diye konuştu.
'MESAJ NET'
Abdullah Öcalan'ın çağrısını değerlendiren Têkoşîn Ozan ise, tek bir fotoğraf karesinin yeterli olmadığını kaydetti. Têkoşîn Ozan da mesajı "manifesto" olarak nitelendirerek, "Mesajda aslında önümüzdeki süreçte ne yapılması gerektiği net bir şekilde vardı. Niye bu noktaya geldiğimiz? Neden böyle bir çağrı yapıldı? mesajda net olarak ortaya konulmuştu. Cümleler biraz daha tek tek incelenirse mücadele tarihimizin siyasi, ideolojik, politik gelişimi, ulaştığı düzey cümlelerin tümünde bulunulabilir" dedi.
Têkoşîn Ozan, "Taktik bir değişim olduğunu söyleyenlere büyük bir cevap mı var?" sorusuna, "Evet. Bu taktik bir değişim değil. Bu aslında bir paradigma değişiminin en somut adımlarından bir tanesidir. Önderlik Demokratik Modernite paradigmasını geliştirdiği zaman adını koymuştu aslında. Bu mücadelenin demokratik yollar ve araçlar ile geliştirilmesi gerektiğini savunmalarda zaten ortaya koymuştu. Bunun siyasetinin, ilişki tarzının, kültürünün geliştirilmesi tarihsel ve güncel boyutu ile analizini kapsamlı yapmıştı. Bu çağrı sadece siyasi dönemin çağrısı değil. Aslında önümüzdeki 21’inci yüzyılın siyasi politik duruşu, toplumsal ilişki tarzı, yaşam biçim, kadınların öncülük edeceği toplumsal yaşam tarzıdır. Bu onun manifestosudur. Aslında sosyalizmin gerçek anlamda toplumu tüm renkleri ile savunmak, geliştirmek anlamına geliyor. Önderlik geçmişte büyük hatalar yapıldı dedi. Aynı zaman de bu manifesto eleştiriler ile birlikte bir öz eleştiridir. Bizimde neyin öz eleştirisini vermemiz gerekir diye bakmamız lazım. Bunu söylerken biz sadece hareket olarak değil, toplum gerçeği söz konusu ise o toplum içinde olan bütün kesimlerin nerede yanlış yaptık? Nerede yanlış yapıyoruz? diye kendine sormaması lazım" diye konuştu.
'DEMOKRASİ SORUNU ZİHNİYET SORUNUDUR'
Têkoşîn Ozan, Öcalan'ın Kürtler ve Türkler arasındaki siyasi-askeri çözüm sürecini geliştirmenin yanı sıra "doğru, özgür, demokratik yaşama perspektifi" verdiğini söyledi. Têkoşîn Ozan, "Kürt sorunu da Türk sorunu da demokratikleşmeden çözülmez’ diyor. Kürt sorunun çözülebilmesi için demokratik zihniyetin gelişmesi lazım. Demokratik bir idari yapının, yönetim biçiminin geliştirilmesi gerekiyor. Yasaları buna göre oluşturmak gerek. Demokrasi sorunu sadece bir idare sorunu değildir. Demokrasi zihniyet sorunu, toplumsal bir sorundur. Sorunu toplumsal düzlemde ele almak gerekiyor. Önderliğin çağrısından sonra biz de izliyoruz, bazı çevreler ‘bu bir çözüm süreci değildir, eskisi gibi değildir’ diyorlar. Elbette bu eskisi gibi değildir ama neticede daha köklü bir çözüm sürecidir. Bunu daraltmak, dar sınırlarda tutmak tartışmaları çok anlamlı değil. Tartışmalar bir birini dinlemeyi gerektirir. Niye bu noktaya geldik? Niye bu sorun çıktı ortaya? Bunu sormayı, sorgulatmayı gerektirir. Nasıl kadın ve erkek arasındaki yaşanan bu kadar şey var, kadın kırımı ve cinayetleri var. Bu sorunu nasıl ‘sinirli eşlerin bir anlık öfkesi’ olarak değerlendiremezsek, onu toplumsal psikoloji ve anlam yetisi ile değerlendirmek zorundaysak, yaşanan bu demokratik toplum dönüşümünü de o çerçevede daha köklü ele almak durumundayız. Sebepleri demokrasinin olmamasıdır" vurgusu yaptı.
'YAPILMASI GEREKEN ÇOK ŞEY VAR'
Têkoşîn Ozan, şunları söyledi: "Önderlik mesajından bunu çok net ortaya koyuyor. ‘Demokratik siyaset kanallarının kapalı olmasından kaynaklı Kürt sorunu bu noktaya gelmiştir’ diyor. Türkiye’de Kürtler kendi dili ile konuşabilseydi, gerçekten kendini yönetebilme, kendi seçtiği kişinin kendini yönetmesini görebilseydi, kendi kıyafetini giyebilseydi böyle bir savaş çıkabilir miydi? PKK ortaya çıkar mıydı? Bunu sorgulamadan bunu sonuçları üzerinden değerlendirmek, ‘PKK silah bırakıyor, kendini fesih ediyor’ demek doğru değil. Neden kendini fesih ediyor? Nasıl bu sürece gelindi? 50 yıllık mücadele ne anlama geliyor? Neden bu savaş yaşandı? Yüz binlerce insan bedel oldu. Halklar büyük bedeller verdi. BU kendiliğinden ortaya çıkmadı. Bunun sebepleri var. Bunun sebeplerini oraya koyup gidermek gerekiyor. Bunun sebebi; milliyetçilik, cinsiyetçilik, bölgecilik, kendini üstün görme, ötekileştirmek ve ezmektir. Bu üslup devam ederse bu sorun çözülür mü? Tabi ki çözülmez. Üslup devam ederse sorun dar bir şekilde ele alınır ve bu savaş biter başka bir savaş başlar. Bu biçimi ile sorun bir noktaya gelir ama başka türlü isyanlar başar. Öz savunma başlar, insanlar yok görülmeye ‘evet’ demezler. Bu kadar politik düzeyi, bilinci yükselmiş Kürt kadınları, toplumu bu saatten sonra ‘Kürtler yoktur, Kürtçe yoktur, Kürt kimliği yoktur’ sözlerini ciddiye bile almaz. Hatta öfkelenir. Bu açıdan yapılması gereken çok şey var."
'ŞİDDET ÜSLUBUNU GERİLETMEK GEREKİYOR'
İktidarın tehditvari dilini eleştiren Têkoşîn Ozan, "Önder Apo'nun üslup ve tarzını esas alırsak gerçekten demokrasi gelişir. Bu noktada bir dönüşüm yaşarsak birlikte yaşayabiliriz. Aslında çözemeyeceğimiz sorun yok. Kadınlar bu konuda neden önemli? Çünkü bu dil bir erkek egemen dil. Bu dil dişil bir dil değil. Kadınlar varlıkları gereği toplum kurucu olarak daha yapıcı bir gerçeğe sahiptir. Dili de bu anlamda daha yapıcıdır. Örnekleri çoktur. Türkiye’de Kürtler, Lazlar, Azeriler, Türkler aynı mahallede yaşıyorlar. Aynı mahallede yaşayan halklar bir birine ‘seni gömerim’ diyorlar mı? Hayır, yok. Komşuluk ahlakları gereği bir biriyle daha saygılı yaşayabilecekleri bir üslup ile yaklaşıyorlar. Bunu en çok sağlayan kadınlardır. Kadınlar böyle bir bağ kuruyor. Komşularımız ile yakaladığımız bir arada yaşama iradesini toplumsallaştırmak, siyasallaştırmak lazım. Bu bir mahalle üslubu değil, bir toplum üslubudur. Bu bir var oluş biçimidir. Bu üslup bir kök hücredir. Kadının yapıcı ilişki kurma durumu kök hücredir. Bunu yeniden açığa çıkarmak ve canlandırmak gerekir. Erkek egemenliği bu üslubu o kadar küçümsemiş ki sanki zayıf bir üslup. O kadarki kadınlar da kameralar karşısına çıkıp bu kadar demokratik bir üsluba karşı ‘saldıralım, ezelim’ diyebiliyor. Niye çünkü kadın olmak çok fazla küçültülmüş, ezilmiş. Bu dil zayıflık olarak adlandırılmış. Öyle değil. Demokrasi güçlünün başarabildiği bir şeydir. Kadınlar güçlü oldukları için toplum kurabildiler. Kürt kadınlarının bu konuda çok deneyimi var. Çok politikleştiler. bu biraz daha sınırlı kalmış dünyadaki bütün kadınlara güvenmek ve bunu ortaya çıkarmak, şiddet üslubunu geriletmek gerekiyor. Ötekileştirilmesi gereken budur aslında" ifadelerini kullandı.
Têkoşîn Ozan, "Savaşın olduğu yerde erkeklerin ve erkekleşmiş kadınların ‘ben güçlüyüm, ezerim’ dili ailenin içine şiddet uygulamaya yol açıyor. Savaşın olduğu yerlerde kadına dönük şiddet, cinayet artıyor. Çocuklara yapılanı görüyoruz, Narin ve Sıla bebeklerin başına gelenleri gördük. Demokrasi ve barış çağrısı bu sorunlara da bir dur demektir. Çağrı kadınların yaşama öncülük etmesi demektir. Bu konuda gerçekten kadınlar öne atılmalı ve rolünü oynamalıdır. ‘Siyaset alanıdır, erkekler konuşur biz iyi uygulayıcısı oluruz’ demek yanlış. Erkeklerin dünyayı getirdikleri hale bakın. Savaş, cinayet hat safa da, vicdan diye bir şey yok, insan hakları anlamsızlaştırılmış. Bırakalım biraz kadınlar konuşsun. Önderliğin dili dişil bir dildir. Önderliğin ortaya koyduğu çözüm kadın eksenli bir yaşam çözümüdür. Buna en fazla kadınlar öncülük edebilirler" şeklinde konuştu.
'SÜRECİN ÖNCÜSÜ KADINLARDIR'
Çiğdem Doğu, yaklaşan 8 Mart Dünya Kadınlar Günü'ne işaret ederek, "Önderlik ‘tüm günlerin kadın günü olması’ gerektiğini söyledi. Kadın eşittir toplum. Bu toplumun sadece kadına ait olması anlamına gelmesin, aynı zamanda toplumun çocuklara ait olması anlamına da gelir. Demokratik toplumda herkesin eşit olduğu bir ortam oluşur. Kadın her günü bir ana gibi kucaklar. Bu bir cins meselesi değildir. Kadın olmak herkesi kapsamak demektir. Her günün kadınların özgürleşme günü olması için ne yapmamız lazım? 8 Mart bu günlerde Türkiye coğrafyasında yaşayana kadınlar açısından daha önemli bir hale geliyor. Kürt ve Türk kadınların, Kürt anne ve asker annelerinin bir araya geldiği, tartıştığı, acılarını paylaştığı, acılarını nasıl iyileştireceği, kucaklaştırabilecekleri zeminleri oluştura bilmek çok önemli. 8 Mart bir mücadele ve inşa günüdür. Savaş dili bu mücadeleye ve demokratik toplum inşa sürecine zarar veriyor. ‘Yeneceğiz, gömeceğiz’ söylemlerinin kimseye bir faydası yok. Yıllardır mücadele ediyoruz, kimsenin kimseyi yendiği yok. Kimse kimseyi kandırmasın. Ortada bir çözüm niyeti var. Bu kadar savaşıyoruz, bu savaşın bir sonuca varması açısından Önderlik çok pozitif bir adım attı. Devletin de buna dair adımlar atması gerekiyor. Buna paralel olarak toplumun kendi değerlerine, diline, kültürüne sahip çıkması lazım. Barış Ünlü’nün ‘Türklük Sözleşmesi’ diye bir kitabı var. Anayasal sözleşmenin ötesinden bir Türklük Sözleşmesi yapılmış ve hakim bir Türk psikolojisi oluşturmuş. Hep hakim olan ve diğer halkların haklarını görmeyen. Bu sözleşmenin başlangıcından kadın iradesi de yok. Cumhuriyetin tekçi inşasından kadın iradesinin olmayışı da çok önemli bir husus olarak değerlendirmek gerek. Bu açıdan Türklük Sözleşmesi tek taraflı bir sözleşme olarak ortaya çıktı. Önder Apo'nun çağrısı ile birlikte yeni bir sözleşme ortaya çıkıyor. Bu manifesto bir bütün olarak Kürt-Türk halkları açısından eşit, özgür demokratik yaşama temelinde yeni bir sözleşmedir. Biz bu sözleşmede kadınlar siyasi, kültürel ve sosyal bir irade olarak var olmalıyız. Cumhuriyetin ikinci yüz yılı ilk yüz yılı gibi olmasın diye kadınlar yer almalı. Halklar ve kadınlar acı çekmesin. Bu sürecin öncüsü kesinlikle kadınlardır. Demokratik toplum inşası sürecinin öncüsü kadınlardır. 8 Mart’ı da böyle bir perspektif ile karşılayalım. Sürecin başarıya götürecek dili inşa edecek olan kadınlar, analardır" diye konuştu.
'NEREDE YANLIŞ YAPTIĞIMIZA BAKMALIYIZ'
Têkoşîn Ozan ise, Abdullah Öcalan'ın kadınlara dönük çağrısına değinerek, "Bu çağrı aynı zamanda erkek egemenliğinin aşılmasına yönelik bir çağrı olarak ifade etmek gerekiyor. Demokrasi ve özgürlükten bahsedince en derinde yatan sorun kadın sorunudur ve doğal olarak orada erkek egemenliği ile karşı karşıya kalırsınız. Onu aşmak zorunda kalırsınız. Her bir kadının bunu kendi hayatındaki somuta indirgemesi gerek. Demokratik yaşama mücadelesi bir zihniyet dönüşüm mücadelesidir. Zihniyet dönüşümü nasıl olur? Önce yanlışa karşı eylem gücü olmamız gerekiyor. Mücadele etmemiz gerek. Hem Kürt hem de Türk kadınları yurtsever olmalı. Yurtsever olmak milliyetçi olmak değildir. Kelimelerin anlamını biraz daha kurcalamak gerekiyor. Gerçekten kadınlar özgür yaşayacaksa bir mekanının olması gerekiyor. Ayağının basacağı özgür bir toprağın olması gerekiyor. Bu Türkler için geçerli olduğu kadar Kürtler, Süryaniler, Ermeniler içinde geçerlidir. Yurtseverlik milliyetçilik, iktidarcılık, mezhepçilik değildir. Yurtseverlik içinde bulundun yurdun insanlarını kapsaya bilecek özgür yaşam biçimi ortaya çıkarmaktır. Yurdunu özgür, demokratik kılmaktır. Yurdunu savaşçı kılmak, ikiliklere sokmak yurtseverlik değildir. Bunu biraz kurcalamak gerek. Nerede yanlış yaptığımıza dönüp bakmamız gerek" diye kaydetti.