İZMİR - “Militarizm, darbeler, toplumsal cinsiyet ve insan hakları" paneline katılan katılımcılar, militarizmin ve milliyetçiliğin özü itibariyle cinsiyetçi olduğunu belirterek, dünyada hakimiyet alanını genişletmesine karşı barışın toplumsallaştırılması gerektiği vurguladı.
İzmir’de, Askeri Darbelerin Asker Muhalifleri Derneği (ADAM-DER), İnsan Hakları Derneği (İHD) ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), Yeşilyurt Mustafa Necati Kültür Merkezi'nde “Militarizm, darbeler, toplumsal cinsiyet ve insan hakları" konulu panel düzenledi. Panele konuşmacı olarak akademisyen Nilgün Toker, Melek Göregenli ve eski savaş pilotu Bahadır Altan katıldı. Panelden önce ADAM-DER'in "Militarizm ve Milliyetçilik" konulu karikatürleri sergilendi.
Panel öncesi sergide konuşan dernek yöneticisi Muhsin Dalfidan, militarizm kavramının sadece şiddete indirgenmemesi gerektiğini belirtti. Dalfidan, "Militarizm, askeri değerlerin devlet örgütlenmesinden toplumun en küçük örgütlenmesi olan aile örgütlenmesine kadar damgasını vuran bir örgütlenme biçimidir. Totaliter rejimler çağındayız. İdeolojik olarak militarizmi benimsemiş darbelere ve totalitarizme karşı mücadele etmek zorundayız. Ya mücadele edeceğiz ve kazanacağız ya da yok olacağız başka seçenek yok" diye belirtti.
'MİLİTARİZM DÜZEN İDEOLOJİSİDİR’
Ardından başlayan panelde ilk olarak konuşan akademisyen Nilgün Toker, militarizmin ve milliyetçiliğin özü itibariyle cinsiyetçi olduğunu ifade etti. Modern devletlerin de esas itibariyle militarist olduğunu ve bunu Anayasal olarak tariflendiğini dile getiren Nilgün Toker, “Militarizm denen şey teknik ve araçsal alanın egemenliğinde tesis edilmiş düzendir. Sadece askeri alana ait yapılardan bahsetmiyoruz, bir devlet tarzından bahsediyoruz. Bir düzen ideolojisidir. Tümüyle kontrol etme, tümüyle toplumun üyelerini devletin egemenliği aracı haline getirme, insanı araçsallaştırarak nesne konumuna indirgeyen bir düzenden bahsediyoruz. Toplumu egemenin nesnesi haline getirme. Bu da ancak iki kavramla çalışır; güç ve zor. Bunun temel işleyişi de, uyum içinde yapıya biçimlendirme. Ordu bu kurumlardan biridir. Örneğin eğitim de öyle” ifadelerini kullandı. Militarizmin güçlenerek ve yayılarak devam etiğini belirten Nilgün Toker, kapitalizmin akışkanlığına paralel olarak devletlerin kontrolü sağlamak için militarizmi de kontrol etmesi gerektiğini söyledi.
'ERKEK İDEOLOJİSİNE DAYANIYOR'
Ardından konuşan akademisyen Melek Göregenli, kapitalizmin artık işleyişi için demokratlara da ihtiyaç duymadığını kaydetti. Bütün ulus devletlerin aynı oranda militerleşmediğini dile getiren Melek Göregenli, militarizmin sistem kuran ve gündelik hayatı şekillendiren bir ideoloji olduğunu söyledi. Melek Göregenli, “Sıradan kapitalist baskıcı rejimler patriarka olmadan hayatta kalamaz. Devletin anladığı anlamda ailelerden oluşmuş olmasa içinden çıkamazdı. Çünkü hiyerarşiye dayanıyor, şiddet devletin doğasında var. Örneğin ‘işkenceyi ortadan kaldırdık’ dedi ama 15 Temmuz’da birden ortaya çıktı. Devletin yaptıklarını meşrulaştırmak için işkenceler yaptı. Ayrıca işkencenin de formu değişti. Devletin şiddet repertuvarı çeşit ve zamana göre değişiyor” dedi.
“Erkeklik ideolojisi”nin biyolojik erkeklikle ilgili olmadığını, kadın olarak doğanlar tarafından da üretilebildiğini ve yayılan bir şey olduğunu belirten Melek Göregenli, “Erkeklik ideolojisine dayanmayan bir militarizm yok. Dile bakın; mesela vatan namustur, sınır namustur, kadın namustur cümleleri iç içe kullanılır. Ama savaşlarda savaşçılara verilen en önemli ganimet neden kadın olur? Bu sadece savaşlarda mı böyle? Bütün küfürler kadınlara tecavüz etme üzerinden geliştiriliyor. Düşmanın kadını, sana hak bir şey. Bu kadar sıradanlaşmış bir şey” ifadelerini kullandı.
'DEVLET STRATEJİ DEĞİŞTİRİR'
Son olarak konuşan emekli savaş pilotu Bahadır Altan ise, devletin hiçbir zaman somut bir özür dilemediğini, strateji değiştirdiğini söyledi. Altan, şunları belirtti: "Devlet kimi ötekileştiriyorsa onları savunarak, barışı toplumsallaştırabiliriz. Bahçeli'yle el sıkışarak değil ama toplumla kucaklaşarak olur. İçerde ki mahpusların dışarı çıkması için barışın getireceklerini anlatmaktan geçiyor. Görüşmeleri birileri yapsın ama işimiz bu değil. Ama toplumu barış isteyen hale getirmek hepimizin görevi. Demokrasi olmadan demokratik haklar verilmeden barış olmayacağına göre kanın durmasını sağlayacak bir açıklama yapılabilmesi için seferber olmamız gerekir.”
Panel, soru cevap bölümüyle sona erdi.